Her şehirde, her evde hissedilen Ramazan coşkusuna birbirinden ilginç gelenekler eşlik ediyor. Bu geleneklerin bazıları çok az biliniyor ya da unutulmaya yüz tutmuş. Kültürümüzün zenginliğini gösteren bu geleneklerin hikayeleri de ilginç. Samsundan Amasya’ya, Konya’dan Urfa’ya ve Türkiye’nin farklı bölgelerinden en ilginç Ramazan gelenekleri…
Köklü tarihi ve zengin kültürel mirasımız sayesinde Türkiye’nin her köşesinde ilginç gelenekler, şaşırtan adetler karşısımıza çıkar. Türkiye’nin bu etkileyici birikimi dini konularda çok daha anlamlı ve toplum olma bilincini yansıtan geleneklere dönüşür. Bu etkileyici geçmiş, Ramazan ayında birçok adette can bulur. Anadolu’nun renkleriyle bezeli Ramazan gelenekleri, Türkiye’nin eşsiz çeşitliliğini sergiler. İster Ege’nin sıcak kıyılarından, ister Karadeniz’in yeşil dağlarından olsun; her bölgenin kendine özgü Ramazan coşkusunu yansıtan gelenekleri vardır. Kimi unutlamaya yüz tutmuş olsa da hala biz biz yapan değerlerden. İşte en iliginç Ramazan gelenekleri…
Samsun’da, Ramazan’ın en keyifli ve çocukların merakla beklediği bir gelenek var. Hava karardığında, elinde fenerleriyle dolanan çocukları görebilirsiniz. Fenerlerini yakan minikler, sepetlerini sallayarak mahallede harçlık toplamaya başlarlar. “Sele sepet, top kandil, Aç kapıyı ben geldim. Ayda yılda bir kere kapınıza geldim.” diye başlayan şarkıyı söylerken adeta bir koroya dönüşen çocuk kalabalığı, Ramazan ayının 14’ünü 15’ine bağlayan gece sokakları şenlendirir. Bu eğlenceli ve anlamlı geleneği her yıl sürdürmek, hem çocukların hem büyüklerin Ramazan coşkusunu artırır. Samsun’da Ramazan demek, çocukların fener alayı demek!
Tarihi tam olarak belirsiz olan bir sahil kasabası olan Helesa’nın hikâyesini duydunuz mu? Bir geminin fırtınadan kaçarak burada haftalarca mahsur kaldığı rivayet edilir. Tayfa, ışıklarını yakıp yerel halktan yardım talep etmiş. Ve şimdi düşünün, bu olaydan yıllar sonra, her Ramazan geldiğinde çocuklar, tıpkı o eski denizciler gibi, Helesa, yelesa Heyemola Yusa, yusa hop” manisini söyleyerek harçlık topluyorlar. Bu olay sadece bir efsane olabilir ama Sinop’ta yaşayan insanların bağlılığı ve geleneklerine olan saygısı kadar gerçek!
Amasya’nın güzide tarihinden bir kesit sunmak istiyoruz. Kendisine özgü gelenek ve görenekleriyle bilinen bu şehrimizde tam 150 yıldır süren bir Ramazan geleneği bulunuyor. Bu geleneğin başlangıcını Amasya Mutasarrıfı Ziya Paşa’nın 1960’lı yıllarda bir Ramazan gününde müzik çaldırmasıyla başlıyor. İşte o günden beri, her Ramazan ayında iftardan bir saat önce Harsena Dağı’ndaki Amasya Kalesi’nde müzik çalınır. Bu müzik eşliğinde halkımız iftar için hazırlıklarını yapar. Hem nostaljik hem manevi bir atmosfer oluşturan gelenek, Ramazan’ın ruhunu daha da anlamlı kılıyor.
Artvin’deki erişte ve silor, Gümüşhane, Rize ve Trabzon’da ise yufka açılır. Ramazana 10 gün kala kadınların hazırlığıdır bunlar. Eski gelenekleri hala yaşatan kadınlarımız, bir araya gelerek her türden hamur işini hazırlarlar. İster yufka, ister erişte ya da silor… Tüm bu lezzetler komşular ve dostların kapılarına bırakılır. Bu yöntemle birbirlerinin ihtiyaçlarını karşıladıkları gibi, aynı zamanda da Ramazan paylaşmanın ve dayanışmanın en güzel örneklerinden biri sergilenir.
Hem mideyi hem de kalbi doyuran bu geleneklerimiz, bizlere eski zamanların sıcaklığını ve samimiyetini anımsatıyor.
