“Abdal” sözcüğü, dilimizde hem manevi bir mertebeyi, hem de sıradışı bir yaşam tarzını veya inanç şeklini ifade etmek için kullanılır. Özellikle tasavvuf kültüründe önemli bir yere sahip olan bu kelime, zaman zaman “derviş,” “gezgin ermiş” veya “hakikat yolcusu” anlamına gelecek şekilde yorumlanır. Abdal nedir, abdal ne demek gibi sorular, hem tarihi hem de manevi açıdan bu kavramın neyi sembolize ettiğini öğrenmek isteyenlerin aklına gelir. “Abdal” kavramı, Arapça kökenli bir kelime olup sufî gelenek içinde “Allah dostu” veya “fakirlik, dünya malına bağlı olmama” hâlini anlatır. Anadolu kültüründe de özellikle “Abdal Musa,” “Alevi-Bektaşi Abdalları” gibi örnekler vardır.
Tarihsel olarak bakıldığında, “abdal” ifadesi, İslam tasavvuf geleneği içindeki insanlara bir sıfat olarak veya toplumsal grupları (Abdallar gibi) anmak için kullanılmıştır. Kur’an’da doğrudan geçmese bile, tasavvufî metinlerde ve özellikle Anadolu’daki Bektaşi kültüründe, abdal kavramı “dünya ile bağlantısını asgariye indirmiş, hakikat yolunda gönlünü arıtmış, derviş benzeri kişi” anlamıyla yaygınlaşmıştır. Abdal neyi ifade eder sorusunun cevabı, bir yandan dünyevî isteklerden uzak, bir yandan da manevi rehberlik peşinde olan kişilere yönelik saygı ve sempatiyi barındırır. Bu nedenle “Abdal,” “derviş” ve “ermiş” gibi tanımlarla da yakın anlamlar taşır.
Sözcük olarak, Arapça “bedel” (değiştirmek, başkasının yerine geçmek) köküne dayandığı düşünülür. Tasavvuf kültüründe “abdal,” varlık âleminde Allah’a bağlılığın en saf ve katıksız halini seçmiş, dünyevi bağlardan uzaklaşmış, hakikat yolunda “kendisini adeta başkasıyla (benliğiyle) değiştiren” kimseyi işaret eder. Anadolu’da ise “abdal” sıklıkla “gezgin derviş,” “gönül ehli” veya “Alevi-Bektaşi ozan” anlamlarında kullanılmıştır. Abdal insanları genelde sade bir yaşamı benimser, elindekiyle yetinir, dünyevî hırslardan kaçınır. Bektaşi geleneğinde “Abdal Musa”, bu kavramın en bilinen örnek kişiliklerindendir.
Türkçede “abdal” ifadesine tam denk gelen başka bir kelime yoktur; ancak “derviş,” “eren,” “eren kişi,” “hak aşıkı,” “gezgin sufi,” “fakir” gibi sözcükler, abdalın ifade ettiği mânevî ve sade hayat tarzına işaret edebilir. Tasavvuf metinlerinde bazen “fakir” (dünya malına önem vermeyen, ihtiyacını sadece Allah’ta arayan) ve “abdâl” (çoğul form) kullanımları aynı bağlamda geçer. Bununla birlikte, “abdal” özellikle Anadolu derviş kültüründe yerleşmiş bir terimdir; “derviş” veya “er” sözcükleri bu kelimeyi bire bir karşılamaktan ziyade ona yakın anlamda kullanılabilir.
Abdal, gerek tasavvufta gerekse Alevi-Bektaşi geleneğinde yalınlık, sadelik, dünya malına önem vermeme, gönül zenginliği ve hakikat arayışı gibi temaların odak noktasındadır. Bir abdal:
Anadolu’da yaşayan bazı Abdal toplulukları ise sadece inanç ekseninde değil, aynı zamanda müzisyenlikle, semahlarla veya ozanlıkla da öne çıkarlar. Dolayısıyla “Abdal” kelimesi, bir kavram olarak dervişane tavrı ve toplumsal yansımalarını barındırdığı kadar, etnik veya kültürel bir kimliğin ifadesine de dönüşebilir.