Dekanın mektubu kanayan yaraya parmak bastı: Herkes üniversiteli olmak zorunda mı?
Türkiye Gazetesi yazarı Fuat Uğur bugünkü köşe yazısında üniversite kapısında öğrenci yığılmasıyla ilgili bir dekandan aldığı mektubu taşıdı. Uğur, Türkiye'nin kanayan yarası olan hem üniversiteli işsizler ordusuna hem de alt sektörlerdeki kalifiye eleman sorununu tartışmaya açtı.
82 milyon nüfusa sahip olan Türkiye’de 8 milyon üniversite öğrencisi varken her yıl da 1.5 milyon genç üniversiteli oluyor. Türkiye Gazetesi yazarı Fuat Uğur, “Çok üniversite ve çok üniversiteli gelişmişliğin ölçütü mü?” başlıklı bugünkü köşe yazısında hep var olan ama halı altına süpürülen üniversiteli işsizleri ve alt iş kollarında kalifiye eleman sorununu gündeme getirdi.
Büyük bir üniversitenin fakültesinin dekanından aldığı mektubu köşesine taşıyan ve kanayan yaraya parmak basan Uğur, üniversitelerdeki öğrenci sayısını ve gençlerin geleceğini tekrar tartışmaya açtı.
ÜNİVERSİTE KAPISINDA YIĞILMA VAR
ÖSYM’nin YKS sonuçlarını açıklamasının ardından sınavda başarılı olan adayların yüzde 85.80’inin üniversiteye yerleştiğine değinen Uğur, “Bütün gençleri üniversiteye yönlendirmek doğru mu?” sorusuyla üniversiteli işsizlere dikkat çekerken, yüksek öğretimde üniversite kapılarında yığılmalara neden olan plansızlığı gündeme getirdi.
Dekandan gelen mektubun yanında Uğur, İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avgadiç’in iş dünyasının üç büyük sıkıntısının biri olan kalifiye eleman sıkıntısını ve bu sorun için çözüm önerisini de köşesine taşıdı.
İşte Fuat Uğur’un yazısı;
Üniversite sınav sonuçlarının belli olmasının ardından ÖSYM de YKS sonuçlarını açıkladı. Sınava girip de başarılı olup da tercihte bulunan adayların yüzde 85,80’i yükseköğretim programlarına yerleşti.
Türkiye’de 131’i devlet olmak üzere toplam 209 üniversite var.
Nüfusumuz 82 milyon. Üniversitelerdeki öğrenci sayısı 8 milyon. Üniversite öğrenci sayısının nüfusa oranı yüzde 9,7… Almanya’da nüfus 83 milyon ama 3 milyon üniversite öğrencisi var. Üniversite öğrenci sayısının nüfusa oranı yüzde 3,6.
Ortada bir tuhaflık yok mu?
Bu durumun nereye yansıdığı da belli.
Bir büyük üniversitemizin çok önemli bir fakültesinin dekanından mektup aldım. Sorunu içeriden anlatsın.
“Galiba üniversitelerimizdeki öğrenci sayısı ve geleceğini tekrar tartışmamız lazım” diyerek başlıyor mektubuna:
DEKANDAN GELEN MEKTUP
“Şimdi ne sanayide ustamız, ne aradığımızda gelebilecek bir elektrikçimiz, ne terzimiz ne de tarlada-bahçede çalışacak eleman kalmadı.
Nerede genç nüfus?
Ara ki bulasın.
Çünkü hepsi üniversitede okuyor. Açık öğretim, örgün öğretim, uzaktan eğitim derken üniversiteli olmayan kalmadı. Açık kapalı hiçbir üniversiteye girememiş kardeşlerimiz de sanayide. Tabii ki işini son derece saygın düzgün yapan gençler de var sanayide. Ama bakın sınav sonuçlarına, 1-2 matematik yapan mühendis oluyor, sıfırın altında kalan da tarlaya, sanayiye gidiyor. Dört işlem dahi bilmeden. Ve biz onlardan kalifiye iş bekliyoruz. Hâl böyle olunca 1-2 matematikle mühendis, kerrat cetvelini bilmeyenden de sanayide usta olmuyor. Her türlü kayıp.
Dünyadaki önemli bazı ülkelerin üniversite öğrenci sayıları şaşırtıcı. Nüfusu 83 milyon ve teknolojisi bizden çok fazla Almanya’da 3 milyon üniversite öğrencisi var. Nüfusu 66 milyon olan İngiltere’de 2,5 milyon, nüfusu 67 milyon olan Fransa’da 2,4 milyon, İtalya’da ve İspanya’da ikişer milyon.
