Osmanlı’da Ramazan ayında neler yapılırdı? Çok şaşırtacak Osmanlı’da Ramazan gelenekleri

12 Nisan 2022
0 Yorum
osmanlida ramazan ayinda neler yapilirdi cok sasirtacak osmanlida ramazan gelenekleri

“Nerede o eski ramazanlar?” sorusuna cevap niteliğinde, kültür ve medeniyetiyle dünyaya damgasını vurmuş cihan devleti Osmanlı’nın Ramazan geleneklerini sizler için derledik. Keyifli okumalar…

Osmanlı Devleti Ramazan-ı Şerif ayını başının tâcı yapardı. Manevi kazanç ayı olarak bilir ve nimetlerinden istifade etmeye çalışırdı. Osmanlı döneminde Ramazan ayı geldi mi, Müslüman topraklara huzur yağardı. İşte günümüzde büyüklerimizin bahsettiği o eski Ramazan anlayışı da buradan geliyor. Peki Osmanlı döneminde Ramazan ayı nasıl geçerdi? Osmanlı’da Ramazan ayında neler yapılırdı? Osmanlı sarayında Ramazan âdetleri nelerdi? İşte zimem defterlerinden diş kirasına, sadaka taşından kahvehanesine Osmanlı’da Ramazan gelenekleri:

RAMAZAN EN GÜZEL ŞEKİLDE KARŞILANIRDI

Ramazan gelenekleri arasında evlerin Ramazan ve bayram sürecinde temiz kalmasına özen gösterildi. Temizlik demek bereket demekti. Tabaklar, çanaklar, tencereler, çatal-bıçaklar, bardaklar bir güzel temizlenir, parlatılırdı. Misafire özel yemek takımları gizlendikleri yerden çıkartılırdı. Masalarda kullanılmak üzere olan örtüler, servis altlıkları hatta abdest havluları temizlenip, ütülenir ve ortalığa çıkarılırdı. Ramazan ayına girmeden, mutfak alışverişi topluca yapılırdı. Zengin aileler bu alışverişi fakir komşuları için de yapardı.

2(4)

ZİMEM (VERESİYE) DEFTERİ

Osmanlı’da Ramazan’ı Şerif günleri fakirler baştacı edilirdi. Zenginler, hiç tanımadıkları bakkal, fırın ve manavlara girerek onlardan zimem defterini yani veresiye defterini isterlerdi. Defterin sayfalarını rastgele açar, borçları öderlerdi. En güzel incelik ise borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu; borcu sildiren, kimi borçtan kurtardığını bilmezdi.

İFTAR VAKİTLERİ KAPILAR AÇIK OLURDU

İftar vakti kapıların açık olması Osmanlı geleneklerindendi. Halk, Ramazan ayında iftar vermek ve misafir ağırlamak için adeta yarışa girerdi. Ramazan boyunca iftar vakti kimse kapısını kapatmaz, böylece yolda kalan ve ihtiyacı olan herkes bu ikramdan nasiplenirdi. İftar masasına gelenin illa tanıdık olması gerekmez, kim olduğu da asla sorulmazdı.

4(2)

ÇALIŞANLARA MÜSAMAHA GÖSTERİRLERDİ

Osmanlı Devleti, çalışma saatlerini Ramazan’a uygun ayarlardı. Mesela çalışanlar da nöbetleşe iş yaparlardı. Devlet, çalışma saatlerini öğle ile ikindi arasına koyar yani öğleye kadar çalışma saatlerini kaldırırdı. Herkes Ramazan’ı huşû içinde ibadetini yapsın diyerek tedbirini alır ve insanlarda kendilerini tamamen manevi kazanca ayırırlardı.

Genellikle insanlar ikindi zamanı İstanbul camilerine, devrin meşhur hafızlarının okudukları Kur’ân-ı Kerim’i dinlemeye giderlerdi. Bu vesileyle en çok rağbet kazanan camiler Fatih, Bayezid, Ayasofya, Yeni Camii, Süleymaniye ve Galata’daki Yerebatan camileriydi. Sesi ve kıraati en güzel hafızlar Ramazan boyunca bu camilerde mukabele okurlardı.

(Osmanlı’da Ramazan ayı resmî tatildi, okullar tatil edilirdi. Aynı zamanda kandil günleri ve Cuma günleri de tatildi. Başka da tatil yoktu.)

