Advertorial

Hasret 12 yıla çıktı... Enver Ağabey’i yad ediyoruz!

Gazetemizin kurucusu Enver Ören Ağabey’i vefatının 12. yılında özlem ve dualarla anıyoruz. Enver Ağabey askerdi, öğretmendi, akademisyendi, gazeteciydi ve iş adamıydı. Zatında barındırdığı bütün bu vasıfların temelinde ‘ilim adamlığı harcı’ bulunuyordu. Bu yüzden ilim adamlarını baş tacı yaptı. Öğretici yayınlarla gelecek nesillere ışık tuttu, rehberlik etti ve ilham verdi.

Hasret 12 yıla çıktı... Enver Ağabey’i yad ediyoruz!
KAYNAK:
|
GİRİŞ:
22.02.2025
saat ikonu 00:00
|
GÜNCELLEME:
21.02.2025
saat ikonu 23:51

Gazetemizin kurucusu Enver Ören Ağabey'in asker, öğretmen, akademisyen, gazeteci ve iş adamı gibi birçok vasfı bulunuyordu. Başarıyla yürüttüğü bu mesleklerin temelinde 'ilim adamlığı' harcı vardı.
Denizlerimizde araştırmalar yapmış, uluslararası konferanslarda Türkiye’yi temsil etmiş, gazetesinin sütunlarını üniversite hocalarına açmış, ilmî dergiler basmış ve yayınlarla gelecek nesillere ışık tutmuş bir ilim âşığıydı.

Enver Ören Ağabey’in aramızdan ayrılışının üzerinden 12 sene geçti.
Ve hasretimiz kar topu gibi, her yıl bir öncekilerin toplamı kadar artarak devam ediyor.
Enver Ağabey bir öğretmendi, bir biyologdu, bir araştırmacıydı.
Gazeteciliğe geçtikten sonra kurduğu yayın grubu içinde bilim ansiklopedileri ve dergileri önemli yer tuttu.
Türkiye’nin en önemli bilim adamlarına yazı yazdırdı.
ENVER AĞABEY ANLATIYOR
Enver Ağabey eğitim hayatı ve ilim adamlığına uzanan yolculuğunu şöyle anlattı:
“İlkokulu Denizli’de İstiklal Mektebinde okudum. Beş odalı eski bir kilise binasıydı. Dördü sınıf yapılmış, biri öğretmenlere ayrılmıştı.
Bize derse gelen Zeki Ülkü, meslek aşkı olan bir muallimdi. Sırf ona mahcup olmamak için gece çalışırdım. Bir portakal sandığını masa yapmıştım. Annem gelir ‘Oğlum geç oldu, hadi yat’ derdi.
BABADAN İKİ NASİHAT
“Rahmetli babamın bana iki nasihati oldu. ‘Namazını aksatma, yüksek tahsil yap mutlaka.’
Kuleli Askerî Lisesinin orta kısmına başladım. Çok değerli hocalar vardı. Bilhassa kimya derslerine gelen Hüseyin Hilmi hocamız âdeta bir babaydı. Gerçekten müstesna bir insandı. Talebeye bile ‘efendim’li konuşur, sözlüye kaldırdığı talebe ayakta iken kendi oturmazdı.
Geceleri herkes uyurken kaputumu omzuma atar, çalışırdım.”
İSTANBUL BİR AŞKTIR
Enver Ağabey okul bitiminde İstanbul’dan ayrılmak istemiyordu. Annesinin bütün bileziklerini, küpelerini, nesi varsa satıp 2.300 lira tazminat ödedi Et Balık Kurumu İstanbul Üniversitesi Darülfünun Ulumi Rızaiye ve Tabiiyye şubesine girdi.
Burada zekâsı, başarısı ve kalitesiyle hızla yükseldi.
Laboratuvar sorumlusu yapıldı. Kendi deyimiyle “Hem namaz kılacak yer sağlandı hem de 15 lira ücret bağlandı.”
ASKERLİK VE…
Tuzla Piyade Okulundan mezun olduk, kura çektik. Komutan kuraya baktı ve “Bahriyeli oluyorsun Enver Asteğmen, hayırlı olsun. İstanbul Seyir Hidrografi ve Oşinografi dairesinde başlayacaksın!”
Enver Bey, Et ve Balık Kurumunda çalışırken Oşinografi ilminin kurucusu Curt Kosswig’in yardımcılığına getirildi. Türkiye’de Hidrobiyoloji enstitüsünü Curt kurmuştu. Baltalimanı’nda ofisi vardı. Tek başına çalışıyordu. Enver Ağabey sırf ondan istifade edebilmek için odasını silip süpürüyor, çayını kahvesini getiriyor, mesleki olarak iyi yetişiyordu.
“BU KART VAR YA...”
Enver Ağabey anlatıyor:
“Curt Kosswig ile birlikte deryalara açıldık, aylarca çalıştık. Sabahları erkenden ayakta olur, güneşe uykuda yakalanmamaya çalışırdı. ‘Sağlığımı ve enerjimi seher yelinden alıyorum’ derdi.
Suyun üstüne kar yağdığı bir gün bana deniz tabakaları hakkında muhteşem bilgiler verdi.
Prof. Kosswig ayrılırken kartını uzattı, arkasına beni öven cümleler sıraladı. ‘Bugüne kadar kart verdiğim tek kişi sensin’ dedi, “bu kart her ülkede kapı açar sana!”
VER ELİNİ NAPOLİ
Enver Ören Ağabey’imiz tekrar üniversiteye döndüğünde çeşitli araştırmalar için Napoli’ye yolladılar. Anton Dhorn Zooloji Enstitüsünde çalışmaya başladı.
Jak Dino isimli bir İtalyan onu sık sık evine götürürdü. Annesi bir gün oğluna demiş ki, “Jak oğlum, bu Enver nasıl bir insan? Benden doğsaydı, bu kadar sevmezdim. Şerbet gibi bir çocuk, ferahlık rahatlık veriyor insana.”
Enver Bey Napoli körfezinde çalışırken literatüre girmemiş bir balık türü keşfediyor. Marsilya’da bayan Prof. Fournestin’e gösteriyor. Kadın fotoğrafları alıyor, inceliyor ‘Hımm, tamam gidebilirsin’ diyor. Sonra kendi bulmuş gibi yayınlıyor.
İşte belki de bunun için Enver Ağabey şöyle derdi: Kıskançlık on kısımdır, dokuzu bilim adamlarındadır.

“TÜRKLERİ YANLIŞ TANIMIŞIM”
Enver Bey anlatıyor:
“Napoli’de sıradan bir gün. Çalışmaya dalmışım, saat gecenin üçüne gelmiş. Kapı açıldı, baktım Enstitü Direktörü Peter Dohrn… Bu müesseseyi dedesi kurmuş, dünyanın en itibarlı enstitüsü, emsalsiz kütüphanesi ile tanınırdı ayrıca. Hatta Darwin bile burada çalışmış. Onun ‘Denizler hakkında bildiklerimiz, okyanus yanında midye kabuğu kadar’ sözünü asmışlar duvara.
Enstitü Müdürü baktı şevkle çalışıyorum, ‘Tuhaf’ dedi, “Benim bildiğim Türkler gündüz bile uğramaz, iş sallar, sen nereden düştün buraya? Yarın bi yanıma uğrasana.”
Gittim, kalktı eliyle kahve yaptı, uzattı “Sevildiğini bil, hayatımda ilk defa biri için kahve pişirdim.”
Türkiye’ye, bizim üniversiteye mektup yazmış, beni övmüş. “Böyle hevesli gençleriniz varsa iki kişi daha gönderebilirsiniz.”
Hocam Muzaffer Demir ve hanımı talip olmuşlar. Gülerek bana talep yazılarını gösterdi, ‘Ne dersin, burs verelim mi bunlara?’
‘Verin efendim’ dedim, ‘Asla mahcup etmezler.’

KONFERANSTA TOPLU ALKIŞ
Birlikte kaldıkları yurttaki öğrenciler bir gün Enver Bey’den bir ricada bulunur. ‘Mr. Ören, bize bir konferans verir misin? Senin ağzından İslamiyet’i dinlemek istiyoruz.’
Enver Ağabey çıkıyor öne, önce tahtaya ‘İslam’ yazıp daire içine alıyor. İki ok çıkarıp birine ‘iman’ diğerine ‘günah - sevap’ yazıyor.
‘Bakın’ diyor, ‘Siz de bizim gibi Allah’tan, cennet ve cehennemden, meleklerden, kıyamet gününden ve mahşerden haberdarsınız. Biz Hazret-i Musa’ya, Hazret-i İsa’ya ve Âdem aleyhisselamdan beri gelen bütün peygamberlere ve getirdiklerine inanmak zorundayız. Müslüman olamayız yoksa. Siz de Hazret-i Muhammed’e ve Kur’ân-ı kerime inanıyor olsanız bir ve beraber oluruz, ayrılık gayrılık kalmaz.’
Kimi ‘ama domuz eti’, kimi ‘ama şarap’ diyor.
Enver Abi, ‘Bunlar iman değil, amel kısmına ait. Alkol alan günaha girer ama dinden çıkmaz. Yüce Rabbimiz affı sever, affeder. Boynunu büküp el açanları bağışlar, günahkârın pişmanlığını, ibadet edenin gururundan önde tutar’ diye anlatıyor.
‘Peki affetmediği kusur var mı?’
‘Kul ve hayvan hakkına karışmaz. Biz bu yüzden insan incitmekten, kalp kırmaktan, arkadan konuşmaktan çok korkarız’
Konuşma bitiminde ayakta alkışlarlar.
HİDAYET ALLAH’TAN
Enver Abi anlatıyor:
“Henk adında bir Hollandalı vardı, akşam odama geldi.
- Sen beni mahvettin ya! Kafam allak bullak.
- Niye hayrola?
- Ben ateistim. Papazların günah çıkarmasını aklım almıyordu. Sen bize tertemiz bir tövbe anlattın, sadece kul ile Allah arasında.
Sonraki günler de geldi gitti, sorularını cevaplandırmaya çalıştım. Çok usta bir ahçıydı, ramazanda yemek yapardı bana.
Bir gün kürsüye çıktı.
‘Bugünden itibaren Müslümanım’ dedi, kelime-i şehadet getirdi. ‘Artık Ahmet diyebilirsiniz bana.’
Gün geldi, burs bitti, Napoli’den ayrılıyorum.
Bütün enstitü çıktı geldi limana. Karadeniz gemisi ile ayrılırken el salladılar, ‘Sinyor Ören sizi çok özleyeceğiz’ dediler. Samimiyetleri ortadaydı gözyaşlarını saklayamadılar.
Müslüman olan Hollandalı Ahmet’in babasından iki ay sonra bir mektup aldım, oğlu Ahmet vefat etmiş.
Tertemiz gitmiştir ahirete inşallah.”

ZORLU YOLCULUK BABIALİ…
>> Enver Bey İstanbul’a döndüğünde üniversitelerin çok karışık olduğunu gördü. Siyasi kavgalar, boykotlar, işgaller. Öyle bir anarşi ki, ilim öğrenmek mümkün değil.
Ayrılıp Hakikat gazetesini kuruyor ama bilimden de kopamıyor. Özel bir kolejde biyoloji dersleri vermeye başlıyor. On yıl sürüyor öğretmenlik.
Hayatı boyunca bilim ve teknolojiyi daima destekliyor.
“İnsan Kâinat” ve “Tekstil Teknik” dergilerini çıkarıyor. Kendi matbaa makinelerini, kendi mürekkebini, kendi ses kasetlerini, kendi tebeşirini yap(tır)ıyor.
BABIALİ’YE YENİ SİSTEM
Enver Ağabey anlatıyor:
“Dünya Gazete Sahipleri Birliğinin Japonya’daki toplantısına gitmiştim. 11 milyon tirajlı Asahi Shimbun gazetesinin sahibiyle tanıştım. O bana abone sistemini anlattı.
Tavsiyesine uyup yeni bir sistem getirdik ülkemize. (Hâlâ sürüyor.)
TGRT’yi kurarken de teknoloji kovaladık, en iyisi olmaya çalıştık.”

BİLİME HİZMET İÇİN…
Enver Ören Ağabey kesif işleri sebebiyle öğretmenliği bıraktı ama öğretmeyi bırakmadı. Memleketine ve milletine âşık gençler yetiştirmek için kolejler kurdu.
İhlas Vakfının bünyesinde otuza yakın talebe yurdu açtı.
Binlerce aileye milyonlarca ansiklopedi ve bilim kitabını bedava dağıttı.
Gazetemiz ilmi makalelere daima açıktı. Seyyid Ahmet Arvasi, Ahmet Kabaklı, Ömer Öztürkmen, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Yılmaz Boyunağa, Yavuz Bülend Bakiler, Nejat Veziroğlu, Ahmet Yüksel Özemre, Ayhan Songar, Tarık Buğra, Orhan Karmış, İsmet Miroğlu, Ahmet Şimşirgil,Ramazan Ayvallı gibi değerli akademisyenlere, hocalara sütunlar açtı.
Onun kurduğu müessesemiz, Ahmet Mücahid Ören Bey sayesinde hem büyüdü hem de mektep olma vasfını bırakmadı.

ETİKETLER
#Advertorial
YorumYORUM YAZ
Uyarı
Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.