Konuşurken ve yazarken “büyük” kelimelere odaklanma eğilimindeyiz, ancak araştırmalar küçük kelimelerin de büyük etkileri olduğunu gösteriyor. Pazarlama uzmanı Profesör Jonah Berger, kelime tercihlerinizde basit değişikliklerle ekip iletişimi üzerinde ne kadar büyük bir etkiye sahip olunabileceğini gösteriyor. İşte liderlik dilinizi etkili hale getirmek için 4 temel taktik…
Her lider bu konuşmayı yapmak ister. Zafere ulaşmak neredeyse imkansızken, sözlerinin takımın duygularını uyandırmasını ve zorlukların üstesinden gelmesi için ekibindekilere ilham vermek gerekir…
Bu tür konuşmalar hikaye kitabı anları gibidir, ancak bir liderin günlük durumlarda dili nasıl kullandığı da bir o kadar önemlidir. Wharton School pazarlama profesörü Jonah Berger’in Big Think’e söylediği gibi;
“Bizim ve diğerlerinin yaptığı çalışmalardan bulduğum en etkileyici şey, ince değişimlerin bu kadar büyük bir etkiye sahip olabilmesidir.”
Berger, liderlik alanında kelimelerin nasıl etkili olabileceğini keşfettiği şu 4 güçlü ve incelikli taktik ile anlatıyor:
Konuşurken ve yazarken “içerik kelimelerine” odaklanırız. Bunlar bir cümlede büyük anlam taşıyan isimler, fiiller ve sıfatlardır. Ancak Berger’in araştırması, genellikle küçük kelimeler olarak düşündüğümüz şeylerin, daha spesifik olarak işlevsel kelimelerin, insanların birinin dilini nasıl algıladıkları üzerinde büyük etkileri olabileceğini buldu.
Örneğin, zamiri kullanmanın içeriği daha alakalı hale getirdiği için etkileşimi artırdığını tespit etti. ‘Biz’ gibi grup zamirleri bir dostluk ve bağlantı duygusu yansıtırken, ‘Ben’ bireyin eylemine veya başarılarına dikkat çeker.
Son olarak zamirleri tamamen bırakmak, bir ifadenin daha objektif görünmesini sağlar.
Çıkarım: Tüm sözlerinizin belirli bir bağlamda başkalarını nasıl etkileyebileceğini göz önünde bulundurun. En küçük kelimeler bile çok büyük değerler sunabilir.
Daha fazla dikkat etmek isteyeceğiniz iki küçük kelime kategorisi “çitler” ve “doldurucular”dır. Nedir bu kelimeler?
Riskten korunma, belirsizlik veya kararsızlık hissi yansıtan kelimeler veya ifadelerdir. Bunlar arasında “Doğru cevap bu gibi görünüyor” ve “Paul’ün fikrine uymamız gerektiğine inanıyorum” gibi ifadeler yer alıyor.
Bu arada, doldurucular, zihnimizin bir sonraki şeyi sıraya koyması gerektiğinde kavradığımız ‘ım, ah ve beğeni’lerdir. Bu nedenle bunlar “tereddüt işaretleri” olarak da bilinirler. Her ikisinde de sorun, konuşmanızdan güven ve ikna kabiliyetini sömürmeleridir.
Berger’in çitlerin azaltılmasına yönelik tavsiyesi basit:
Sahip çıkın!
Berger konuyla ilgili, “Bu stratejinin işe yarayacağından emin değilim…” demek yerine şöyle bir şey söyleyin;
“Bu harika. Ancak bunun işe yaraması için bu üç şeyin gerçekleşmesi gerekiyor.”
“Bunun harika bir strateji olduğunu düşündüğünüzü çok açık bir şekilde belirttiniz. Tamamen emin değilsiniz, dolayısıyla bunun bir garanti olmadığını da açıkça belirttiniz.”
Konuşmanız asla tamamen boşluksuz olmayacak olsa da Berger’in bunları en aza indirmenize yardımcı olacak iki stratejisi var.
Öncelikle kendi konuşmanızı kaydedin, yazıya dökün ve konuşmanızı filtrelenmeden okuyun. Bu sayede dolgu maddelerini en çok nereye tohumladığınızı görebilirsiniz. İkincisi, bu dolgu maddelerini düşünceli duraklamalarla değiştirin. Bu, ilerledikçe telafi ettiğiniz hissine karşı bir kontrol havası sunar.
Ekip lideri olarak görevleri devretmeniz gerekecek. İdeal durumda, ekip üyeleri bu görevleri kendi başlarına başarmak için motive olacaklardır, ancak her zaman değil. Dil seçiminiz de burada yardımcı olabilir.
Berger, dört ve beş yaşındaki çocuklara etrafa dağılmış oyuncaklar ve boya kalemleriyle oynamak yerine dağınık bir sınıfı temizlemelerine yardımcı olmaya çalıştıkları bir araştırmayı örnek veriyor. Her ebeveynin size söyleyeceği gibi, bu kolay bir soru değil.
Ancak araştırmacılar, çocukların yardım etme şansını yüzde 50 artırabileceklerini keşfettiler.
Nasıl?
Bu rüşvet değil, basit bir sözdü. Çocuklardan yardım istemek yerine, “Yardımcı olup bu sınıfı temizler misin?” diye sordular.
Bu iki harfli fark, soruyu bir ricadan, çocukların güçlü yönlerini ve yeterliliklerini gösterme fırsatına dönüştürdü.
Berger, insanlardan “oy vermelerini” veya “seçmen olmalarını” istemek arasındaki farkı inceleyen benzer bir çalışmada da katılımda (çok daha küçük de olsa) bir artış görüldüğüne dikkat çekiyor.
Berger bu durumu, “Eylemleri kimliklere dönüştürerek, insanların arzu edilen eylemlere katılma olasılığını çok daha yüksek hale getirebiliriz. Hepimiz kendimizi akıllı, yetkin ve çeşitli konularda zeki olarak görmek isteriz.” diye açıklıyor.
Çoğu zaman bir lider olarak önemli olan ne söylediğiniz değil, nasıl dinlediğinizdir.
Ekip üyeleri yalnızca dinlendiklerinde kendilerini değerli hissetmekle kalmaz, aynı zamanda fikirlerini ve mücadelelerini dinlemek size, ekibiniz ve organizasyonun durumu hakkında bilgi sağlar.
Ancak pek çok kişi paylaşımda bulunmaktan çekinir, bu nedenle doğru soruları sorma alışkanlığını edinmeniz gerekir.
Örneğin, birine bir sunum hakkında ne düşündüğünü sorarsanız ve “Beğendim” diye yanıt verirse daha derine inin. Onlara bu konuda neleri beğendiklerini, neleri değiştirebileceklerini vb. sorun. Bu tür sorular onlara, onların fikirlerine önem verdiğinizi ve onlara duyarlı olduğunuzu gösterir.
Berger, soru sormanın bir başka faydasının da “insanların ikna karşıtı radarını devre dışı bırakması” olduğunu belirtiyor.
Yetişkinler, beş yaşındaki çocuklardan daha fazla şekilde, kendilerine ne yapacaklarının söylenmesinden hoşlanmazlar. Görevleri doğrudan dağıtmak yerine ekip üyelerini planlama sürecine dahil edebilir ve onların bilgi ve fikirlerini birleştirmek için soruları kullanabilirsiniz. Bu, katılımı artırır ve insanların planın başarılı olmasını istemesini sağlar.
Eğer dilin doğal bir gücünüz olmadığından endişeleniyorsanız pes etmeyin. Dil yeteneğiniz sabit değil. İlerledikçe öğrenebilir ve büyüyebilirsiniz.
Berger, “Bazı insanların bu konuda doğal olarak iyi olduğunu, diğerlerinin ise öyle olmadığını düşünsek de bu aslında doğuştan gelen bir şey değil. Rastgele değil, şans değil ve tesadüf değil. Dilin nasıl çalıştığının ve onu nasıl daha etkili kullanabileceğimizin arkasında bir bilim var” diye belirtiyor.