Bugün Kendinizi Nasıl Hissediyorsunuz?
Aşık mı oldunuz? Patronunuzdan, amirinizden fırça mı yediniz? En güvendiğiniz kişiden beklenmedik bir darbe mi aldınız? Sigarayı bırakmaya karar mı verdiniz? Şimdi kendinize bir iyilik yapın ve her ruh haleti için hazırlamış olduğumuz film listemize bir göz atın... İşte her duruma göre gününüzün az da olsa keyifli geçmesine vesile olacak eski filmlerden size özel güzel bir liste...
Diyete başladınız…
Canınız sıkkın…
Bir çeşit varoluş sorunu yaşıyorsunuz…
Kim bilir belki de hiçbir şey düşünmeye takatiniz yok…
İşler yaver gitmedi ve hazır işinizden kovuldunuz!
Beş parasız mı kaldınız?
Sigarayı bırakmaya mı çalışıyorsunuz?
Acil sevgiye, şefkate ihtiyacınız mı var?
Evet, bu soruları sizlerde soruyorsanız şimdi sizi iyi hissettirecek film önerilerimize geçebiliriz… .
Diyelim ki âşık oldunuz, hiç vakit kaybetmeden;
Notting Hill (Aşk Engel Tanımaz 1999)
Hani, dım dım dım diye devam eden she adlı o yumuşak melodi eşliğinde Julia'yı düşünerek yürüyen ve etrafında değişen mevsimleri bile farketmeyen Hugh Grant’ı hatırladığınız mı? İnsan âşık olunca işte bu romantik melodilere kaptırıveriyor yakasını. Üstelik mutlu son da cabası. Hani bu ilk günlerin saadetini yaşayın istedik. Nasıl olsa yakında…
The Hunger (Açlık 1983)
Efendim, Catherine Deneuve, David Bowie ve Susan Sarandon aşk denilen tutkunun pençesindeler. Ama durum oldukça kanlı. Aşkın vahşice yönünü bir de bu vampirler aracılığıyla görmenizi isteriz.
Upside Down (Aşkın Çekimi 2012)
Farklı bir evrede olan Adam görünürde sıradan mütevazı bir şekilde hayatını sürdürmektedir fakat bir zamanlar tanıştığı başka bir dünyadan gelen Eve isimli bir kız aklından hiç mi hiç çıkmamaktadır. Ta çocukluktan başlayan bu sevgi Adam’ın Eve’i bir gün televizyonda görmesi ile iyice alevlenir. Adam gönlünü kaptırdığı kıza ulaşmak için önüne çıkan tüm engelleri aşmaya dünden razıdır.
Casablanca (Kazablanka 1942)
Bir daha çal Sam... Aşkın aynı zamanda karşılıksız sevgi, fedakârlık üzerine de olduğuna dair siyah beyaz bir hatırlatma. Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman'ndan efsane bir film belki içinizdeki yangının dağılmasına vesile olur diye düşünüyoruz…
Diyete mi başladınız?
Seven (Yedi 1995)
Kevin Spacey sizi yediğinize içtiğinize pişman edecek bu filmde... Yedi günahtan birisi olan oburluk ilahi bir kılıç gibi ensenizdeyken ve Kevin'in hiç merhametine maraz olmazsan yediğiniz her çatal spagettinin sonunuzu nasıl hazırladığını kendi gözlerinizle görmüş olacaksınız. Merak etmeyin zaten filme kendinizi o kadar kaptıracaksınız ki, yemek aklınıza bile gelmeyecek. Evet, patlamış mısır bile!
Heavy (Şişman 1996)
Amerikan bağımsızlarından James Mangold'dan Amerikan rüyasına, o rüya içinde yeri bile olmadığı halde gündüz düşleriyle ayakta durmaya çalışan insanlarına müthiş duyarlı, bir o kadar da keskin bir bakış göreceksiniz filmde. Kilolarıyla yaşamaya çalışan kahramanımız Victor'un, incecik güzel bir kıza âşık olmasıyla gelişen olayları izleyin diyoruz. Şiddetle tavsiye ederiz…
“Başıma daha neler gelebilir ki” mi dediniz?
Head Above Water (İz Peşinde 1996)
Güzeller güzeli Cameron Diaz akşamdan kalma haliyle uyanıyor ve hala güzel. Ama bir de ne görsün; yatağında bir erkek, hem de ölü bir şekilde. Kendinden oldukça yaşlı kocası Harvey Kietel'dan bu uygunsuz durumu nasıl saklayacağını düşünedursun, onun başına gelenler bizim baş ağrımızı unutturabilir cinsten diye düşünüyoruz. Bakalım siz ne düşüneceksiniz…
Leaving Las Vegas (Elveda Las Vegas 1990)
İnternette film seyredilen herhangi bir siteden bulabileceğiniz filmi hatırlatmamıza belki gerek yok fakat Nicolas Cage'in Oscarlı performansına ve sizin “başıma daha ne gelebilir ki” sorunuza ne denli hafif bir mevzu olduğunu bu film kanıtlayabilir diye düşünüyoruz.
