Aşk duygusu oksitosin ve vazopresin hormonlarını artırıyor! ‘Takıntılı durumlarda destek almak şart’

Klinik Psikolog Dr. Esra Gül Koçyiğit, aşkın insan psikolojisi üzerindeki etkilerinin büyük olduğunu vurgulayarak, “Sadakati oksitosin ve vazopresin hormonları artırıyor” dedi.

AŞK PEK ÇOK BOYUTTA DERİN ANLAMLAR TAŞIR

Aşk, insanlık tarihi kadar eski bir duygu olmasının ötesinde, pek çok boyutta derin anlamlar taşır. Hem biyolojik hem de duygusal bir süreç olan aşk, zaman zaman mutluluk ve huzur getirirken, bazen karmaşık ve takıntılı bir hal alabilir. Felsefeden psikolojiye kadar çeşitli alanlarda aşkın etkileri incelenmiştir.

Platon’un aşkı “en tehlikeli ruh hastalığı” olarak tanımlaması, bu duygunun potansiyel olarak insanın akıl ve ruh sağlığı üzerinde nasıl etkiler oluşturabileceğini gösteriyor. Dr. Esra Gül Koçyiğit’in açıklamalarına bakacak olursak, gerçek aşkın gelişim ve olgunlaşma sürecine hizmet ettiğini ve sağlıklı bir ilişkinin güven, sevgi, bağlılık ve bireysel özgürlük dengesini içermesi gerektiğini vurgulaması önemli.

DOPAMİN, SEROTONİN VE OKSİTOSİN AŞK DUYGUSUNU ARTIRIYOR

Biyolojik açıdan aşkın beynimizdeki kimyasallar üzerinde oluşturduğu etki de dikkate değer. Dopamin, serotonin ve oksitosin gibi kimyasallar aşk sırasında artış gösteriyor ve bu da kişiyi heyecanlı, coşkulu ve enerjik hissettirebiliyor. Ancak aşkın takıntılı bir hal alması, beynin kimyasal dengesindeki değişikliklerle paralel olarak, ruhsal sağlık üzerinde olumsuz etkiler yapabilir. Bu noktada, sevgi ile bağımlılığın farkını ayırt etmek, sağlıklı bir ilişki sürdürmek için kritik bir öneme sahip.

TAKINTILI DURUMLARDA DESTEK ALMAK ÖNEMLİ

Aşkın biyolojik ve psikolojik boyutları arasındaki bu dengeyi sağlamak, bireylerin daha sağlıklı, sürdürülebilir ilişkiler kurmalarına olanak tanıyabilir. Özellikle takıntılı aşklar, bireyin ve partnerinin psikolojik sağlığını riske atabilecek düzeye gelebilir. Dr. Koçyiğit’in uyarıları, takıntılı aşkla ilgili belirtileri tanımak ve gerektiğinde profesyonel destek almak adına oldukça değerli.

SEVGİ ÖZGÜRLEŞTİRİCİ OLMALI

Sonuç olarak, aşkın hem kişisel gelişim hem de ilişkinin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi açısından bir süreç olarak görülmesi gerektiği, bireysel sınırların korunması ve duygusal dengelerin sağlanması gerektiği açık. Sevgi özgürleştirici, geliştirici bir duygu olarak kalmalı, takıntıya dönüşmeden bir denge içinde yaşanmalıdır.