Bizde ise yaklaşık 8 milyon öğrenci...
Kulağa önce hoş geliyor ama sonra uzaktan gelen davulun sesine dönüyor. Hâl öyle olunca 4 işlem bilmeyen öğrenci ile üniversite eğitimi de lisenin devamı oluyor. Bir de ülkemde üniversite okumak öyle bir prestijli mesele hâline gelmiş ki evlere şenlik. ABD’de doktor ya da baytar kız, lokantacı ile garsonla evlenebilirken, bizde zinhar. Lise öğretmeni hanım kız, ilkokul öğretmeni erkekle evlenmiyor. Ben ziraat mühendisiyim, alanım da şahane; meyvecilik. Birçok insanın emekli olunca hobi olarak yaptığı işi profesyonelce yapıyorum. Kulağıma hoş gelen sesleri sıralarsam; güzel okunan Kur'ân, Zeki Müren şarkıları, Çerkes melodisi kâfe ve budama makasından gelen kesim sesi...
Tüm bu güzelliklerine rağmen şunu söyleyeyim. Meslek lisesi mezunu, insanların işini kolaylaştıran ve hizmet sunan, aranan bir elektrikçi olsam yine mutlu olurdum. Hayatta her şeyin üniversite hâline getirilişi ne acıklı. Teknik üniversite mezunu genç hayata asgari ücretle başlar ya da işsiz kalırken, bir tencere üreticisi arkadaşımız yanındaki döküm ustasına 12 bin TL maaş veriyor. İş çok mu ağır dedim, 'Yoo saat dörtte gidiyor' dedi. İş iştir. Alın teri ve emek, insana hizmet, gerisi teferruat...
İşe bakışımıza yurt dışından bir örnek vermek isterim. 2007’de yaklaşık bir yıl ABD Michigan’da doktora sonrası çalıştım. Ziraat mühendisi bir kadın vardı, laboratuvarda, bahçede çalışır, araç ve traktör sürer, masabaşında istatistik yapar. Tam bir bilim insanı. Çok becerikli ve çalışkan. Döndükten birkaç ay sonra e-Mail ile yazıştık, hâl hatır sordum ve şoke oldum! Bana eşinin işlerinin ekonomik kriz nedeniyle bozulduğunu, bu nedenle eyalet ve iş değiştirdiklerini, kendisinin de bir otelde resepsiyonist olduğunu söyledi. Çok üzüldüm, zor algıladım. Düşünün, 15 yıl sonra profesör olacak hanım, resepsiyonist. Ama mektubun sonunda 'Önümüzdeki hafta sonu ailemle kayak yapmaya gideceğiz ve çok mutluyum. Dört gözle hafta sonunu bekliyorum' diyordu ve bunu okuyunca bir duygumuzu kaybettiğimizi hatırladım; bizi mutlu edecek şeyleri böyle dört gözle beklemeyi. O an hayatın sadece sağlık ve sevdiklerinle mutluluk olduğunu düşündüm...
Evet, 8 milyon üniversite öğrencisi çok. Her yıl 1,5 milyon öğrencinin üniversiteye girişi, çok. Diğer iş kollarında da sağlıklı, becerikli gençlere ihtiyaç var. Söz gelimi Türkiye için 40 ziraat fakültesi fazla, 7 coğrafi, 9 tarım bölgemize 10 fakülte bol bol yeter. Düşünsenize 40 yerine 8-10 çiftlik, yüzlerce laboratuvar yerine 20 laboratuvar. Ayrıca her fakülteye bölge ve şartlarına göre 9 değil en fazla 4 bölüm. Üstelik eldeki öğretim elemanları 30 yıl yeter. Kalite de son derece artar. Bir öğretim üyesine Almanya’da 12, Fransa’da 16, ABD’de 16 ama Türkiye’de 46 öğrenci düşüyor. Bu durum diğer fakülteler açısından da örnek teşkil etmeli...”
Bir haber:
İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avgadiç 30 Ağustos günü iş dünyasında işlerin iyi gittiğini ama üç büyük dertlerinin olduğunu belirterek bunları; faiz, ham madde ile birlikte ELEMAN sıkıntısı diye sıraladı.
Şekib Avgadiç bir öneride de bulundu:
“Nitelikli ara eleman sorununun çözümü için üniversite mezunu ama iş bulamayan gençlerin de ikincil kurslarla iş dünyasına yönlendirilmeleri mümkün olabilir.”
Daha açık nasıl anlatılabilir?