ORUCA DİREK VURMA (TEKNE ORUCU)

Osmanlı zamanında oruç tutmaktan henüz sorumlu olmayacak kadar, küçük yaştaki çocuklar için bir gelenek vardı. Çocukları hem oruca alıştırmak hem de sevdirmek için “oruca direk vurma” yöntemi uygulanırdı. Yani oruç tutan küçük çocuklara öğlen vakti yemek yedirilirdi. Bu yemek arasına ise oruca direk vurma denirdi. Böylece küçük çocuklar tüm gün aç kalmaz, ancak Ramazan’a da aşina olurlardı.

1(7)

HER MİSAFİRE DİŞ KİRASI VERİLİRDİ

Osmanlının bir ince geleneği ‘diş kirası’ olarak adlandırılan; iftara davet edilen misafirlere, evden ayrılırken bir hediye verilmesiydi.

İLK KEZ ORUÇ TUTAN ÇOCUKLARA HEDİYE VERİLİRDİ

Osmanlı’da çocukların ilk oruçları büyük bir ilgiyle karşılanır, hediyeler verilirdi. Çocukları oruç tutma konusunda teşvik eden ve destekleyen bu hediyeler, ramazanın önemini anlatmak için etkili olurdu. Oruç boyunca canlarının çektiği yemekler yapılır çocuklar sevindirilirdi.

MAHYA SANATI

Ramazan’ın en büyük habercilerinden biri de camilerde gördüğümüz mahya sanatıydı. Camilerden neredeyse tüm şehre manevi mesajı veren mahyalar, özellikle de akşam olduğunda şehrin ışıltısına bürünürdü.

RAMAZAN AYI EĞLENCELİ GEÇERDİ

Osmanlı zamanında sokaklarda Karagöz-Hacivat oyunlarını izlemek için heyecanlanan çocuklar koşuştururdu. Dışarı çıkılmasa bile, evlerde toplanılır, büyüklerin kendi aralarında uydurdukları türlü oyunlar oynanıp, neşeli kahkahalar eşliğinde güzel zamanlar geçirilirdi. Komşu veya akraba evlerinde bir araya gelinir; Ramazan Bayram’ı için baklava hamurları açılırken bir yandan da sarmalar sarılırdı.

TEMBİHNAME YAPILIRDI

Ramazan ayının huzurlu ve sıkıntısız bir şekilde geçmesi için gereken bütün tedbirler düşünülür ve tembihler yapılırdı. Fırıncılara ve kasaplara ramazanda halkın gıda sıkıntısı yaşamaması için önceden hammadde temini sağlamaları konusunda uyarıda bulunur; Ramazan gelmeden esnafa bildirilir, fahiş fiyatların önüne geçilirdi.

8(2)

KAHVEHANELER DOLUP TAŞARDI

İftar sonrası teravihler kılınır ardından kahvehanelere gidilir ve köpüklü kahveler içilirdi. Osmanlı döneminde kahvehaneler; edebi konuşmaların olduğu, ilim ve tarih sohbetlerinin yapıldığı; şiir ve manzumelerin okunduğu, hikayelerin anlatıldığı kısacası bilmeyenlerin bilenlerden istifade ettiği yerlerdi. Günümüzdeki kahvehanelerden farkı, maleyani vakit geçirmek için değil kültür alışverişi yapmak için gidilirdi.

İFTARİYE VE RAMAZANİYE

Bu ay hayır yapma ayı, ikram etme ayı olduğu için Müslümanlar Ramazan’ı bereketli geçirsin, hayrını rahat yapsın, sadakasını, zekâtını rahat versin niyetiyle Padişahlar memur ve askerlerine ikinci bir maaş verirlerdi. Genelde Ramazan’da verilen bu ilave maaşa, iftariye ve ramazaniye denir. Kriz dönemlerinde bile bu maaşı verebilmek için devlet tahvilleri basılır, tahviller satılır ve borca münasip olarak gelen parayla maaşlar verilirdi. Hatta padişah 2. Abdülhamit Han bu maaşı kendi şahsi servetinden veriyordu.

5(2)

ÇOCUKLARA ARİFE ÇİÇEĞİ DENİRDİ

Osmanlı’da bayramlar bilhassa çocuklar için ayrı bir önem taşırdı. Bayramlıklarıyla sokakta dolaşan çocuklara “Arife Çiçeği” denilirdi. Anlamı ise; bayramdan birkaç gün önce yapılan alışverişin ardından çocukların sabırsızlanarak giysilerini bayramdan bir gün önce yani Arife günü giyerek dolaşması olarak tanımlanırdı.

MÜBAREK YERLER ZİYARET EDİLİRDİ

Ramazan âdetlerinden biri de cami ve mezarları ziyaret etmekti. İstanbul’da Ramazan’ın en güzel, en yoğun şekilde yaşandığı semtler Eyüb, Fatih, Koca Mustafa Paşa, Üsküdar ve Beşiktaş idi. Öncelikle Ebu Eyyüb el-Ensari ve onunla birlikte cihada gelen eshâb-ı kiram türbeleri ve makamları ziyaret edilirdi.

Koca Mustafa Paşa’da Sünbül Efendi, Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayî, Beşiktaş’ta Yahya Efendi dergahları dolar taşar, türbe kapılarında uzun ziyaretçi kuyrukları oluşurdu. Ramazan’ın 15’inde ise Peygamberimizin Veysel Karani hazretlerine hediye ettiği Hırka-i şerifin bulunduğu cami ziyaret edilirdi. Peygamber efendimizin aleyhisselam Ka’b bin Züheyr’e hediye ettiği hırka ise Yavuz Sultan Selim zamanından beri Topkapı Sarayı‘nın en nadide misafiri olarak her yıl Ramazan’ın 15’inden itibaren saray halkının ziyaretine açılırdı.

10(1)

PADİŞAH TEBRİĞİ

Osmanlı’da bayram, Sultanın bayram namazı için camiye adım atmasıyla başlardı. Namaz sonrası saraya dönen padişah önce annesinin elini öper, ardından aile üyeleriyle bayramlaşırdı. Padişah, bayram tebriğinin ardından işlemeli keselerle çocuklara para saçar, onları sevindirirdi.

GÜLLAÇ İKRAM EDİLİRDİ

Geçmişten günümüze ramazan gelenekleri denince ilk akla gelenlerden biri de güllaçtır. Ramazan ayı ile özdeşleşen güllaç o zamanlar 3 ihlas 1 Fatiha okunmadan ateşe verilmezdi.

SADAKA TAŞLARI

Osmanlı’nın sadaka taşları da meşhurdur. Fakirler, zenginlere minnettar olmaz; sadaka taşından ihtiyacı kadar paradan alır fazlasında gözü kalmazdı.

KAPI TOKMAĞI

Kapıların üstünde iki tokmak olurdu; biri kalın biri ince. Misafir olarak gidilen kapıya hanımlar ince tokmakla vururdu. Evin hanımı, kapıdakinin kadın olduğunu anlar ev haliyle bile açardı. Erkekler ise kalın tokmakla vururdu. Evin hanımı kapıyı örtünüp açar yahut mahremi olan kocası veya oğlu açardı.

6

PENCERE ÖNÜNE KONAN ÇİÇEK

Ramazan ayında pencere önüne konan sarı çiçek; evde hasta birinin olduğuna ve kırmızı çiçek ise gelinlik çağına gelmiş bekar bir kızın olduğuna işaretti.

HAYVANLAR AÇ KALMAZDI

Osmanlı, kışın kurtların aç kalıp köye, kente saldırmaması için dağ başlarına ölmüş hayvan eti bırakırdı. Ecdadımız bırak insanları aç bırakmayı, hayvanların bile aç kalmasına göz yummazdı.

3(1)

ÜÇ AYLAR RESMİ TATİL İLAN EDİLİRDİ

Osmanlı Devleti’nde medreselerde yaz tatilleri Üç Aylar’da verilir ve cerre çıkılırdı. Bu tatillerde seçilmiş medrese talebelerini, hem kendi bilgilerini tazelemek, hem de islamiyet konularında halkı aydınlatmak için İmparatorluğun farklı kesimlerine gönderilirlerdi. (Medrese öğrencileri için cerre çıkmayı, bugünkü üniversitelerin staj eğitimleri gibi düşünebilirsiniz.)

YÜRÜME EDEBİ

Merdivenden çıkarken erkek arkadan bayan önden çıkardı; hem hanımını korumak hem de hanımı düşerse tutabilsin diye. Aynı sebeple merdivenden inerken ise erkek önden inerdi. Yolda küçük, büyüğünün önünden yürümezdi edepsizlik olmasın diye.