Osmanlı tarihinin en dikkat çeken kadın figürlerinden biri olan Hürrem Sultan’ın kim olduğu, nerede doğduğu ve hangi kökenden geldiği, aradan geçen beş asra rağmen hala netlik kazanabilmiş değil. “Rus cadısı” suçlamalarından İtalyan soyluluğu iddialarına, Ukraynalı bir papazın kızı olduğuna dair söylentilerden Vatikan arşivlerine kadar uzanan birçok teori, tarihçileri ve araştırmacıları ikiye bölmüş durumda. Kanuni Sultan Süleyman’a olan etkisiyle yalnızca haremde değil, Osmanlı siyaseti içinde de önemli bir figür haline gelen Hürrem Sultan’ın kökeni üzerindeki sır perdesi hala aralanamadı. Peki Hürrem Sultan gerçekte kimdir? Rus cadısı mı, İtalyan soylusu mu, Ukraynalı papazın kızı mı? Tüm detaylar haberimizde…
16. yüzyılda Osmanlı sarayında yıldızı parlayan Hürrem Sultan’ın saraya geliş öyküsü, tarihçiler arasında farklı görüşlerle ele alınıyor. Genel kabule göre, Hürrem Sultan bugünkü Ukrayna sınırlarında yer alan Rogatin şehrinde doğdu. Bu bölge o dönemde Lehistan Krallığı’na bağlı Rutenya toprakları içindeydi.
Tatar akıncıları tarafından esir alındığı düşünülen Hürrem’in, 12-14 yaşlarında Osmanlı’ya getirildiği ve Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Ayşe Hafsa Sultan’a teslim edildiği yönünde birçok kaynakta ortak bilgiler yer alıyor. Daha sonra Manisa’da bulunan Şehzade Süleyman’ın yanına verildiği ve saraydaki yükselişinin burada başladığı kaydediliyor.
Hürrem Sultan’ın etnik kökeni hakkında Vatikan kaynaklı farklı bir iddia ise dikkat çekiyor. Vatikan arşivlerinde yer aldığı öne sürülen bir belgede, Hürrem’in asıl adının “Margherita” olduğu ve Siena kökenli bir İtalyan soylu ailesine mensup olduğu yazılı. Bu belgenin doğruluğu ise tarihçiler arasında netlik kazanmamış durumda.
İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Zeynep Tarım, bu tür belgelerin kesinlik arz etmediğini, Venedik elçilerinin tuttuğu raporlar gibi birincil kaynaklarda böyle bir bilgiye rastlanmadığını belirtiyor. Bu nedenle İtalyan asıllı olma ihtimali zayıf kabul ediliyor.
Hürrem Sultan için kullanılan “Rus cadısı” tanımlaması, dönemin şiirlerinde ve yazılı belgelerinde dikkat çekiyor. Ancak bu ifade, onun etnik olarak Rus olduğunu göstermiyor. Osmanlı döneminde “Rus” kelimesi, kuzeyden gelen tüm toplulukları kapsayan genel bir tabir olarak kullanılıyordu. Bu bağlamda, Ukrayna’dan getirilen Hürrem’in bu şekilde anılması coğrafi bir tanım olarak değerlendiriliyor.
Batı literatüründe Hürrem Sultan’a dair birçok farklı isim bulunuyor. Roxelana, Roksana, La Rossa, Roza ve Rozanna gibi hitaplar, onun Avrupa tarihindeki algısının ne kadar çeşitli olduğunu gözler önüne seriyor. Buna karşın Osmanlı kayıtlarında ve vakıf belgelerinde “Haseki Hürrem Sultan” ismiyle anıldığı net şekilde görülüyor. Hürrem ismi ise Farsça kökenli olup “neşeli” anlamına geliyor.
Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman ile yaptığı evlilikle yalnızca Harem’in değil, Osmanlı siyasetinin de önemli aktörlerinden biri haline geldi. Oğulları ve damadı Rüstem Paşa ile birlikte saray içi dengelere doğrudan müdahil oldu.
Özellikle Şehzade Mustafa’nın 1553’te idam edilmesinde Hürrem’in etkisinin olduğu yönünde görüşler bulunuyor. Bu olay, Hürrem’in yalnızca bir eş değil, devlet içinde önemli bir figür olarak konumlandığını ortaya koyuyor.
Siyasetteki gücünün yanı sıra, Hürrem Sultan’ın hayır işleri de Osmanlı tarihine kalıcı izler bırakmıştır. Kudüs ve İstanbul’da birçok imaret yaptırmış, vakıflar kurarak şehir yaşamına katkı sunmuştur. Haseki Külliyesi de bu eserler arasında yer almakta ve bulunduğu semte adını vermiştir.
Hürrem Sultan’ın etnik kimliğiyle ilgili modern dönemde de tartışmalar sürüyor. 2019 yılında Ukrayna’nın Ankara Büyükelçiliği, Haseki Hürrem Sultan Türbesi’ndeki tanıtım yazısında yer alan “Rus asıllı” ifadesinin kaldırılmasını talep etti. Talep kabul edildi ve bu ifade metinden çıkarılarak yerine Ukrayna kökenli olduğu bilgisi eklendi.
Aradan geçen 500 yıla rağmen, Hürrem Sultan’ın kim olduğu sorusu tarihin hala tartışılan konuları arasında yer alıyor. Ukrayna kökeni ağırlık kazansa da, farklı iddialar, belgeler ve yorumlar bu gizemi tamamen ortadan kaldırmaya yetmiyor. Ancak hem siyasi etkisi hem de hayır faaliyetleriyle Osmanlı tarihinde tartışmasız özel bir yer edindiği açık.