Batuhan Yaşar 15 Temmuz gecesini anlattı: Öleceksek bugün ölelim
Darbecilerin ekmeğine yağ sürecek hiçbir haber ve görüntü TGRT Haber, İHA ve Türkiye gazetesinden geçmedi. Daha önce darbelerin öldürdüğü Türkiye bu defa ve ilk defa bir darbeyi öldürmeye, boğmaya başlamıştı.
Türk medyası, bu darbe girişiminin başarılı olmaması manasında birçok noktada ciddi bir imtihan verdi.
Ben sabaha kadar yayındaydım ve rejiyi aradan çıkarmıştık.
Eğer darbe girişimi üç gün daha devam etseydi, o stüdyodan üç gün daha çıkmazdık.
Sabah olduğunda eve sadece üstümü değiştirmeye gittim.
Üstümüzü değiştirdik ve tekrar akşama kadar yayında kaldık.
Kırk sekiz saate ulaşan bir yayıncılık örneğiydi bu aslında.
Bu daha önce olmamıştı. Eve giderdik, diğer arkadaşlara devrederdik.
CUMHURBAŞKANI EKRANA ÇIKINCA TÜRKİYE RAHATLADI
Sayın Cumhurbaşkanı’nın ekrana çıkması ile herkes rahatladı. O ana kadar herkesin morali dibe vurmuştu.
‘Darbe acaba başarılı olacak mı?’ diye içten içe herkes birbirine soruyordu.
Ama Cumhurbaşkanı ekrana çıkınca bütün Türkiye derin bir nefes aldı. Moraller yerine geldi.
Daha dik durmaya ve bu darbeyi alt edebiliriz anlamında hareket etmeye başladı.
Cumhurbaşkanı bütün topluma hem moral verdi hem bizi darbeye karşı direnmeye davet etti hem de nasıl dik duracağımızı ve bundan sonra neler yapacağımızı gösterdi.
O ana kadar “Ne olacak” diye bekleniyordu ama ondan sonra çok net bir şekilde yol haritası ortaya çıkmış oldu.
BİZİ KORUMAYA GELDİLER
Bizim millete olan bağımızın kesilmesi darbeciler tarafından konuşulmuş.
“Bunlar, nasıl çıkarıyorlar bu insanları, kapatın gelin” şeklinde ifadeler söylendi.
Haber Merkezimizin her an darbeciler tarafından basılacağı yönünde İstanbul’dan sık sık uyarılar yapıldı.
“Güvenlik tedbiriniz var mı?” diye sordular.
Ama halkımız geldi bizi korudu.
Bu olay, bütün ayrılıkları gideren Türkiye’nin birleşmesine sağlayan bir olaydır.
MİLLET DARBEYE ‘DUR’ DEDİ
Çok önemli bir geceydi...
O gece yaşananlar, FETÖ’cülerin yurt dışı ile nasıl senkronize olduğunu da açıkça ortaya çıkardı.
Türkiye’de birilerinin ‘Acaba ne olacak’ diye darbe girişiminin gidişatına göre tavır aldığını da gördük.
Neyse ki darbeciler kaybetti...
Millet o gece iradesine sahip çıktı.
GÖRÜNTÜLERİ KARARTTIK
Kanallardan bazıları sözde darbe bildirisini bile yayınladı.
Yönetim Kurulu Başkanımız
A. Mücahid Ören’in olayın her anında bize desteği sonsuzdu. Sürekli aradı.
Ankara ile İstanbul sürekli irtibat hâlindeydi.
Darbecilerin ekmeğine yağ sürecek hiçbir haber ve görüntü TGRT Haber, İHA ve Türkiye gazetesinden geçmedi.
“Sokağa çıkın” çağrısını sık sık dile getirdik.
O anlamda inanılmaz mesajlar geldi.
O GECE STÜDYODA YAŞANANLAR ÇOK İLGİNÇTİ
Darbe girişiminin emir komuta zinciri dışına çıkılarak gerçekleştirildiği ilk defa TGRT Haber ekranlarında söylendi.
O dönem Özel Kuvvetler Komutanı olan Zekâi Aksakallı Paşa’nın telefon bağlantısı bir kırılma noktasıydı.
Zekâi Paşa, TGRT ekranlarından, ‘Bu bir emir komuta zinciri içerisinde yapılmış darbe değildir’ dedi.
Bu açıklama darbeye vurulan önemli bir darbeydi âdeta.
Daha sonra üç komutan daha peş peşe bağlandı.
Darbecilerin bu eylemini durdurmasını emrettiler.
O generalleri yayına alırken hiç tereddüt etmedik.
Ama bir taraftan da kim darbeci, kim değil gibi bir tereddüt vardı.
O riski aldık.
Peş peşe komutanlar bağlanmaya başladı.
MİT ile sürekli irtibat hâlindeydik. Bağlanan generaller darbe karşıtı çağrılar yaptı. Bu da çok etkili oldu.
GENÇ BİR ARKADAŞIMIZIN DİZLERİNİN BAĞI ÇÖZÜLDÜ
Kanalımız Genelkurmay’a 800 metre ileride...
Biz de olayları izlemek için bir ara çatıyı çıktık.
Genelkurmay’ın olduğu bölgeye bakıyoruz...
F-16’lar geçiyor, sonik patlamalar oluyor.
