Erdoğan, 'Bedelini ödemeyi göze alacaksınız'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Demokrasinin yanındaysanız siyasetinizi ve söyleminizi asla paylaşmasam da bu duruşunuza sonuna kadar saygı duyarım, sonuna kadar desteklerim. Ama terörün yanında saf tutarsanız, onun bedelini ödemeyi göze alacaksınız' dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Milletvekilleri terör örgütüne silah da dahil her türlü malzemeyi taşıyabilmektedir. Tabutların içerisinde silah taşıyanlar var" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Donald Tusk'u Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde kabul etti. Başbaşa ve heyetler arası görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB Konseyi Başkanı Tusk ile Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik süreci, Kıbrıs'ta kalıcı çözüm, göçmen krizi ve terörle mücadele konularını ele aldıklarını belirtti.
Bodrum'da geçen hafta cesedi sahile vuran Suriyeli çocuk Aylan Kurdi'yi hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Geçen hafta yaşadığımız hadise vesilesiyle de ifade ettim. Ege ve Akdeniz'in amansız sularında boğulan sadece mülteciler değildir, tüm insanlığın vicdanıdır. AB üyesi ülkelerin uzun süredir gösterdiği duyarsızlığa karşın bilhassa son dönemde Avrupa ülkeleri halklarının ve dini kurumlarının mültecilere sahip çıkma yönünde ortaya koyduğu müspet tavrı takdirle karşıladığımı belirtmek isterim. Unutulmamalıdır ki bu insanlar Avrupa'ya orada yaşayanların imkanlarını ellerinden almak için değil kendi asgari hayat haklarını korumak için yönelmişlerdir. Hayatta kalma mücadelesi veren bu insanlar karşısında Avrupa ülkelerinin meseleye kendi konforlarını bozmama düşüncesiyle yaklaşmamaları asla ahlaki bir tavır değildir. Bu tavır Avrupa'nın üzerine kurulduğu tüm temel değerlere sırtını çevirmesi anlamına gelmektedir" ifadelerini kullandı.
"SORUNUN ESAS KAYNAĞI ESED REJİMİ"
Almanya başta olmak üzere mülteci sorununun çözümüne ciddi katkı sağlayabilecek ülkelerin son günlerde yaklaşımlarını değiştirme işareti vermelerinden memnuniyet duyduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu noktada bir kez daha sorunun esas kaynağının ülkesini bir harabeye çeviren, 300 bini aşkın kişiyi katleden, 12 milyon insanın da yerlerinden edilmesine sebep olan Suriye rejimi olduğunu vurgulamak istiyorum. DAEŞ gibi terör örgütlerinin saldırılarıyla bazı etnik oluşumların sistematik tehcir politikaları mevcut durumu daha da çetrefilleştiriyor. Bu göç akınından en fazla etkilenen ülke bildiğiniz gibi Türkiye'dir. Biz bu halde bile üzerimize düşen sorumluluğu fazlasıyla yaptık, yapıyoruz. Bugüne kadar tüm kaynaklarımızı seferber ederek, hiçbir ayrım yapmadan Irak ve Suriyeli mülteciler olarak 2 milyon insanı ülkemizde misafir ediyorum. Bu süreçte ülkemiz maalesef AB'den ve uluslararası toplumdan yeterli oranda maddi katkı ve destek görmemiştir. Mülteciler için yaptığımız 6.5 milyar dolar harcamanın sadece 417 milyon dolarını diğer ülkelerden aldığımız yardımlar oluşturuyor. Bunun sürdürülebilir bir tablo olmadığını artık kabul etmeliyiz. AB içinde devam eden daha adil yük paylaşımı tartışmalarına ülkemizin de dahil edilmesini beklediğimizi vurgulamak isterim. Ülkemize 'üçüncü ülke' yerine 'katılımcı aday ülke' olarak yaklaşılmasını bekliyoruz. Herkesin yükü kendi imkanına göre paylaşacağı göçmen kotaları fikrini desteklediğimizi özellikle ifade etmek isterim. Birleşmiş Milletler'in (BM) 70. Genel Kurulu'nda konunun ele alınmasına yönelik önerimizin AB tarafından da desteklenmesini isabetli görüyorum."
