Tgrt Haber

'Uçuşa yasak bölge konusunda birlikte çalışmalıyız'

21 Eylül 2016 09:08 - Güncelleme : 16 Şubat 2022 12:00
'Uçuşa yasak bölge konusunda birlikte çalışmalıyız'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu'na seslenerek, 'Güvenli alan haline getirdiğimiz yerlerin uçuşa yasak bölge ilan edilmesine yönelik kararlı bir duruş göstermeli ve birlikte çalışmalıyız.' dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda yaptığı konuşmaya, 71. Genel Kurulu'nun başarılı geçmesini, tüm ülkeler ve halklar için hayırlı sonuçlar vermesini dileyerek başladı.

Başkanlığı devir alan Peter Thomson'ı tebrik eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski başkan Mogens Lykketoft'a da yaptığı çalışmalar için teşekkürlerini ileterek, "Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği görevinde küresel düzeyde sınamalarla dolu bir 10 yılı yakında bırakacak olan sayın Ban Ki-mun'a da değerli katkıları için teşekkür ediyorum." dedi.

Erdoğan, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde insanoğlunun bilim, teknoloji, ekonomik gelişme ve sağlık şartları bakımından tarihin en zirve dönemini yaşadığına işaret ederek sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu parlak tablonun bir de utanç verici karanlık yüzü var. Suriye'de, Irak'ta terörün ve savaşın kıskacında inleyen pek çok ülkede yüz binlerce çocuk, kadın, genç ve yaşlı öldürülmeye devam ediliyor. Ölüm ve zulümden kaçan mülteciler Avrupa şehirlerinde aşağılayıcı muameleler ile karşı karşıya kalıyor. DEAŞ, el-Nusra ve PYD, YPG gibi terör unsurları bölgedeki eylemlerini sürdürüyor. Kafkasya'daki ihtilafların sıcak çatışmaya dönüşme riski mevcut. Yemen'den Ukrayna'ya pek çok sorun bizleri bekliyor. Diğer yandan dünyanın pek çok ülkesinde insanlar açlık, salgın hastalıklar, sefalet ve cehaletle boğuşuyor. Bu insanlık onuru ve vicdanını yaralayan utanç verici bir tablodur, daha da acısı bu krizlerin ve sorunların çoğunun aslında kolayca çözülebilecek mahiyette olmasıdır. Gelecek nesillerin huzuru, refahı ve güvenliği büyük ölçüde bugünden atacağımız adımlara, alacağımız tedbirlere bağlı. Zaman vicdani sorumluluklarımızın bilinci içinde liderlik gösterme, sorunların üzerine kararlılıkla gitme zamanıdır."

"Milletimle iftihar ediyorum"
Bugün terör örgütlerinin çok çeşitli yöntemlere başvurabildiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin 15 Temmuz gecesi Fetullahçı Terör Örgütü'nün başlattığı hain bir darbe girişimine maruz kaldığını anımsattı.

FETÖ'nün 241 vatandaşı şehit ettiğini, 2 bin 194 vatandaşı da yaraladığını, TBMM binası, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve emniyet birimlerini savaş uçaklarıyla bombaladığını belirten Erdoğan, "Tanklar sokakları, insanları ezip geçti. Helikopterlerden, askeri araçlardan sivillerin üzerine ateş açıldı. Bu darbe girişimi milletimizin demokrasisine, hükümetine özgürlüklerine, geleceğine ve anayasal düzenine kahramanca sahip çıkmasıyla bertaraf edildi. Bu bakımdan milletimle iftihar ediyorum, demokrasisine sahip çıktığı için iftihar ediyorum ve 29 gün, gece sabahlara kadar demokrasi nöbetleri tuttukları için iftihar ediyorum. Hain darbe teşebbüsünü canını hiçe sayarak bedenini tankların önüne siper ederek engelleyen milletimle iftihar ediyorum." ifadelerini kullandı.