Bar Fly (Bar Kelebeği 1997)
Charles Bukowski'nin yaşamından bir kesit. Mickey Rourke'un her dakika elinden eksik olmayan içki kadehiyle yaşadıkları üzerine içinizden baş ağırınızı aspirinle değil buz gibi bir sütle(!) Hafifletmeyi düşünebilirsiniz…
Varoluş sorunu mu yaşıyorsunuz?
Mary Reilly (Mary Reilly 1996)
Siz şizofreni yaşadığınızı zannederken John Malkovich'i düşünün bir de! Mr. Jekyll ve Hyde tripleri yaşayan Malkovich üstüne üstlük kişiliğinin kötü yarısıyla baş edemiyor ve güzelim Julia Roberts'a etmediğini bırakmıyor. Yazıktır, günahtır desek kim duyar ki sesimizi?
Sliding Doors (Rastlantının Böylesi 1998)
Eh hayatın inişli çıkışlı yolları belki o kadar tek düze değildir. Belki bu yaşamda başka yollarda vardır. Her yaşadığımızın iki türlü versiyonu vardır. Paltrow metroyu kaçırdığına üzülüyor ama aşkı buluyor, kaçırmadığında da buluyor ya neyse olasılık hesabını filmde görün daha iyi. Ah şöyle yapsaydım, nidalarına fantastik bir yanıt veren keyifli bir film. Üstelik Paltrow'un her iki durumda da bulduğu İskoç aksanlı, dünya sevimlisi John Hannah var…
Hamlet (Hamlet 1996)
Olmak yada olmamak… Bu kez replikleri Kenneth Branagh söylüyor ve yönetiyor. Shakespeare'in yüzyıllardır eskimeyen bu varoluş tartışması size de uygun düşebilir diye düşünüyoruz..
Düşünmeye bile takatiniz yok mu?
Pi (1998)
Eğer düşünecek kadar takatiniz yoksa bu filmi alıp seyretmek akıl kârı değil… Çünkü muhtemelen filmden hiç bir şey anlamayacaksınız. Ama olsun. Yorgun beyniniz matematik formülleri üzerinde çaresiz kalabilir lakin bu arada bilinçaltınızın da çalıştığını unutmayın. Belki bir iki bilgiyi çaktırmadan kaydedebilirsiniz. Üstelik şöyle gözlerinizi kapayarak izlerseniz filmin müthiş “soundtrack”i de dinlenmenizi sağlayabilecek güzellikte.
Pretty Woman (Özel Bir Kadın 1998)
İşte sizi mutlu bir gülümsemeyle uyutacak harika bir film! İnanın bin kez de seyretseniz bıkmayacağınız, tatlı bir rüyaya dalmanızdan kimsenin gocunmayacağı bir yapıt… Çünkü Julia Roberts, "cool" işadamı kimsesiz erkek Richard Gere'i izleyerek beyin hücrelerinizi kısmen de olsa tatile çıkarabilirsiniz.
Diyelim ki işten kovuldunuz!
Gladiator (Gladyatör 2000)
Ne alaka sayın editör filan demeyin lütfen. Bir dinleyin! Haksızlığa karşı mücadele belki sizin için daha küçük bir arenada süregidiyor ama üçkâğıtların yüzlerce yıl önce de var olduğunun kanıtını bu filmde rahatlıkla seyretmiş olacaksınız. Hakkınızı almak için kanınızın son damlasına kadar mücadele etmeniz gerektiğini hatırlıyorsunuz. Ekmek aslanın ağzında. Eğer evde aş bekleyenleriniz de varsa bunun size çaresizlik olarak yansımasına izin vermeyin aksine Russel Crowe gibi kılıcınızı çekin. Filmden sonra kendinizi farklı hissedeceğiniz kesin.
Office Space (Ofis Çılğınlığı 1999)
Çalışma arkadaşları, rekabet ortamı, sevilmeyen patronlar, hayat gailesi. Bir grup insanın canını dişine takarak işlerini ellerinde tutma gayreti ve sonunda herşeyin patlayışı. İşten kovulmanın hırsını bilgisayarları kırarak hatta olmadığı çalıştıkları şirketi yakarak protesto eden insanlar. Komik, eğlendirici, hafif anarşist. Filmden sonra kişisel menkıbenizi de bulabilirsiniz netekim…
Erin Brockovich (Tatlı Bela 2000)
Güzel Julia Pretty Woman'ın ilk başlarında yani henüz butiğe gitmeden önceki gardrobuyla dolaşıyor adeta. Ama patronuna, dev şirketlere ve kılık kıyafeti düzgün kadın avukatlara bile hadlerini bildiriyor. Herkes Julia Roberts mı ki bu filmi tavsiye ediyorsunuz, diyebilirsiniz. Haklısınız, lakin mücadelenin sonu olmadığı gibi, filmi bir daha görmenin de sakıncası yok. Sonuçta bu bir film. Ayrıca Amerika'da bir deyiş olan "Her eve bir George lazım" sözüne malzeme olan efsane film bu.