Çocuklar, her zaman büyüklerini örnek alır ve onların yaptıklarını yapmak isterler. Ramazan geldiğinde de durum aynıdır. Küçük yaştaki çocuklar da oruç tutmak isterler fakat bu durum onları zor duruma sokabilir. İşte tam da bu noktada “Oruca Direk Vurma” gelenekleri devreye girer. Oruç tutan çocuklara gün ortasında biraz yemek verilir. Ardından, “İlk orucunu tuttun, şimdi ikincisini tut” diyerek onlara cesaret verilerek iftara kadar beklemeleri söylenir. Bu tatlı uygulama sayesinde çocuklar hem eğlenir hem orucun önemini anlar.
Anadolu kültürünün derinlerinde yatan oyun geleneği, Ramazan aylarında kendini bir kez daha gösterir. Özellikle Aksaray gibi şehirlerde, bu dönem boyunca çocukların, gençlerin ve hatta yetişkinlerin sokaklarda kurduğu dostane rekabet her zaman görülmeye değerdir. Yumurta saklama, yıldız sayma, tura ve yüksük… Tüm bu oyunlar, Ramazan akşamlarını adeta birer şenlik havasına dönüştürür. Geleneksel mutfakların kokusu eşliğinde gerçekleştirilen bu oyunlar, hem topluluğun kaynaşmasını sağlar hem kültürümüzün devamını garantiler.
Erzurum, sadece doğal güzellikleri ve tarihi mirasıyla değil, aynı zamanda zengin kültürel gelenekleriyle de tanınan bir şehrimizdir. Bu geleneklerden biri de ilk kez oruç tutan çocuklara hediye verilmesidir. İlk defa oruç tutma heyecanını yaşayan çocuklarımızın bu önemli adımını kutlama ve onları ödüllendirme geleneği, Erzurumlu çocukların ayrıcalığıdır.
Erzurum’daki derinlikli gelenekler sadece bununla sınırlı değildir. İmkânı kısıtlı olanlarla paylaşma ve dayanışma da Erzurum’un toplumsal hayatının vazgeçilmez parçalarındandır. Her ne kadar kısıtlı imkânlara sahip olanların yükünü hafifletmek günlük hayatın bir parçası olsa da, Ramazan ayında bu eylemler daha da anlam kazanır.
Ramazan ayı, Urfa’nın kendine özgü dokusunu ve kültürel zenginliğini daha da belirginleştiren bir dönemdir. Bu mistik şehirde Ramazan, sadece bir oruç ayı değil, aynı zamanda birçok etkinlik ve geleneklerin yer aldığı telaşlı bir zaman dilimidir. Şehrin eşsiz anlatım gücü ile halk hikâyeleri, masallar ve öyküler canlanır; sıra geceleri ise bambaşka bir atmosferdir. Sahur sofralarında Urfalının vazgeçilmezi baharatlı peksimet, külünçe ve kahkeler yer alır. Bu lezzetler, Ramazan’ın getirdiği manevi atmosferi bir adım daha ileri taşıyarak, Urfalıların bu mübarek ayı nasıl karşıladığını ve geçirdiğini gözler önüne seriyor.
Ramazan ayı geldiğinde, İslam’ın en erken tanıştığı bölgelerden biri olan Siirt, adeta bir festival havasına bürünür. Özellikle dikkat çeken geleneklerinden biri ise kesinlikle Medele Ateşi‘dir. Bu özel geleneğin kökleri yüz yıllar öncesine dayanır. Çocuklar ve gençler, sokak sokak gezip topladıkları yakacakları bir araya getirip meydanlarda büyük bir ateş yakarlar. Bu etkinlik, oruç günlerinin başladığının habercisi olarak kabul edilir. Medele Ateşi’nin ışığı ve sıcaklığı, tüm Siirt’i kaplar ve Ramazan’ın manevi atmosferini artırır. Bu güzel geleneği izlemeye gelenler hem eğlenir hem Ramazan’ın coşkusuna ortak olurlar.
Bursa’da iftar sofralarında düzenlenen geleneksel Hacivat ve Karagöz gösterileri, hem büyüklerin hem küçüklerin ilgisini çeker. Eğlenceli gösteriler, iftar sonrası sohbetlerin vazgeçilmezi haline gelmiştir. Eskimeyen gelenek, Bursa ile sınırlı kalmayıp diğer şehirlere de yayılmıştır.
Kayseri’nin yüzyıllardır süregelen geleneği ise ‘Arapaşı’ ve Ramazan davulcularına yapılan ikramlardır. Ramazanda, sahur vaktinin habercisi davulcuları tatlı bir sürpriz bekler: Mahallenin ikramı katmer ve kete… Bu hoş jest, komşuluk ilişkilerini pekiştirir ve Ramazanın manevi atmosferini hissettirir. İftar sofralarında ise benzersiz bir lezzet Arapaşı çorbası içmek gelenektir. Hindi, kaz veya tavukla hazırlanan bu özel çorba her evde yapılır.