Anayasa Mahkemesi'nden tutuklu vekil kararı
Anayasa Mahkemesi, KCK davası sanıklarından BDP'li Irmak ve Sarıyıldız ile Van Bağımsız Milletvekili Aktaş'ın yaptığı bireysel başvurularda haklarının ihlal edildiğine karar verdi.
Anayasa Mahkemesi, KCK davası sanıklarından BDP Şırnak milletvekilleriSelma Irmak ve Faysal Sarıyıldız ile Van Bağımsız Milletvekili Kemal Aktaş'ın, tutukluluklarının makul süreyi aştığı ve seçilme haklarının ihlali iddiasıyla yaptıkları başvuruyu haklı buldu. Faysal Sarıyıldız'ın Anayasa Mahkemesine başvuru tarihi itibarıyla tutukluluk süresinin 4 yıl 6 ay 15 gün, Kemal Aktaş ve Selma Irmak'ın ise tutukluluk sürelerinin 4 yıl 8 ay 16 gün olduğu belirtilen kararda, özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararlarının varlığı ve somut olayın özelliklerini dikkate alarak başvurucuların her birine takdiren beş biner lira manevi tazminat ödenmesine karar verildiği ifade edildi.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü'nün oy birliğiyle aldığı kararda, yasama yetkisinin sahibi parlamento ve onu oluşturan milletvekillerinin anayasal sınırlar içinde toplumda var olan farklı siyasi görüşlerin temsilcileri oldukları belirtildi. Serbest seçimlerle halkın adına karar alma yetkisi verilen milletvekillerinin asli görev alanının parlamento olduğu ve sahip oldukları görev alanının üstün kamusal yarar ve önem içerdiği vurgulanan kararda, şu değerlendirmelerde bulunuldu: "Siyasi faaliyetlerde her ülkenin kendi koşulları içinde yasalar ile sınırlamalar getirilebileceği söylenebilirse de milletvekillerinin yasama faaliyetlerinde anayasal bir koruma alanına sahip olduğu açıktır. Aslolan halkın siyasi iradesinin engellenmemesi ve hakkın özünün etkisiz hale getirilmemesidir. Seçilmiş milletvekillerinin yasama faaliyetlerini yerine getirmelerini engelleyecek ölçüsüz müdahaleler halk iradesiyle oluşan siyasal temsil yetkisini ortadan kaldıracak, seçmen iradesinin parlamentoya yansımasını önleyecektir." Kararda, somut olayda başvurucular hakkındaki soruşturmanın, milletvekili seçilmelerinden önce başlatıldığı, tutuklu yargılanırken 12 Haziran 2011'deki genel seçimde milletvekili seçildikleri hatırlatıldı. Bu yönüyle gerek yürütülen kovuşturmanın gerekse başvurucuların tutukluluk halinin milletvekili seçilmelerine engel teşkil etmediği vurgulanan kararda, şu tespitler yapıldı:
"Bu anlamda başvurucuların seçilme hakkına bir müdahale söz konusu olmadığı gibi, buna yönelik bir iddia da ileri sürülmemiştir. Bununla birlikte başvurucular, milletvekili seçildikten sonra tahliye edilmediklerinden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yemin edememiş ve milletvekilliği görevini fiilen yerine getirememişlerdir. Bu görevin yerine getirilmesine engel olan tutukluluk halinin milletvekili olarak siyasi faaliyet ve temsil hakkını engellemesi nedeniyle seçilme hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır." Başvurucuların milletvekili seçildikten sonraki tahliye taleplerinin ilgili mahkemeler tarafından reddedildiği anımsatılan kararda, şunlar kaydedildi: "Başvurucuların milletvekili seçildikten sonraki tahliye taleplerinin reddine ilişkin kararlarda başvurucuların seçilme ve temsil hakkıyla yargılamanın tutuklu olarak sürdürülmesindeki kamu yararı arasında makul bir dengenin gözetilmediği, dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Başvurucuların makul olmayan şekilde tutuklu kalması, yasama faaliyetlerine katılmalarını engellemiştir. Başvurucuların milletvekili olduktan sonra tutuklu kaldıkları süre de gözetildiğinde, seçilme ve milletvekili olarak siyasi faaliyette bulunma hakkına yönelik bu ağır müdahalenin ölçülü ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu söylenemez. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasıyla bağlantılı olarak 67. maddesinin birinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir."