Cildin yaşlanmasını engellemek için en çok başvurulan takviyelerden biri de kolajen. Belirli bir yaştan sonra vücudun kolajen üretimi azalır. Son yıllarda dışarıdan takviye kolejen almanın önemine ilgi arttı. Peki kolajen tek başına ciltteki kırışıklıkları giderir mi? Ciltteki sarkmalar kolajen alımı ile düzelir mi? Merak edilen soruları Prof. Dr. Başak Kandi cevapladı.
Kolajen vücutta en çok bulunan proteindir. Lif benzeri yapısı bağ dokusu yapımında kullanılır. Adından da anlaşılacağı gibi bu doku türü diğer dokuları birbirine bağlar ve kemiğin, derinin, kasların, tendonların ve kıkırdakların önemli bir bileşeni görevini görür. Dokuların güçlü ve esnek olmasına, esnemeye karşı dayanıklı olmasına yardımcı olur.
Gıdalarda kolajen doğal olarak yalnızca et ve balık gibi bağ dokusu içeren hayvan etlerinde bulunur. Ancak hem hayvansal hem de bitkisel gıdaların birçoğu kendi vücudumuzda kollajen üretimi için gerekli malzemeleri içerir.
Yaşlandıkça vücutlarımız giderek daha az kolajen üretir, ancak kolajen üretimi aşırı güneşe maruz kalma, sigara içme, aşırı alkol, uyku ve egzersiz eksikliği nedeniyle çok hızlı bir şekilde düşer. Yaşlanmayla birlikte derinin derin katmanlarındaki kolajen, sıkı organize edilmiş bir lif ağından düzensiz bir labirente dönüşür. Çevresel maruziyetler kollajen liflerine zarar vererek kalınlıklarını ve güçlerini azaltabilir, bu da cilt yüzeyinde kırışıklıklara yol açabilir.
Vücudumuzdaki bolluğuna rağmen kolajen, gençlik çeşmesinin temel bileşenleri olan saçları, cildi ve tırnakları iyileştirdiği iddia edilen en çok satan takviye haline geldi. Yan etkisi olmayan ve yaşlanma belirtilerini tersine çevirebilecek bir hap kullanma fikri birçok kişiye çekici geliyor. Google Trends’e göre, kolajen için çevrimiçi aramalar 2014’ten bu yana istikrarlı bir şekilde arttı.
Kolajen ilk olarak cilt kremleri ve serumların bir bileşeni olarak ortaya çıktı. Bununla birlikte, kolajen doğal olarak cildin yüzeyinde değil, daha derin katmanlarda bulunduğundan, topikal bir uygulama olarak etkinliği dermatologlar tarafından her zaman şüpheliydi.
Kolajen lifleri cildin dış katmanlarına nüfuz edemeyecek kadar büyüktür ve araştırmalar, peptit adı verilen daha kısa kolajen zincirlerinin bu konuda daha başarılı olduğunu desteklememektedir.Haplar, tozlar ve bazı gıdalar şeklindeki ağızdan alınan kollajen takviyelerinin vücut tarafından daha etkili bir şekilde emildiğine inanılıyor ve tüketiciler arasında popülaritesi hızla artıyor.
Porf. Dr. Başak Kandi’ye göre, “kolajen kırışıklıklarınızı gidermez. Sarkmanızı da gidermez. Kolajen cildinize nem ve parlaklık verir. Olumsuzlukların oluşumunu yavaşlatabilir. Nasıl yüzünüze krem sürüp nemlendiriyorsunuz, bu da aynı şekilde yüzünüze nem vereceğinden yüzünüz daha parlak ve nemli görünecektir. Bu kırışıklık sürecini yavaşlatır.”
Prof. Dr. Kandi konuyu şu şekilde açıklıyor: “Burada da önemli olan nokta, kolajenin belirli bir miktarda alınmasıdır. Yani 5 bin miligramın altındaki kolajenin çok etkisi yoktur. Çünkü kolajen aldığınızda tepeden tırnağa nemleniyorsunuz. Onun bir kısmı cilde gidiyor. Bir kısmı ekleminize gidiyor. O yüzden belli bir oranın altında kalmaması gerekir, emiliminin yüksek olması gerekir ki kolajen etkili olsun.
Prof. Dr. Başak Kandi.
Kolajenin içerisinde hyaluronik asit olması bu nemi ve parlaklığı artırır. O yüzden kolajen içmek tek başına cildinizi koruyan bir şey değildir. Cildin ara tabakası yenilenmediği için kozmetik işlemler şarttır. O yüzden yaşlanıyoruz. Ara tabakayı dermatologların yenilemesi gerekir. Bizim iğne, lazer veya radyofrekans ile oraya girip o bölgeyi tamir etmemiz gerekir.”