Beş parasız mı kaldınız?
Kaç Para Kaç (1998)
1998 yapımı bir Türk filmi olan Kaç Para Kaç’ın başrollerini Taner Birsel, Bennu Yıldırımlar, Zuhal Gencer ve Bülent Emin Yarar oynadı. Aklınızda bulunsun, başroldeki mazbut ailesi reisi, efendi insan Taner Birsel makûs talihine küsmüş, sıkıcı hayatını yaşarken tesadüfen bir çanta dolusu para buluyor. Hemen sevinip hayale dalmayın, bana da çıkabilir demeyin. Buluyor da ne oluyor diye sormak ya da filmi izlemek size kalmış…
Shallow Grave (Mezarını Derin Kaz 1994)
Onlar samimi arkadaş, eh arkadaşların arasında paranın lafı mı olur! Kendi hallerinde yaşayıp giderken evlerinde bir oda kiraladıkları gizemli adam ölüyor ve ardında bu bavul dolusu para bırakıyor. İşte paranın en masum insanları bile nasıl baştan çıkardığının kara mizah filmi. Ders alın ve cebiniz delik bile olsa en azından gönlünüzün zengin olduğunu hatırlayın mutlu olmaya çalışın.
A Fistful of Dollars (Bir Avuç Dolar İçin 1967)
Tozlu topraklı kurak çöllerde gezinen, öldürücü bakışlı Clint Eastwood kuş uçmaz kervan geçmez bir Meksika kasabasında bir çeteyle dalaşmak zorunda kalıyor. Niçin; her şey bir avuç dolar için. Dökülen o kadar kana değer mi? Ona da siz karar verin…
Sigarayı bırakmaya mı çalışıyorsunuz?
Smoke (Duman 1995)
Filmde sürekli sigara içen bir tütün dükkânı sahibi, muhteşem adam Harvey Keitel'ın bu kadar dumana karşı yine de cazibesini yitirmeden günümüzde hala seyrediliyor oluşu içinizi ferahlatabilir. Bağımsız sinemanın parlak ve içli bir öyküyle ruh bulduğu filmde hemen hemen herkes sigara içiyor. Küba yapımı purolar havada uçuşuyor. Eh, bu filmi pek de isabetli bir seçim olarak düşünmeseniz de, şu an belki de vicdan azabıyla sinsice yaktığınız sigarayı hiç değilse keyifle tüttürebilir dilerseniz siz de bu zıkkımdan uzak durabilirsiniz… Takdir sizin...
The İnsider (Köstebek 2000)
İşte sigaranın zararları üzerine yürek ferahlatıcı(!) bir film daha. Sigara üretim şirketlerinin, tütünün zararları bir yana ayrıca içine kimyasal maddeler de ekleyerek sigaranın kesinkes bağışıklık yapmasını garantiye almalarına “pes doğrusu” diyeceksiniz. Gerçi durum bizim milletimizde ters etki de yapabilir, filmi seyrettikten sonra hemen bir sigara tellendire bilirsiniz. Çünkü başrol oyuncusu Al Pacino'nun film boyunca sigara üstüne sigara yakmasının bir rolü var mı yok mu bilinmez ama yine de biz görevimizi yapıp sigaradan uzak durun diyelim.
Acil sevgiye mi ihtiyacınız var!
When Harry Met Sally (Harry ile Sally Tanışınca 1989)
Bu ünlü romantik komedi filmimizde Meg Ryan, tüm sevimliliğine karşın Billy Chrystal ile mutlu sona erişinceye kadar neredeyse bir ömür geçiyor. Ama Allah’tan umut kesilmeyeceği, hiç bir şeyin hele sevginin acele gelmeyeceği konusunda size sıkı bir ders olabilir.
One Fine Day (Güzel Bir Gün 1996)
Michelle Pfeiffer ve George Clooney 24 saat bile dolmadan birbirlerinde sevgiyi ve şefkati buluyorlar. Bir gün içinde romantik komedi tarzında gelişen olayların neticesini yüreğiniz daha bir sevgiyle kabararak izleyeceksiniz.
Güle Güle (2000)
Yönetmenliğini Zeki Ökten'in yaptığı 1999 yapımı Türk drama filmi. Film de Türkiye'nin tiyatro kökenli en önemli isimleri, mütevazı bir yaşam sürdürüyorlar lakin özlemler, sevgi arayışları hiç tükenmiyor. Filme başlamadan önce şey yapabilirsiniz önce markete uğrayıp bir paket kâğıt mendil alın, sonra kendi halinize pardon filmdeki karakterlere ağlarken nerede olduğunuza şaşırıp, oyalanırken ne kadar rahatladığınızı fark edeceksiniz.
Sizin havanız bu filmlerde yok mu? O zaman bu konudaki önerilerinizi yusairmak@hotmail.com adresine bekliyoruz…
İyi bir gün diliyoruz hepinize en iyisinden, en güzelinden…