Allahü teâlânın sevgilisinin sevgilisi; Edibe, âlime, afife ve saliha Hazret-i Âişe-i Sıddıka (radıyallahü teâlâ anha) hayatı…
Hazret-i Âişe (radıyallahü teâlâ anha), Resulullah efendimizin en sevgili hanımıdır. Peygamberlerden sonra insanların en üstünü olan Hazret-i Ebu Bekir’in kızıdır. Hazret-i Aişe’nin annesi Ümm-i Ruman binti Amir’dir. Lâkabı Sıddıka’dır. Hazret-i Aişe, Hicret’ten dokuz sene önce Mekke-i mükerremede doğdu. 676 senesinin Ramazan ayının 17. salı günü Medine-i münevverede vefat etti. Hazret-i Aişe validemiz, küçük yaşta iken okuma-yazma öğrenmiş olup, çok zekî ve kabiliyetli idi. Her bir hâdise üzerine hemen bir şiir söylemesi, onun zekâsına bir delildir. Öğrendiği ve ezberlediği bir şeyi katiyen unutmazdı. Çok akıllı, zekî, âlime, edibe ve afife ve saliha idi. Âlim, edip, çok akıllı ve üstad idi. Çok fasih ve beliğ konuşurdu.
Resulullah efendimiz Hazret-i Hadice’nin vefatından sonra, ikinci defa olarak, Hazret-i Ebu Bekir’in kızı Hazret-i Aişe’yi nikahladı, fakat düğünü yapılmadı. Peygamberimizin Hazret-i Aişe ile evlenmelerinde en önemli husus, nikah akdinin Hazret-i Peygamberin arzusuyla değil, Allahü teâlânın emri ile olmasıdır. Buhârî ve Müslim’in rivayetlerinde Peygamberimiz Hazret-i Aişe’ye şöyle buyurdu:
– Seni üç gece rüyada gördüm. Bir melek ipek kumaşa sarmış “Bu senin hanımındır” dedi. Ben de yüzünü açtım ve “Eğer Allah tarafından ise Cenab-ı Hak imza eylesin” dedim. [Yani eğer rüya Rahmânî ise Allahü teâlâ müyesser kılsın demektir.]
Hazret-i Âişe, Peygamber efendimizin hanımı olmakla ve müminlerin annesi olmakla şereflendi. Nikahı Allahü teâlânın emri ile yapıldı. Hazret-i Aişe validemiz, Resulullahın rızasına kavuşmak için, gecesini gündüzüne katardı. Onu birazcık üzgün görse, teselli etmek için elinden gelen her şeyi yapardı. Hatta Resulullahın akrabalarını da gözetir, onlara karşı da her türlü iyiliği yapardı.Peygamberimiz vefat edinceye kadar, onu çok sever ve yanından ayırmazdı. Onun odasında, onun yatağında ve mübarek başı onun kucağında iken can vermişti.
Hazret-i Aişe’nin çocuğu yoktu. Bunun için künyesi de yoktu. Araplarda künyeye çok ehemmiyet verilirdi. Bunun için Hazret-i Aişe üzülürdü. Birgün Hazret-i Peygambere bunu arzetmiş ve Peygamberimiz de buyurmuştu ki:
– Sen yeğenin Abdullah bin Zübeyr’i kendine evlat edinirsin ve onun ismine izafeten de künye alırsın.
Bundan sonra Hazret-i Aişe yeğeni Abdullah bin Zübeyr’e izafeten ümm-i Abdullah diye künyelendi.