TERÖRLE MÜCADELE
AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ile yaptığı görüşmenin bir diğer önemli başlığın terörle mücadele olduğunu belirten Erdoğan, "Türkiye bu bakımdan kritik bir dönemden geçiyor. Terör her gün yeni canlar almaya devam ediyor. Güvenlik güçlerimiz, terör örgütüyle ve uzantılarıyla mücadelelerini kararlılıkla sürdürüyor. Buna karşılık kimi siyasetçilerin terörün değirmenine su taşıyan ifadeleri, söylemleri, tavırları yürütülen mücadeleyi daha da zorlaştırıyor. Her şeyden önce bu durum karşısında kendisine 'siyasetçi' diyen, bu sıfatı kullanan hele bir de TBMM üyesi olan herkesin sorumlu davranması gerekiyor. Allah aşkına soruyorum, görevlendirilmiş çeteler, isim isim belirlenmiş maaşlı insanlar, kendinizi harcatmayın. Hükümet yok, herkes ayağını denk alsın, size yazık olur, karşılık vermek hakkınızdır, onları anasından doğduğuna pişman edin' gibi tehditkar ifadelerin siyasetle siyaset diliyle, iyi niyetle, ülkenin ve milletin sorunlarının çözümüne katkı sağlamakla en küçük bir ilgisi olabilir mi? Bu dil ancak ülkenin sokaklarını yeniden ateşe ve kana boğmak isteyen, teröristle aynı kaynaktan beslenen bir zihniyetin dili olabilir. Türkiye'nin provokatör siyasetçilere değil sorumlu siyasetçilere ihtiyacı var" açıklamasında bulundu.
"PARTİ BİNALARINA YÖNELİK SALDIRILARI KESİNLİKLER TASVİP ETMİYORUM"
"Parti binalarına yönelik saldırıları kesinlikle tasvip etmiyorum. Müsebbiplerini de kınıyorum" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Hangi siyasi partinin hangi sivil toplum kuruluşunun (STK) mensubu olursa olsun bana göre yanlış yapıyor. Bunlarla ilgili gerekli adli işlemler hiç şüphesiz yürütülecektir. Bizim kendilerinin parti binalarına yönelik saldırılar karşısında gösterdiğimiz bu net tavrı, onların da kamu binalarına, güvenlik görevlilerimize ve vatandaşlarımıza özellikle de kamunun araçlarına, vatandaşların araçlarına ve canlarına yönelik saldırılar karşısında göstermesini beklerdim. Ama böyle bir yaklaşımı maalesef görmedik, göremedik. Tam tersine bu partinin mensupları hem de eş genel başkan düzeyinde açıkça sırtlarını terör örgütüne dayadıklarını söyleyebilmektedirler.
Belediye başkanları iç savaştan söz edebilmektedir. Ne demek ya? Bir belediye başkanı veya bir milletvekili bu ülkede nasıl olur da iç savaştan bahsedebilir. Sen bu yetkiyi nereden alıyorsun? Olsa olsa bu yetkiyi aldığı yer ancak teröristlerdir, dağdaki teröristlerdir. Milletvekilleri terör örgütüne silah da dahil her türlü malzemeyi taşıyabilmektedir. Tabutların içerisinde silah taşıyanlar var. Bu partinin mensupları, terör örgütünün saldırılarını, güvenlik güçlerimizin kayıplarını adeta sevinçle karşılarken devletin buna karşı yürüttüğü operasyonlara şiddetle karşı çıkmaktadır. Bu partinin mensupları yaşanan olayların sorumluluğunu Cumhurbaşkanına, Başbakana yükleyerek terör olaylarının bu duruma gelmesindeki rollerini örtmeye çalışıyorlar. Bölgedeki ilçelerde, mahallelerde, hendekler, kanallar kazılması talimatını veren Cumhurbaşkanı mı, Başbakan mı yoksa bu partinin yöneticileri mi?"