"FETÖ ile mücadele etmezseniz yarın çok geç olabilir"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şayet bugün karşınızda bulunuyorsam milletimizin işte bu cesur ve asil duruşu sayesindedir. Unutulmasın ki Türkiye'deki darbe girişimi aynı zamanda dünya demokrasisine de yapıldı. Milletimiz o gece darbe heveslilerine tarihi bir ders verirken, demokrasiye inanan tüm halklar için de ilham kaynağı oldu. Bu yeni nesil terör örgütü sadece Türkiye'nin değil varlık gösterdiği 170 ülkenin tamamı için bir milli güvenlik tehdididir. Diğer bir deyişle bugün bu Genel Kurulda temsil edilen ülkelerin büyük bölümü bu yapılanmanın tehdidi altındadır. Bu örgüt, Türkiye'nin ötesinde tüm dünyayı boyunduruğu altına almak gibi derin bir zihni sapkınlık içindedir. 

Örgütün temel stratejisi eğitim, diyalog, hoşgörü, sivil toplum kuruluşu kisvesi altında devlet kurumlarına sızmak, toplumu etkilemek, ekonomik kaynaklara hakim olmaktır. Bu kürsüden tüm dostlarımıza kendi güvenlikleri için ülkelerinin geleceği için Fetullahçı Terör Örgütü'ne karşı gerekli önlemleri süratle almaları çağrısında bulunuyorum. Bizim yaşadığımız tecrübeyle sabittir ki FETÖ ile bu aşamada mücadele etmezseniz yarın çok geç olabilir. Bu vesileyle bu örgütün kurumları ve örgütle bağlantılı kişiler tarafından kullanılan 'Türk, Türkiye' gibi ifadelerin kesinlikle ülkemizle bir ilgisinin bulunmadığını da belirtmek isterim."

"Vicdani görevimizi yapmaya devam edeceğiz"
Suriye'de yaşanan insani krizin 6. yılına yaklaştığını, Türkiye'nin vatanlarını terk etmek zorunda kalan Suriyelileri misafir ettiğini anlatan Erdoğan, "Niye Türkiye'ye geldiniz' demiyoruz. Kapılarımızı kapatmadık. Zira bombalardan, varil bombalarından kaçan, uçakların attığı bombalardan kaçan bu insanlara karşı bizler insani ve vicdani görevimizi yaptık. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Dünya almayabilir, Batı almayabilir ama biz alacağız. Niye? Çünkü insanız. Öyleyse insana bu tür bir felaket karşısında kapılarımızı açmak durumundayız. Açtık, açıyoruz ve açacağız." ifadelerini kullandı.

"Avrupa Birliği verdiği sözleri tutamadı"
Türkiye'nin şu ana kadar yaptığı harcamanın 12,5 milyar dolar olduğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"STK'lar, belediyelerimizin yaptığı harcamalar bir o kadar. Yani toplamda 25 milyar dolar gibi bir harcama yapılmıştır. Peki dünyadan size ne geldi? Şu anda çatısı altında bulunduğumuz Birleşmiş Milletler'den bize gelen destek 525 milyon dolardır. Başka? Başka herhangi bir şey yok. Peki Avrupa Birliği'nden gelen bir şey var mı? Ne yazık ki Avrupa Birliği de verdiği sözleri tutamamıştır. UNICEF'e sadece gönderdikleri 178 milyon dolardır. O kadar. Fakat Türkiye'ye gelen herhangi bir yardım bu konuda söz konusu değildir. Biz meselenin başından beri bu olayın tüm insanlığın ortak meselesi olduğu inancıyla bölgesel ve küresel aktörlerle iletişimi ve işbirliği içinde hareket etmeye özen gösterdik.

Komşumuz ve akrabamız Suriyelilerin yaşadığı bu kıyamete sessiz kalamazdık. Kalmadık ve kalmayacağız. Ülkemize sığınan 2 milyon 700 bin Suriyeli, 300 bin Iraklı olmak üzere, bu 3 milyon mülteciye bizler hiçbir etnik, mezhep veya din ayrımı gözetmeksizin kucak açtık. Türkiye'deki bu çadır kentlerde, konteyner kentlerde misafir ettiğimiz bu insanlarla ilgili olarak desteğimizi devam ettireceğiz. Başta Avrupa Birliği olmak üzere bu konuda bize katkı sözü verenler halen sözlerini yerine getirmediler ve biz bu sözlerini yerine getirmelerini bekliyoruz."

Aynı şekilde Birleşmiş Milletler'den verilen sözlerin de yerine gelmesini beklediğini dile getiren Erdoğan, Birleşmiş Milletler'in 71. Genel Kurulu'nun, bu sesi tüm dünyaya duyurma bakımından çok önemli olduğuna dikkati çekti.

