Çile ve mücadeleyle geçen hayatında 100’e yakın esere imza atan Türk edebiyatının üstadı Necip Fazık Kısakürek, şiirleri ve sözleri ile vefatının 39. yıldönümünde saygıyla anılıyor. Peki, Necip Fazıl Kısakürek kimdir? İşte, Necip Fazıl Kısakürek şiirleri sözleri ve hayatı hakkında detaylı bilgiler…
“Tam otuz yıldır saatim
işlemiş, ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz,
uçurtma uçurmuşum…”
Edebiyatımızın usta kalemi, mücadele ve dava adamı Necip Fazıl Kıssakürek’i vefatının sene-i devriyesinde saygı ve rahmetle yad ediyoruz.
“Şairlerin Sultanı” olarak anılan Necip Fazıl Kısakürek, yaşadığı dönemde ve ardından Türkiye’de edebiyat ve hafıza dünyasında derin izler bırakmış, gençleri etkilemiştir. Dînî, mukaddes konu ve temaları işleyerek, düşünen, tefekkür eden genç nesillere faydalı olmaya çalışmıştır.
Şiirlerinde dinç ve oturmuş bir dil, mazbut ve sağlam bir teknik bulunan şair; Türk edebiyatının üstadı, yazar ve mütefekkir. 1904 yılında İstanbul Çemberlitaş’ta, bir konakta dünyâya geldi. Âilesi, baba tarafından Kahramanmaraş’ın köklü âilelerinden Kısakürekzâdelere dayanır. Babası hukukçu Fâzıl Bey, annesi Mediha Hanımdır. Yazara verilen Ahmed Necib ismi, dedelerinden birinin adıdır.
Pek çok farklı okulda ilkokul eğitimi alan yazar, 1912 yılında Gedikpaşa’da bir Fransız Mektebine yazıldı. Ardından Amerikan Kolejine devam eden şair, Büyükdere’de Emin Efendinin Mahalle Mektebine devam etti. Annesinin hastalığı dolayısıyla taşındıkları Heybeliada’da Nümûne Mektebini bitirdi ve oradaki Bahriye Mektebi yılları başladı.İlk şiirlerini burada yazmağa başlayınca mektepte arkadaşları arasında lakabı “şair” oldu.
Bahriye Mektebini son sınıftayken terk etti ve Dârülfünûnun Felsefe Bölümüne başladı. İlk şiirleri bu yıllarda dergilerde yayımladı. 1924’te Maarif Vekâleti tarafından Paris, Sorbon Üniversitesine tahsilini ilerletmek için gönderildi ise de, bir yıl sonra geri döndü.
Necip Fazıl Kısakürek bir dönem Hollanda, Osmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhâsebe müdürlüğü yaptı. Bankacılık mesleğinden 1938 yılında ayrılarak 1941 yılına kadar Fransız Mektebinde, Ankara Devlet Konservatuarında, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde, Robert Kolejde, Ankara Dil Târih Coğrafya Fakültesinde hocalık yaptı. Ardından yazar ve şâirliğinin yanısıra gazeteci olarak da basın hayâtına girdi ve siyâsetle ilgilendi.
Böylece fikir adamı olarak hayâtının sonuna kadar sürecek bir mücâdelenin içine atıldı. Büyük Doğu hareketi ve 1943’te başlayıp 1972’ye kadar süren Anadolu’yu köşe bucak tarayan, Almanya’ya kadar taşan konferansları bu yıllar içerisinde olmuştur. Yine, bu devrede sekiz defâda toplam 3 yıl 6 ay 20 gün hapis yattı.
İlk şiir kitabı, Örümcek Ağı 1925’te, Kaldırımlar ise 1928’de yayımlandı. Kaldırımlar şiiri, şöhretin zirvesine ulaştırdı ve sanat camiasında şair olarak anılmaya başlandı.
Üstad Necip Fazil Kısakürek’in dört mezhepte mütehassıs Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri ile tanışması hayatında dönüm noktası olmuş, bundan sonra tasavvufa ve ilme yönelmiş; bu durum yazdığı şiirlere ve fikir hayatına yansımışıtır.