"BUNLARIN TALİMATINI TAYYİP ERDOĞAN MI VERİYOR?"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ben burada bütün milletime sesleniyorum. Tüm Güneydoğu, Doğu bu bölgelerdeki hendeklerin kazıldığı ilçeler, beldeler hatta iller, burada kullanılan iş makinaları hangi belediyelerin iş makinaları? Burada kullanılan hizmet alımıyla bu makinalar hangi belediyeler tarafından kiralanmış? Bu belediyeler tarafından bu hendekler kazılıyor. Bu döşenen mayınlar kimler tarafından, kimin talimatıyla acaba döşeniyor. Bunların talimatını ben mi veriyorum? Bunların talimatını Başbakan mı veriyor? Yoksa bunların talimatını sırtını teröre dayayanlar mı veriyor, teröristler mi veriyor? Vatandaşımızın günlük hayatını zorlaştıran, ciddi güvenlik riskleri ortaya çıkaran bu hendekleri kapatan ise valiliklerimiz, kaymakamlıklarımızdır. Bunlar camilerimizi yakacak kadar ileri gitmişlerdir, bunlar okullarımızı yakacak kadar ileri gitmiştir, bunlar ambulanslarımızı kurşunlayacak kadar ileri gitmişlerdir. Bunların talimatını Tayyip Erdoğan mı veriyor, Başbakan mı veriyor yoksa bu dağdaki terör liderlerine veyahut da kendileri mi veriyor?" ifadelerini kullandı.
"TERÖRÜN YANINDA SAF TUTARSANIZ BEDELİNİ ÖDEMEYİ GÖZE ALACAKSINIZ"
"Kendilerinden olmayan herkese ait iş yerlerinin, evlerin saldırıya uğraması talimatını veren yine bunlardır" diye konuşan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Söz geldiğinde demokrasiyi, barışı, kardeşliği söz edenler, kendisinden olmayan herkese karşı her türlü faşizan baskıyı uygulamaktadır. Eğer bugün birçok işyerleri yakılmışsa eğer bugün birçok baraj inşaatlarının durdurulması için her türlü adımı, hamleyi yaptıysalar bunu kimler yaptı? İşte terör örgütünü arkasına alan siyasi partinin mensupları yapmıştır. Her fırsatta Cumhurbaşkanını ve hükümeti suçlamak suretiyle de terörle aralarındaki açık ilişkiyi gizlemeye, hedef şaşırtmaya çalışmaktadırlar. Buradaki amacın özellikle siyasetin alanını boşaltmak, demokrasinin araçlarını ve imkanlarını devre dışı bırakarak tüm kitlelerini terör örgütünün arkasına çekmek olduğunu biliyoruz.
Siyasetin diliyle konuşanla siyasetin diliyle konuşuruz. Siyasetin yöntemleriyle mücadele edene yine siyasetin yöntemleriyle mükavele ederiz. Ama kendini terör örgütüyle terörle özdeşleştireni de terörist olarak kabul eder ona göre davranırız. Buradan terör örgütüyle arasına mesafe koymakta zorlanan bu partiye bir kez daha sesleniyorum. Tercihinizi yapın, demokrasinin mi yanındasınız, terörün mü yanındasınız. Mücadelenizi siyaset aracılığıyla mı yürüteceksiniz, silahla bombayla şiddetle kanla mı yürüteceksiniz. Demokrasinin yanındaysanız siyasetinizi ve söyleminizi asla paylaşmasam da bu duruşunuza sonuna kadar saygı duyarım, sonuna kadar desteklerim. Ama terörün yanında saf tutarsanız, onun bedelini ödemeyi göze alacaksınız. Bu iş öyle demokrasi, barış, özgürlük diye başlayan cümlelerin sonunu tehditle, terörü ve teröristle teşvik ederek bitirmek suretiyle olmaz. Ya demokrasinin yanındasınız ya terörün, bu işin ortası yok. Biz siyasetin alanının boşalmasına asla razı değiliz. Bu partinin mücadelesini terörün değil siyasetin imkanlarıyla yürütme yolunda bir tercih ortaya koymasını inanın bana canı gönülden arzu ediyorum. Çünkü Türkiye'nin buna ihtiyacı var. İllegal siyaset veya hiçbir eylem siyasetle yan yana olamaz.
Ben Kürt kardeşlerime sesleniyorum. Bu bölücü terör örgütü sizin temsilciniz olamaz. Bölücü terör örgütünün arkasında olduğu bu siyasi hareket de tamamıyla illegal görünüm vermeye başlamıştır."