"Yüksek duvarların arkasında huzur aramak beyhude bir çabadır"
Uluslararası toplumun katkısının sadece 525 milyon dolarda kalmaması gerektiğine işaret eden Erdoğan, şunları söyledi:

"Bu kürsüden tüm uluslararası camiaya Suriyeli mültecileri kendilerine yönelik hayati tehdit gibi algılayan tüm Avrupalı dostlarıma sesleniyorum. Dikenli tel örgülerin, yüksek duvarların arkasında huzur aramak beyhude bir çabadır. Suriyeli mültecilerin eğitim, iş ve iskan sorunlarına süratle çözüm bulamadığımız takdirde düzensiz göçün, sosyal meselelerin ve güvenlik risklerinin önüne geçemeyiz. Sorunun kaynağı olan Suriye'deki çatışma, terör, zulüm ortamının sonlandırılması ve siyasi çözüm sürecinin hayata geçirilmesi için daha fazla vakit kaybedemeyiz." 

Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunmasına en fazla önem veren ülkenin Türkiye olduğunun altını çizen Erdoğan, "Bizim Suriye'nin topraklarında asla gözümüz yoktur. Bütün mesele Suriye, Suriyelilerindir. Suriye topraklarında kimsenin gözünün olmaması gerekir." diye konuştu.

Fırat Kalkanı Harekatı
Fırat Kalkanı Harekatı'na da değinen Erdoğan, "Suriye muhalefetine verdiğimiz destekle başlayan Fırat Kalkanı Harekatı, umutsuzluğun hakim olduğu bir bölgede, istikrarın, huzurun ve dengenin yeniden tesisi bakımından kritik bir öneme sahiptir. PKK, PYD terör örgütünün önceliğinin DEAŞ'la mücadele etmek olmadığı bu operasyonla birlikte açıkça ortaya çıktı. Operasyon Suriye'deki ılımlı muhalif unsurların öz güvenlerinin yerine gelmesini de sağlamış oldu. Hatta bu gelişme Musul'u DEAŞ teröründen kurtarmak isteyen Irak'taki yerel güçleri de cesaretlendirdi." değerlendirmesinde bulundu.

"Uçuşa yasak bölge konusunda birlikte çalışmalıyız"
Türkiye'nin uzun süredir Suriye sınırları boyunca güvenli bir bölge oluşturma çağrısında bulunduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti: 

"Bizim 911 kilometre sınırımız var. En uzun sınıra biz sahibiz ve bu sınırlarda Türkiye bir tehdit altındadır. Ve biz sabrettik, sabrettik, sabrettik. Ancak 24 Ağustos'ta Gaziantep'te bir düğün merasiminde, 14 yaşındaki bir çocuğu canlı bomba yapmak suretiyle o kalabalığın içerisine göndererek patlattılar ve orada 56 kişi öldü, 100'e yakın insan yaralandı. O ana kadar duran Türkiye, artık daha duramazdı ve ılımlı muhaliflerle birlikte bizler bu olaya müdahale ettik. Önce Cerablus, Cerablus'tan DEAŞ'ı derdest ettik. Ardından Rai, Rai'de de aynı şekilde DEAŞ'ı oradan da derdest ettik. Böylece Cerabluslu Cerablus'a, Raili Rai'ye yerleşmiş oldu. 

Şimdi ise bölge tamamıyla Azez'den Fırat'a kadar bir terör koridoru olmaktan çıktı ve böylece burası bir barış koridoru haline gelmiş bulunuyor. Bugün bizim yaptığımız operasyonun amacı işte bu güvenli bölgeyi fiili olarak hayata geçirmektir. Terör örgütlerinden kurtardığımız Cerablus halkı güven ve huzur içinde evlerine dönmeye başladı. Bölgenin elektrik ve su altyapısını çalışır hale getirmek için hemen harekete geçtik. Kızılay, AFAD ve sivil toplum kuruluşlarımız, bölge halkının ihtiyaçlarını yerinde karşılıyor. Yine bu bölgede, ülke dışına gitmiş mültecilerin de kullanacağı tüm sosyal donatılara sahip yerleşim yerleri inşa etmeyi planlıyoruz. Bunun için güvenli alan haline getirdiğimiz yerlerin uçuşa yasak bölge ilan edilmesine yönelik kararlı bir duruş göstermeli ve birlikte çalışmalıyız."

"BM daha ne kadar müsamaha gösterecek?"
Suriye rejiminin BM gözetimindeki yardımların Halep halkına ve acil yardıma ihtiyacı olanlara ulaştırılmasına izin vermediğini ve yardım konvoylarına saldırıldığına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Rejimin insanları açlığa mahkum ederek izlediği ya teslim ol, ya öl politikasına Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi daha ne kadar müsamaha gösterecek." ifadelerini kullandı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak'ın en büyük gücünü oluşturulan etnik ve mezhebi çeşitliliği muhafaza edecek ideal bir siyasi sistemin tesisinin kolay olmayacağını ifade ederek, "Musul operasyonu bölge halkının hassasiyetleri gözetilerek yürütülmelidir. Aksi halde bölgede yeni sorunlara yol açabilecek bir milyondan fazla insanın sığınmacı düşebileceği yeni bir insani krizin çıkması kaçınılmazdır." dedi. 

Irak halkının uluslararası toplumun tam desteğine ihtiyaç duyduğu dönemde yalnız bırakılmaması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, Filistin halkına iki devletli çözüm temelinde başkenti Doğu Kudüs olan her bir Filistinli için bir huzur kaynağı olacak hür bir Filistin'de yaşama imkanı tanınmasının uluslararası toplumun Filistinli çocuklara bir borcu olduğunu söyledi. Harem'i Şerif'in kutsiyetine özellikle İsrail tarafından saygı gösterilmesi gerektiğinin altını çizen Erdoğan, statüsüne yönelik ihlallere son verilmesi gerektiğini vurguladı. 

İsrail ile normalleşen ilişkilerin, gerek barış sürecinin kolaylaştırılması gerek Filistinlilerin yaşadığı ekonomik ve insani sıkıntıların giderilmesi için değerlendirmeye çalışacaklarını ifade eden Erdoğan, "Bu doğrultuda Gazze'ye insani yardım ulaştırılması faaliyetlerimizi sürdürüyoruz." dedi. 

Erdoğan, Dünya İnsani Zirvesi'nin geçen mayıs ayında tarihte ilk defa Türkiye'nin ev sahipliğinde düzenlendiğini hatırlatarak, zirveyi krizlere daha etkin müdahale için yeni yollar keşfetmek amacıyla önemli bir fırsat olarak gördüklerini dile getirdi. Dünyada en az gelişmiş ülkelere destek noktasında ilk üç sırada, Amerika, Türkiye ve İngiltere'nin bulunduğunu ifade eden Erdoğan, gayrisafi milli hasılaya oranla ise en fazla yardımı yapan ülkeler arasında birinci sırada Türkiye'nin olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ve düzensiz göçün önlenmesi için de elinden gelen tüm gayreti gösteren bir ülke olduğunu belirterek, Türkiye'nin girişimi üzerine Suriyeli mülteciler konusunun, BM Genel Kurul oturumunda ilk kez ele alındığı söyledi.

"'Dünya 5'ten büyüktür' gerçeğini hatırlatıyoruz"
G20'nin gündemine de göç ve terörizm konularının alınmasının da Türkiye'nin girişimleri neticesinde gerçekleştiğini dile getiren Erdoğan, "Avrupa Birliği ile mülteci krizine karşı işbirliği içinde hareket ediyoruz. Ege Denizi'ndeki ölümlerin önünü almak amacıyla, 2015 Ekim ayında günlük 7 bin olan düzensiz göç rakamının son aylarda 50'ye kadar düşmesini sağladık. Bu tablo, Türkiye'nin Avrupa Birliği olan mutabakatı çerçevesindeki taahhütlerine başarıyla yerine gösterdiğini gösteriyor. 18 Mart 2016'da varılan mutabakatta Avrupa Birliği tarafından verilen sözlerin adeta unutulduğunu, karşımıza sürekli suni mazeretlerin çıkarıldığını görmenin üzüntüsü içerisindeyiz." 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Birleşmiş Milletlerin reforme edilmesi gerekir. Özellikle barışı koruma ve inşa faaliyetlerinin daha etkin hale getirilmesi konusunda genel sekreter Ban Ki-mun önderliğinde atılan adımları takdirle karşılıyoruz. Bununla birlikte uluslararası barış ve güvenliğin temininden sorumlu ana organ olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi reforme edilmedikçe bu çabaların tam manasıyla amacına ulaşamayacağı açıktır. İşte bu sebeple, biz 'Dünya 5'ten büyüktür' gerçeğini her fırsatta uluslararası kamuoyuna hatırlatıyoruz, hatırlatıyorum." değerlendirmesinde bulundu. 

