Geçmişten gelen kültürel mirasın bir kısmı günümüzde unutulmaya yüz tuttuğunu hatta çoğunun unutulup silindiğini söyleyebiliriz. İşte bunlardan biri de Semai Kahvesi…
Kahve bizim kültürümüzün en önemli taşları arasında yer alıyor. Kahvenin 40 yıl hatırı var gibi sözlerimiz ise kahvenin değerini gösteriyor. Birçok kahve çeşidi olduğunu biliyoruz bazıları geçmişten günümüze unutulmaya yüz tutmuş.
İstanbul’un en önemli kahvesi diyebileceğimiz Semai kahvesini hiç duydunuz mu? Semai, halk şiirinde 8’li hece ölçüsü ile düzenlenen, dili sade ve yalın olan, çoğunlukla doğa, aşk, sevgi, gurbet, kavuşma gibi duygusal ve lirik temaları işler. Kelime anlamı da “işitilerek öğrenilen şiir” demek.
Geçmişte Ramazan ayında her kesimden insan akşamları semailer okur, zaman zaman da mani atışmaları yapardı. Çözülmesi istenen bilmeceler kahvenin duvarına asılır ramazan boyunca cevabı bulunmaya çalışılırdı. Bu kahveleri halk edebiyatı uygulama merkezi olarak nitelendirebiliriz.
Hecenin beş şairinden biri olan Halit Fahri Ozansoy, semai kahveleriyle ilgili şu bilgiyi aktarır
“Kahve müşterilerle dolunca icralara çalgı aletleriyle başlanırdı. Önce farklı makamlarda türküler okunur, daha sonra semai ve mani faslına geçilirdi. Manicilerden biri ortaya kafiyeli bir dörtlük atar, yanındaki de hızla uyumlu bir yanıt verirdi. Eğer uygun dizeler kuramazsa saf dışı kalırdı.”
Osmanlı’da Ramazan ayında teravihten sonra aileler, akrabalar, komşular birlikte hoşça vakit geçirmek, sohbet edebilmek için semai kahvelerinde bir araya gelirlerdi. Akşamları evde oturmak yerine kahvedeki atışmaları dinlemek çok cazipti.
Ancak televizyon, teknolojinin insanı yalnızlaştırması, kentleşme, nüfus sayısının artması, müstakil evler yerine çok katlı apartman dairelerin çoğalması gibi pek çok sebep geleneğin kaybolmasında çok önemli bir faktör olduğunu söyleyebiliriz.