Efsanevi sözün kökeni, kahve içme geleneğimizin derinliklerine uzanıyor ve asırlar boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış bir hikâyeyi barındırıyor. Kahvenin insanlar arasında dostluğu, sohbeti ve paylaşımı simgelemesiyle bağlantılı olan bu deyiş, Türk kahve kültüründeki önemini vurguluyor. Peki, gerçekten bir fincan kahvenin neden 40 yıl hatırı var?
Kahve kültüründe sıkça duyulan bir deyim olan “Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var.” sözü, kahve keyfinin ötesinde derin anlamlara sahip bir geleneği temsil ediyor. Bu deyimin kökeni, Osmanlı dönemine dayanmaktadır. Osmanlı’da misafirlere ikram edilen kahvenin hatırının 40 yıl boyunca devam ettiğine inanılırdı. Bir kişiye kahve ikram edilmesi, aralarındaki dostluğun ve saygının uzun yıllar boyunca süreceği anlamına gelirdi. Bu nedenle, “Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var” sözü, paylaşılan kahvenin beraberlik, samimiyet ve geçmişe yönelik değerleri simgelediğini ifade eder. Peki, kırk yıllık kahvenin ne hatırı var?
TDK Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’ne göre atasözünün anlamı “İyilik küçük de olsa unutulmaz.” demektir. Yani; iyilik, büyük ya da küçük olması fark etmeksizin, her zaman hayatımızda iz bırakır ve ileride muhakkak hatırlanır. Küçük görünen bir yardım bile, alıcısı için çok değerli olabilir.
1517 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul’a getirerek Türk kahvesinin kökenlerini oluşturmuştur. Türklerin geliştirdiği özel hazırlama yöntemi sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek eşsiz bir tat ve aroma kazanmıştır. Bu olağanüstü icat sayesinde dünyaca ünlü Türk kahvesi adını almış ve günümüzde de vazgeçilmez bir içecek haline gelmiştir.
Bir zamanlar Üsküdar’da, konuklarını mükemmel bir şekilde ağırlayan ve onların hoşça vakit geçirmesini sağlayan bir kahvehane işletmecisi yaşarmış. Bu kahvehanenin sahibinin sohbeti son derece keyifliymiş. Bir kez bu kişiyle sohbet eden herkes, her seferinde tekrardan onunla buluşmak istermiş.
İnsanlar, çok uzak mesafelerden dahi olsa, sırf onun kahvehanesine gelip kahve içmek için yola düşerlermiş. Kahveyi yudumlarken, bu işletmecinin neşeli sohbetlerine katılır ve dertlerini anlatırlarmış. Kahvehane sahibi de misafirlerinin sorunlarını dinler ve çözüm önerileri sunarmış. Bir gün bir yeniçeri, kahveye uğramış. O günkü misafirler arasında bir de Rum gemisinin kaptanı varmış. Yeniçeri, herkese kahve alacağını belirtmiş ancak “Rum gemisi kaptanı hariç” diyerek bu tekliften kaptanı çıkarmış.
Rum kahvehaneci kaptanın ayrılışını görüp üzülmüş. Kahve dağıttıktan sonra, Rum gemisinin kaptanına oturarak bir fincan kahve sunmuş. Bu durumu fark eden yeniçeri büyük öfke duymuş ve “Senin Rum gemisi kaptanına kahve vermene izin vermiyorum, bunu nasıl anlamadın!” diye bağırmış. Ancak, kahveci bu kahvenin senin değil, benim ikramım olduğunu söylemiş.
Yeniçeri bu yanıta karşı ne söyleyeceğini bilememiş.
Yıllar sonra, tam 40 yıl geçmiş ve Sisam Adası’nda isyan patlak vermiş. Ada Rumları ayaklanmışlar. Bu süre zarfında kahvehane sahibi de adadaymış ve Rumlar tarafından tutsak alınmış. Artık yaşlı olan kahveci esir pazarında satılmış.
Köle olarak satın alınan kişi, kölesini tenha bir ormana götürmüş. Kahveci, ne olacağını merakla beklerken, köle sahibi ona “Korkman gerek yok, seni serbest bırakacağım. Beni hatırladın mı? Ben 40 sene önce senden kahve alan Rum gemisinin kaptanıydım” demiş.
Kaptan, saygısını ifade etmek için 40 yıl öncesine dayanan o kahvenin hatırına, kahveciyi serbest bırakmış. Bu hikâye, “Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır” atasözünün kökenini oluşturmuştur ve bu söz, iyiliğin asla unutulmayacağı anlamını taşıyarak günümüze kadar gelmiştir.