O sırada genç bir kameraman arkadaşımın dizlerinin bağının çözüldüğüne tanık oldum.
“KAÇ TANE F-16 VAR?”
Kameraman arkadaşım Mehmet Tiren bana kaç tane F-16 olduğunu sordu. Ben de “240 tane var” dedim.
Mehmet arkadaşım “Merak etmeyin havada sadece yedi tane var, 233 tanesi yok onlar darbeye katılmıyor” diye konuştu.
Bir diğer kameraman arkadaşımız, “Darbeciler ne zaman gelip stüdyoyu basacak?” diye sordu.
Kameraman arkadaşımız Aziz Turan ise “Abi odanın kapısını sıkı bir şeklide kapattım. İçeriye girmeleri 10 dakika sürer” dedi.
İşte “Öleceksek o gece ölelim” sözünün karşılığını yerine getirdik.
Hep beraber bütün arkadaşlar birbirimize güç vermeye, güç almaya çalıştık.
TERASTAKİ MERMİ!
O gece tuhaf bir olay yaşandı.
Kocatepe’de bulunan kanal binamızın çatısı her gün temizlenir.
Olaylardan sonra birisi gelmiş M16 mermisi bırakmış.
Mermi bırakmanın anlamı “Ayağını denk alın” demek.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanının yanına kadar girenler bizim de yanı başımıza kadar girebiliyor.
Ancak bu tür girişimler bize geri adım attırmaz.
Aksine daha fazla mücadele azmimizi artırır.
ÇOCUKLARIMIZIN PSİKOLOJİSİ BOZULDU
Uçakların ses hızına ulaşması sırasında oluşan sonik patlamalar çocuklarımızın psikolojisini bozdu.
16 Temmuz sabahı eve gittim.
Daha içeriye girer girmez kızım boynuma sarıldı.
Sabaha kadar burnu kanamış. Hastaneye acil servise götürmüşler.
Benim bunlardan hiç haberim yok.
Yani bir çocuk darbeyle ilk kez karşılaşıyor.
Nereden bilsin.
Bu vahşet, bu canilik nasıl yapılabilirdi?
Anlamakta zorlandı tabi.
Ankara ve İstanbul’daki çocuklar, o hain geceyi yaşamak zorunda kaldı.
O gece hastaneye götürülen ve psikolojisi bozulan çocukların sayısı çok fazlaydı.
YAYINA “ÖLECEKSEK BUGÜN ÖLELİM” DİYEREK BAŞLADIK
15 Temmuz akşamı Türkiye önce şaşkınlığa, sonra şoka girdi.
Ne yani, 2016 yılında, seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı’na, seçilmiş bir hükûmete karşı darbe mi yapılıyordu?
Şaşkınlık içinde, bir açıklama, bir yalanlama, bir haber bekleyen milletimizin imdadına TGRT Haber yetişti.
A. MÜCAHİD ÖREN “ÇOK SERT YAYINLARLA KARŞILIK VERECEĞİZ” DEDİ
15 Temmuz akşamı saat 21.45’te İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkanı A. Mücahid Ören ile telefonda görüştük.
Daha hiçbir şey belli olmamıştı. Bombalar atılmamıştı.
Bize şu talimatı vermişti:
Biz, demokrasinin yanındayız. Biz Türkiye’nin yanındayız. Biz Cumhurbaşkanı’mızın yanındayız. Hep dik duracağız ve çok net ve sert bir şekilde darbeye karşı koyacağız.
Hiçbir şekilde geri adım atmadık..
‘Öleceksek bugün ölelim...’ sözü çıktı ağzımdan.
Daha sonra bu söz sosyal medyada slogan hâline geldi.
ERDOĞAN’A NASIL ULAŞTIK?
Sayın Başbakan’la (Binali Yıldırım) telefonla yayın gerçekleştirdik.
Daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yayına bağlamak için o dönem danışmanı olan Mustafa Varank’ı aradım.
Sayın Varank, daha kardeşinin şehadet haberini almamıştı.
Bana “Ben Sayın Cumhurbaşkanı’mız yanında değilim. Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan kendisine eşlik ediyor” dedi.
Öyle deyince hemen Hasan Doğan’ı aradım.
Hasan Bey’e Sayın Cumhurbaşkanı’na bağlanma talebimizi ilettim.
Bütün Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’nı ekranlarda görmek istediğini, herkesin ona ihtiyacı olduğunu söyledim.
Bana “Biz Periscope’tan yayın yaptık” dedi.
Ama o zamana kadar bu yayından hiçbir basın kuruluşunun haberi yoktu.
Ben de Hasan Bey’e “O zaman bir telefon bağlantısı yapabilir miyiz?” diye sordum.
Bize görüntülü telefon bağlantısı, Facetime bağlantısı yapmayı Hasan Doğan Bey önerdi.
Bu arada ben de canlı yayındayım. Yani arada reji yok.
Her şey, bütün konuşmalar milletin önünde oluyordu.
Telefon çaldı, bir baktım ekranda Sayın Cumhurbaşkanı var. Derin bir nefes aldım.
Onu ekranda görünce çok rahatladım. Sonra hemen yayına verdik zaten. Bütün Türkiye rahatladı.
O andan itibaren zaten darbeciler için o bildik son başlamıştı.
Daha önce darbelerin öldürdüğü Türkiye bu defa ve ilk defa bir darbeyi öldürmeye, boğmaya başlamıştı.