Aişe-i Sıddıka hazretlerinin faziletleri, üstünlükleri, sayılamayacak kadar çoktur. Eshab-ı kirama fetva verirdi. Peygamber efendimiz, dinin yarısının bildirilmesini ona bırakmıştı. Eshab-ı kiram sıkıştıkları zaman, ona gelip, ona sorup öğrenirlerdi. Hazret-i Aişe validemiz, Hazret-i Osman zamanında da din-i İslâmı öğretmekle meşgul oldu. Bütün İslâm ilimlerinde çok büyük derecesi vardı. Bilhassa kadınlara mahsus hâllere dair fıkhî hükümler kendisinden sorulurdu. Çünkü Hazret-i Aişe, hem müminlerin annesi, hem de dinlerini öğrenecekleri bir müftî müctehid idi. Âlimlerin çoğuna göre, fıkıh bilgilerinin dörtde birini Hazret-i Aişe haber vermiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
– Dininizin üçte birini Humeyra’dan öğreniniz!
Resulullah efendimiz, Hazret-i Aişe’yi çok sevdiği için, ona “Humeyra” derdi.
Hazret-i Âişe buyuruyor ki:
(Bir gün Resulullah mübarek nalınlarının kayışlarını çakıyordu. Ben de iplik eğiriyordum. Mübarek yüzüne baktım. Parlak alnından ter damlıyordu. Ter damlası, her tarafa nur saçıyordu. Gözlerimi kamaştırıyordu. Şaşakaldım. Bana doğru baktı. (Sana ne oldu ki, böyle dalgın duruyorsun?) buyurdu. Ya Resulallah! Mübarek yüzünüzdeki nurların parlaklığına ve mübarek alnınızdaki ter tanelerinin saçtıkları ışıklara bakarak kendimden geçtim, dedim. Resulullah kalkıp yanıma geldi. Gözlerimin arasını öptü ve (Ya Âişe! Allahü teâlâ sana iyilikler versin! Beni sevindirdiğin kadar, ben seni sevindiremedim) buyurdu. Hazret-i Âişe’nin mübarek gözlerinin arasını öpmesi, Resulullahı severek, Onun cemalini anlayarak gördüğü için aferin ve takdir olmaktadır.
Peygamber efendimiz Hazret-i Aişe’ye birçok tavsiyelerde bulunmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır:
“Peygamber efendimiz buyurdu ki:
– Ey Aişe! Geceleri şu dört şeyi yapmadan uyuma:
Ondan kolay ne var?
Resulullah efendimiz bunları söyledikten sonra namaza durdu. Namazını bitirip de yanıma geldiğinde, kendilerine dedim ki:
– Ey iki cihanın güneşi olan Efendim! Annem, babam, canım sana feda olsun. Bana dört şeyi yapmamı emrediyorsun. Ben bunları bu kısa müddet içinde nasıl yapabilirim?
Bunun üzerine tebessüm ederek buyurdular ki:
– Ya Aişe! Ondan kolay ne var? Üç İhlâs-ı şerifi ve bir Fâtiha suresini okursan, Kur’an-ı kerimi hatmetmiş; bana ve diğer peygamberlere salevat getirirsen, şefaatımıza kavuşmuş; önce müminlerin ve sonra da kendi affını dilersen, müminleri kendinden hoşnut etmiş; “Sübhânallahi velhamdülillahi ve lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh. Lehül mülkü velehül hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr” tesbihini okursan hac etmiş sayılırsın.”
– Ey Aişe, yumuşak ol; zira Allahü teâlâ bir ev halkına iyilik murad ederse, onlara rıfk, yumuşaklık kapısını gösterir.
– Ey Aişe bilmez misin; kul secde ettiği zaman, Allah onun secde yerini yedi kat yerin sonuna kadar tertemiz kılar.
– Ey Aişe, hiç hayâsız söz söylediğimi gördün mü? Kıyamet gününde Allah katında en kötü insan, şerrinden kaçarak insanların terkettiği kimsedir.
– Ey Aişe, Allah, kullarına lutf ile muamele edicidir. Her işte yumuşak davranılmasını sever.
– Ey Aişe, sana biri, istemeden, bir şey verirse, kabul et! Çünkü o, Allahü teâlânın sana gönderdiği bir rızıktır.