"Beş ülkenin iki dudağı arasına dünyayı mahkum edemezsiniz" 
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kurulduğu dönemle bugünkü şartların aynı olmadığını ifade eden Erdoğan, "Beş ülkenin iki dudağının arasına dünyayı mahkum edemezsiniz. Ama şu anda dünya bu beş ülkenin iki dudağının arasına mahkum edilmiştir." ifadesini kullandı.

Tüm dünyanın temsil edilmediği bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin adaleti tesis edemeyeceğine vurgu yapan Erdoğan, "Bunun bir defa gözden geçirilmesi gerekir ve düşünebiliyor musunuz; üç tane ülke Avrupa'dan, bir ülke Asya'dan, bir ülke Amerika, beş ülke. Peki, dünyanın diğer ülkeleri ne olacak? Bunları bir kenara koyuyoruz. Biz diyoruz ki 20 ülke mi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde olacak, bunların hepsi daimi olsun. Dönerli olarak, iki yılda bir bunlar değişebilir, değiştirilsin ve hepsi de dünyayı temsil etmek üzere, tüm dünya ülkeleri burada yerini alsın. Adalet ancak böyle tesis edilebilir." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Güvenlik Konseyi'ni, temsil niteliği güçlendirilmiş, daha demokratik, adil, şeffaf ve etkin kılacak kapsamlı bir reform üzerinde mümkün olan en geniş uzlaşmayı işte bu genel kurul sağlamak durumundadır. Eğer 'acaba ben sesimi çıkartırsam ne olur?' diye düşünürseniz, biz yanmışız. O zaman biz bu siyaseti yapamayız." değerlendirmesinde bulundu.

Siyasetçinin omurgalı olması ve inandığı doğruları seslendirmesi, bunun da arkasında durması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, böyle yapıldığında dünyanın aradığı adaleti bulabileceğini, demokrasinin de ancak bu şekilde sağlanabileceğini aktardı.

Irkçılık ve yabancı düşmanlığının öteki yüzü olan İslam karşıtlığının, yurt dışında milyonlarca vatandaşı olan Türkiye için önemli bir konu olduğunu ifade eden Erdoğan, 10 yıl önce dönemin İspanya Başbakanı ile beraberce öncülük ettikleri "Medeniyetler İttifakı Projesi"nin çağı tehdit eden tehlikeli akımlara karşı kalıcı çözümler bulunmasını amaçladığını vurguladı.

"1,5 milyar dolardan fazla destek sağladık"
Erdoğan, şunları kaydetti:

"Aynı şekilde 2010 yılında Finlandiya ile birlikte Birleşmiş Milletler çatısı altında öncülük ettiğimiz barış için arabuluculuk girişimine ilginin artmasından da memnuniyet duyuyoruz. Birlikte oluşturduğumuz '2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi' hepimiz için iddialı ve dönüştürücü hedefler içeriyor. Resmi kalkınma yardımları, en az gelişmiş ülkelere yönelik bunun devamı gerekiyor ve bu en önemli kaynağı oluşturuyor. Türkiye'nin resmi kalkınma yardımları 2015 yılında yaklaşık 4 milyar dolara ulaştı. Gayrisafi milli hasılamızın yüzde 0,54'üne tekabül eden bu oran OECD ortalamasının üzerinde ve bizi yüzde 0,7 olan Birleşmiş Milletler hedefine oldukça yaklaştırdı. Türkiye olarak 2011 yılında yaptığımız en az gelişmiş ülkelere yılda 200 milyon dolarlık destek verme taahhüdümüzün üzerine çıkarak beş yılda 1,5 milyar dolardan fazla destek sağladık."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler 71. Genel Kurulunun yaşanan acıları dindirmek ve dünyayı değiştirmek için bir başlangıç olması temennisinde bulundu.

Erdoğan'ın konuşmasını BM Genel Kurul salonunda eşi Emine Erdoğan, KADEM Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan Bayraktar, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Türkiye'nin BM Daimi Temsilcisi Halit Çevik de takip etti.

300
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...