1 Ekim Dünya Kahve Günü’nde, kahvenin sağlık üzerindeki etkilerine dikkat çeken uzmanlar, kafeinin özellikle anksiyete, uyku problemleri ve kalp rahatsızlığı olan kişilerde olumsuz etkilere yol açabileceği konusunda uyarılarda bulundu.
1 Ekim salı Dünya Kahve Günü. Kahvenin dünya genelinde ne kadar sevildiğini ve kültürel bir içecek olarak ne kadar önemli olduğunun da bir göstergesi aslında. Uluslararası Kahve Organizasyonu (ICO) tarafından 2015 yılında Milano’da düzenlenen Expo’da ilan edilen 1 Ekim Dünya Kahve Günü, kahve üreticileri, tüketiciler ve kahve severler arasında kahvenin ekonomik, sosyal ve kültürel etkilerine dikkat çekmeyi amaçlıyor. Ancak çoğumuzun severek tükettiği kahve ile ilgili uzmanlardan uyarı geldi.
Prof. Dr. Fatma Çelik, özellikle anksiyete, uyku bozuklukları ve kalp rahatsızlıkları olan kişilerin kafein tüketiminde dikkatli olması gerektiğini belirtti. Çelik, kafeinin dünyanın en yaygın uyarıcı maddesi olduğunu ve 60’tan fazla bitki türünde doğal olarak bulunduğunu söyledi. En bilinen kafein kaynaklarının ise kahve, çay, çikolata ve gazlı içecekler olduğunu ekledi.
Kafein tüketiminin önemine değinen Çelik, bu bileşiğin insan vücudu ile nasıl etkileşime geçtiğini anlamanın oldukça değerli olduğunu ifade etti. Kakao çekirdekleri ve çay yaprakları gibi 60’tan fazla bitki türünün çeşitli oranlarda kafein içerdiğini belirten Çelik, temel diyet kafein kaynaklarının “Robusta” ve “Arabica” gibi kavrulmuş kahve çekirdekleri ile çay yaprakları olduğunu vurguladı.
Ayrıca kafeinin baş ağrısı, soğuk algınlığı ve alerjiler gibi rahatsızlıkları tedavi etmek için kullanılan reçeteli ve reçetesiz ilaçlarla da alınabileceğini ifade eden Çelik, “Kafein, ilaçların yanı sıra kozmetik ürünlerde de kullanılır ve çeşitli selülit tedavilerinde aktif bir bileşen olarak görev alır. Ayrıca, kafeinin ergojenik özellikleri nedeniyle sporcular tarafından sıklıkla performans artırıcı olarak tercih edilir. Ancak sağlıklı bir yetişkinin, olumsuz etkilerinden kaçınmak için günlük kafein tüketimini 400 miligramla sınırlandırması önerilir” ifadelerini kullandı.
Çocukların kafeine karşı yetişkinlerden daha hassas olabileceğini vurgulayan Çelik, aşırı kafein tüketiminin uykusuzluk, huzursuzluk ve kas titremeleri gibi çeşitli belirtilere yol açabileceğini ve kafein üzerine yapılan araştırmaların bazı etkilerinin hala tam olarak açıklığa kavuşmadığını dile getirdi.
Kafeinin bazı uyarıcı ilaçlar veya DEHB tedavisinde kullanılan ilaçlarla birlikte alındığında gerginlik, hızlı kalp atışı ve anksiyete gibi yan etkilerin artabileceğine dikkat çeken Çelik, “Kafein ve uyarıcı ilaçlar birlikte kullanıldığında etkileri birleşebilir. Ayrıca kafein, beta blokerler ve diüretikler gibi tansiyon ilaçlarının etkinliğini azaltarak, bu ilaçların kan basıncını düşürmedeki etkisini engelleyebilir. Özellikle anksiyete, uyku bozuklukları ve kalp hastalıkları gibi rahatsızlıkları olan bireylerin kafein tüketimi konusunda dikkatli olması ve ilaç kullanımında mutlaka doktor tavsiyesi alması gerekir.” dedi.
Prof. Dr. Çelik, kafeinin kalp atış hızını ve kan basıncını artırabileceğini, kalp rahatsızlığı olan kişiler için bu durumun daha ciddi sonuçlara yol açabileceğini söyledi.
Günlük 2-3 fincan kahve veya çay gibi orta miktarda kafein alımının, kardiyovasküler sorunları olan kişiler için genellikle güvenli olduğunu belirten Çelik, şunları ekledi:
“Hamile kadınlar ve bebekler kafeinin olumsuz etkilerine karşı daha hassastır. Bu yüzden hamile kadınlara kafein alımlarını sınırlamaları önerilir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, hamilelik süresince önerilen kafein tüketimi günlük 300 miligramın altındadır. Kafeinin kan basıncı ve uyku düzeni üzerindeki etkileri göz önünde bulundurularak tedavi amaçlı kullanımında dikkatli olunmalıdır”
Yüksek kafein tüketiminin bazı araştırmalarda kalsiyumun bağırsaklardan emilimini azalttığı ve bunun kemik sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yapabileceğinin altını çizen Çelik, “Kafeinin kalsiyum dengesi üzerindeki etkileri halen araştırılmaktadır. Özellikle menopoz sonrası kadınlarda fazla kahve tüketiminin kemik mineral yoğunluğunda hafif bir azalmaya yol açtığı ve osteoporoz riskini artırabileceği düşünülmektedir. Aynı zamanda kafein, analjezik ilaçların etkisini artırabileceği için reçetesiz satılan ağrı kesici ilaçların içerisinde sıkça yer alır” dedi.
Prof. Dr. Çelik, kafeinin Alzheimer ve Parkinson hastalıklarının gelişimini engelleyici bir rol oynayabileceğini ve düzenli kafein tüketiminin Alzheimer riskini azaltabileceğini ifade etti.
Kahve uzmanı ve uluslararası tadımcı Yunus Çakmak ise, Türk kahvesinin en düşük kafein oranına sahip içeceklerden biri olduğunu vurguladı.
Filtre kahvenin Türk kahvesi ve espressodan daha fazla kafein içerdiğine dikkat çeken Çakmak, “Filtre kahvede demleme süresi daha uzun olduğu için kafein oranı yüksektir. Kahve, suyu çektikçe önce aromayı verir, sonra kafeini salar. Bu da acı ve sulu tatlara yol açar.” dedi.