Güzel görünmeyi kim istemez ki? Günümüzde güzellik için yapılan bir çok şey, kullanılan bir çok ürün bulunuyor. Elbette bedeli de var. Günümüzde biz bu bedeli ya spor yapıp yorularak ya da para vererek ödüyoruz. Fakat tarihte güzelliklerinin bedelini canıyla ödeyenler de vardı.
Moda, yüzyıllardır insanların dış görünümlerini güzelleştirmek ve belli standartların içerisinde tutmak için kullanılan bir kavram. Günümüzde kullanılan her ürünün içerisinde ne var, kaç gram kullanılmış gibi çok detaylı bilgilere bile erişebiliyoruz. Geçmişte ise sadece moda olduğu için yapılan, dönemin güzellik standartlarına ulaşmak için kullanılan bir çok ürün ve yöntem vardı. Sağlığı tehdit eden bu ürünler ya da yapılan şeyler yüzyıllar boyunca kullanıldı. İşte ölümüne güzelliğin kısa tarihi:
Su, sirke ve toz kurşunla yapılan bir karışım eski Yunan, Roma ve Mısır dönemlerinde kullanılıyordu. Daha sonra 16. ve 19. Yüzyılda tekrardan popüler hale gelen bu makyajlar, cilde zarar verdiği için kullanan kişinin her seferinde daha çok kullanmasına sebep oluyordu. Bu makyajı sürekli yapanlar; karın ağrısı, mide bulantısı, saç dökülmesi, baş ağrısı geçirdiler. İlerleyen dönemlerde ise kas felci, kısırlık , iç organlarda hasar vb. durumlarla karşı karşıya kaldılar.
Çemberli iç etekler, 19. Yüzyılda kadınların eteklerinin daha kabarık görünmesi için eteklerin altına giydikleri bugünkü tarlatanın çok daha büyük bir hali. Dışardan bakıldığında masum gibi gözükebilir fakat örneğin bir merdivende yanlışlıkla basamağa basamayan bir kadın merdivenlerin sonuna kadar dengesini bulamayıp yuvarlanıyordu. O dönemin ışıklandırma sisteminin gaz lambaları ve mumlar olduğu düşünülürse, bu etekler mumları, gaz lambalarını devirebiliyordu.
Hatta bu eteklerin sebep olduğu bir yangın bile var. 1863 yılında Santiago’da bir kilisede çıkan yangında, kaçmaya çıkan kadınların etekleri kapıları tıkadığı için hemen herkes içeride mahsur kalmış ve bu etekler yüzünden binlerce kişi yanarak ölmüş. Peki kadınlar hem hareketlerini kısıtlayan hem de rahat olmayan bu etekleri neden kullanıyorlardı? Bellerini ince gösterdiği için. Kalçaları çok geniş gösteren bu etekler, ilüzyon etkisi göstererek kadınların bellerini çok ince gösteriyordu.
14. yüzyıldan bu yana giyilen korseler ilk başta kadınların bel ve göğüslerini güçlendirmek için tasarlandılar. 1800’lerde çok popüler hale gelen korseler, ilk baştaki yapılma amacından çıkıp tamamen görsel olarak güzelleşme ile ilişkilendirildiler. Korselerin arka tarafında bulunan iplerin sıkıca sıkılmasıyla kadınların beli ince gösterilmeye çalışılıyordu fakat bu esnada iç organlar da iyice sıkılaştırıyordu. Bu korseler kadınların yemek yiyememesine, düzgün hareket edememesine ve nefes alamamasına sebep oluyordu. Bir çok kadın çok sıkı korse kullanmasından dolayı; iç kanama, akciğer çökmesi, asfiksi vb. sebeplerden dolayı öldüler.
8. yüzyılda Çin’de başlayarak 1900 ‘lü yılların başlarına kadar devam eden lotus ayaklara sahip olma geleneği ile eğer ölmediyse, bir çok kadın sakat yaşadı. 2 ila 7 yaş arasındaki kız çocuklarının ayak kemiklerinin kırılarak ya da sıkıca bağlanarak yapısının değişmesi sağlanıyordu. Bu sebeple ayak parmaklarına kan gitmeyen bir çok kız çocuğu ya kangren oluyor ya da kırıklara bağlı enfeksiyonlar geçiriyorlardı. Ayrıca ayağın şekli bozulduğu için denge problemlerine de yol açan lotus ayaklar, kadınların herhangi bir şey taşımasını ya da çok fazla yürümesini engelliyordu.