İlk şiirlerinde koyu ferdiyetçilik ve bohem bir yaşayışı 1934 yılında büyük âlim Seyyid Abdülhakîm Arvâsî’yi tanıyıncaya kadar devam etti. İlk defâ Beyoğlu Ağa Câmiinde tanımıştı bu zâtı. Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri ile tanışan usta edebiyatçı, bu tarihi kendisi için bir milat kabul etti. Vefâtına kadar, Eyüp’teki dergâhında ziyâret etti ve, sohbetlerinde bulundu.
Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri ile tanışması şahsiyetine, fikrine ve dünyâ görüşüne önemli katkı sağladı ve eserlerinde tasavvufi düşüncenin izleri görülmeye başlandı. Bu tarihten sonra her şeyiyle yeniden doğdu Necip Fazıl. Üstad aşağıdaki beyiti mürşidi Seyyid Abdulhakim Arvasi Hazretleri için yazmıştır;
“Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel;
Bir akşamdı ki zaman, donacak kadar güzel”
Kalemiyle, inandığı, doğru, güzel, iyi bildiği değerleri yaymak, savunmak, tanıtmak gayreti, hayâtının sonuna kadar devam etti. Mücadeleci bir hayatın ardından, 1972’de evine çekilen yazar, eser yazmaya, dergi ve gazetelerde şiirlerini yayınlamaya devam etti. 1980 yılında “Sultan-üşşüara” (Şâirler Sultanı) îlân edildi. Hayatıyla, fikirleriyle ve söylemleriyle gelecek nesillere rehber olan Necip Fazıl Kısakürek 25 Mayıs 1983 günü, mücâdeyle dolu hayâtına veda etti…
“Büyük randevu; bilsem nerede, saat kaçta? Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta?”
Necip Fazil Kısakürek’in hocası olarak tanınan büyük veli Seyyid Abdulhakim-i Arvasi Hazretleri 1865 ylında Van’ın Başkale kasabasında doğdu. İmam-ı Ali Rıza bin Musa Kazım soyundan olup seyyiddir. Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri 1943‘de Ankara’da vefat etti. Kabirleri Ankara’nın Bağlum kasabasındadır.
Arvasi ailesi, altı yüz seneden beri ilim yaymakla ve en üstün insanlık meziyetlerinde numune olmakla tanınmış ve halk arasındaki ayrılıkları gidermekte, milli birliği sağlamakta büyük vazifeler üstlenmiş ve bunları devam ettirmişlerdir.
Büyük veli ve islam alimi Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri, her hâli ve hareketi ile İslamiyet’e uyardı. Çok mütevazı olup; “Ben” dediği işitilmemişti. Çok heybetli ve temkin sahibiydi. Çok misafir severdi. Yardım yapmaktan hoşlanırdı. Ziyaretlere gider, davetlere icabet ederdi.
Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri din bilgilerinde ve tasavvufun ince marifetlerinde derin bir derya idi. Üniversite mensupları, fen ve devlet adamları, çözülemez sandıkları güç bilgileri sormaya gelir; sohbetinde, dersinde bir saat kadar oturunca, cevabını alır; sormaya lüzum kalmadan o bilgi ile doymuş olarak geri dönerdi. Yetiştirdiği seçkin din adamlarının en selahiyyetlisi; çeşitli din ve fen kitaplarının yazarı, eczacı, kimyager ve emekli öğretmen albay Hüseyin Hilmi Işık beyefendidir.
Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri siyasete hiç karışmamış, siyasi fırkalara bağlanmamıştır. Bölücülüğe karşıydı. Talebeleri kendisine tekkelerin kapatılması ile ilgili olarak sorduklarında:
“Hükümet, tekkeleri değil, boş mekanları kapattı. Onlar kendi kendilerini çoktan kapatmışlardı” demiştir. Bu muazzam görüş, o günlerin umumi manada tekke ve dergah tipine ait teşhislerin en güzelidir. Kanunlara uymakta çok titiz davranır, konuşmalarında da bunu tavsiye ederdi.
Şiir:
Öykü ve Roman:
Tiyatro:
Monografi – Makale – Fıkra – Hatıra: