McKinsey Sağlık Enstitüsü, dünya çapında kadın sağlığı sorunlarının etkisine ilişkin son verilerini yayınladı. Türkiye’de kadınların sağlığı ile ilgili 2040 yılına kadar öngörülen boşluklar ise oldukça dikkat çekici.
McKinsey Sağlık Enstitüsü’nün Dünya Ekonomik Forumu ile kadın sağlığı konusunda yürüttüğü bir çalışma dünyada ve Türkiye’de endişelendiren verileri ortaya koydu. Buna göre Türkiye’de kadın sağlığı konusunda kalp damar ve kanser başlıkları alarm veriyor.
Kadınların sağlık açığı müdahale etkinliği, bakım sunumu ve ihtiyaç duyulan alanlardaki branşları kapsıyor. Bu konuda küresel çapta erkeklere oranla eşitsizlikler bulunuyor.
McKinsey Sağlık Enstitüsü’nün Dünya Ekonomik Forumu ile işbirliği içinde yaptığı çalışma, kadın sağlığı alanındaki eşitsizliğin küresel çapta kapatılmasının, genel sağlığın daha iyi olmasını, erken ölümlerin azalmasını ve ekonominin iyileşmesini sağlayabileceğini gösterdi.
Kadınlardaki sağlık açığının ele alınması, kadınların yaşamları boyunca yaşam kalitesini artırabilir ve gelecek nesillerin sağlık ve refahını iyileştirebilir.
Kadınların sağlık sorunlarıyla mücadele etmek, erkeklerle karşılaştırıldığında kadınların üreme organlarındaki farklılıkların ötesinde biyolojilerinin benzersiz bir şekilde farklı olduğunu anlamak anlamına gelir.
Cinsel sağlık ve üreme sağlığı (CSÜS) ile anne, yenidoğan ve çocuk sağlığı (MNCH) kadınların sağlık yükünün yalnızca yüzde 5’ini oluşturmaktadır. Karşılaştırmalı olarak, kadınların sağlık yükünün yarısından fazlası, kadınları orantısız veya farklı şekilde etkileyen koşulları yansıtıyor ve bu etkinin çoğu kadınların çalışma yıllarını etkiliyor.
Dünya genelinde kadınların sağlık açığı ile ilişkili hastalık yükü bulunuyor. Bu durum küresel ekonomiyi de olumsuz etkiliyor. Ülke veya bölge düzeyinde kadınların belirli hastalık ve durumlarının ele alındığı geniş çaplı analizde Türkiye’deki istatistikler oldukça dikkat çekici.
Türkiye ile ilgili analizde 2040 yılına kadar ilk sırada kadınların sağlık açığı olarak kardiyovasküler hastalıklar yer alıyor. Yani koroner kalp hastalığı, serebrovasküler hastalık, romatizmal kalp hastalığı ve diğer durumlar gibi rahatsızlıkları içeriyor. Bu oran yüzde 200’den fazla.
Fotoğraf: mckinsey.com
İkinci sırada ise yüzde 100’den fazla bir oranla kanser hastalıkları yer alıyor. Üçüncü sırada genetik rahatsızlıklar, dördüncü sırada ruhsal bozukluklar yer alıyor. Diğer başlıklar ise nörolojik bozukluklar, kronik solunum bozuklukları, kemik hastalıkları olarak sıralanıyor.
Tıp eğitimi düşünen üniversite adaylarının bu alanlardaki branşları seçmeleri ya da yönlendirilmeleri hem meslek açığını kapatmak hem de kadınların hastalıklarına ilişkin daha hızlı tedavi sağlamak açısından önem taşıyor.
Anadulu Ajansı’nın derlediği verilere göre, Türkiye’de üniversitede tıp öğrencilerinin tercih ettiği branşlara bakıldığında iç hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları, genel cerrahi, kadın hastalıkları ve doğum alanlarının boş kaldığı görülüyor. Bu bölümler şu an alarm seviyesinde olarak değerlendiriliyor ve uzun vadeli branş seçiminde düzenleme gerektiği ön plana çıkıyor.