19. yüzyılda oldukça fazla kullanılan bu gömlekler zamanının en popüler bir yandan da en ölümcül örneğidir. Gömleklerin yakaları gerçek anlamda taş gibi olana kadar kolalanıyordu. Böylece güzel br duruşa sahip olan gömlekler, giyen kişinin nefes almasını zorlaştırıyor ve yanlışlıkla uyuyakalan birinin boğularak ölmesine sebep veriyordu.
Fransız şapkacılar, 7. Yüzyılda cıva kullanrak şapkaları yumuşatabileceklerini ve kolayca şekil verebileceklerini keşfettiler. Fakat şöyle bir sorun vardı ki, cıvaya çok fazla maruz kalan şapkacılar “zırdeli şapkacı’’ adı verilen bir hastalığa yakalanırlardı. Şapkayı kullananlarda ise baş ağrısı, halsizlik, titreme vb. gibi semptomplar belirmeye başladı. Davranışlarda da değişime sebep olan zırdeli hastalığı, aşırı sinirlilik, utangaçlık ve zihinsel olarak dengesizlik gibi belirtiler gösteriyordu.
Adını bu rengi bulan kimyager Carl Scheele’den alan Scheele yani arsenik yeşili insanlar arasında bir anda moda oldu. Bu rengi elde etmek için kullanılan maddelerin karışımı direkt olarak bir zehirdi. Bu renkle yapılan her şeye temas edenler, mide bulantısı, baş ağrısı, cilt tahrişi ve cilt lezyonları gösteriyordu. Vücudun dıştan içeriye doğru zehirlenmesine sebep olan arsenik yeşili bir süre bir çok alanda kullanıldı.
1900’lü yıllarda makyaj ürünlerinin çeşitlenmesiyle çok farklı ürünler farklı amaçlarla kullanılıyordu. Hatta radyoaktif bir kimyasal olan radyumun makyaj malzemelerinde kullanılması çok olağandı. Hem ABD’De hem de Batı Avrupa’da radyum içeren ürünler kullanılıyordu. Radyum geceleri karanlıkta parladığı için, makyaj malzemelerinin içerisinde farklı bir ürün olarak sunuluyordu. Radyum içeren malzemeleri kullanan kadınlarda bir süre sonra çok yıkıcı sonuçlar görüldü. Örneğin; anemi, dökülen dişler, yüz tümörleri, kısırlık ve son nokta olan ölüm radyumun kadınlar üzerindeki etkileriydi.
Kohl göz kalemi, eski çağlardan itibaren Mısr, Afrika, Hindistan vb. ülkelerde kullanılan bir makyaj türüdür. Aslında kohl göz kalemi makyaj ürünü olmaktan daha çok sıcaktan, güneşten ve kumlardan korunmak için kullanılan bir üründür. Fakat sağlık için sürülen göz kalemleri daha sonra moda oldu ve bir çok ülkede de kullanılmaya başlandı. Burada insanlar tarafından bilinmeyen şuydu ki; kohl göz kalemi içerisine kurşun içerir. Dolayısıyla sürekli olarak sürme kullanan kişilerde bulanık görme ya da körlük gibi sonuçlara neden oldu.
Eski kraliyet konulu film ve dizileri izlediyseniz mutlaka bu saçlardan görmüşsünüzdür. Fontage saçlar, kafanın üzerinde sabit tutularak yapılan, kurdele, dantel gibi aksesuarlarla süslenen ve uzunlukları birkaç metreyi bulabilen tasarımlardır. 17. ve 18. Yüzyılda Avrupa’da kullanılan bu saç modeli, zamanında çok modaydı. Saçın o halde dik bir şekilde kalması için kadınlar saçlarına yumurta akı, nişasta , un vb. şeyler sürüyorlardı. Tabi bu da saçların içinde bit, pire hatta farelerin saçın içerisinde dolaşmasını sağlıyordu. Bazı fontage saçlar, avize yüksekliğine ulaşabiliyordu ve avizelere çarpıp saçın yanmasına ya da yangın çıkmasına sebep oluyordu.