Erdoğan: ABD ve Rus askerlerinin YPG ile fotoğraflarını Putin'e verdim
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ve Rus askerlerinin YPG ile çekilen fotoğraflarını Putin'e verdiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile gerçekleştirdiği ziyaret sonrası, özel uçak "TUR" ile Türkiye'ye dönerken uçakta gazetecilerin sorularını cevapladı.
Erdoğan’ın açıklamalarından satırbaşları şu şekilde:
Bu benim üçüncü gelişim Soçi’ye. Bugünkü davet de Sayın Putin’den gelen bir davetti. Bu vesileyle Soçi’de şu malum gelişmelerin aktif olduğu dönemde bu buluşmamız isabetli oldu. 16 Mayıs’ta da ABD seyahatimiz olacak. Bizim için bir başka önemli boyutu daha var bu ziyaretin: Suriye konusunda ABD ile Rusya arasında görüş farklılığı var mı yok mu bunu da görmek istedik. Malum, şu anda Suriye konusunda Astana’da görüşmeler var. Orada Amerika ilk defa bu seviyede Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı seviyesinde katılıyor. Daha önce bu seviyede katılmamışlardı. Bu arada yeni kavramlar da gelişti. Biz terörden arındırılmış güvenli bölge ifadesini kullanıyoruz, kullanmaya da devam edeceğiz. Şimdi yeni bir kavram daha oturdu. ‘Çatışmasızlık bölgesi’ kavramı. Bu, İdlib merkezli bir alan; İdlib vilayetinin yanında Halep’in bir kısmı, Humus’un El Rastan bölgesi, Şam kırsalı, Deraa kırsalı ve Kuneytra kırsalı buna dahil. Temennimiz, 4 bölgede çatışmasızlık adımının atılması. Bu sağlanırsa, Suriye’de bu iş yüzde 50 çözülmüş olur diye düşünüyoruz.
Rusya, İran, Türkiye ve ABD’nin de devreye girmesiyle, Suudi Arabistan ile Katar’ın da dahil olması neticesinde, sürecin terör örgütlerinden arındırılarak daha olumlu bir yaklaşıma geçmesi, süreci hızlandırabilir gibi bir düşünce var.
Bugün muhalifler bir ara görüşmelerden çekilme konumuna gelmişti. Sebebi de bazı bombalama olaylarıydı. Böyle olunca çekilme tavrı gündeme geldi. Ama Hakan bey (Fidan) hemen devreye girdi, görüşmeler yapıldı ve muhalifler yeniden müzakereye katılmaya razı oldu. Nitekim şu anda Astana devam ediyor.
Akşam Trump ile Putin’in görüşmesi oldu. Bizim Trump’la yüzyüze görüşmemiz ayın 16’sında olacak. Çin’de de, Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping üçlü formatta bir araya geleceğiz. Onu da bugün aramızda konuştuk. Bütün bunlarla birlikte ülkemizin geleceğini çok daha güçlü temeller üzerinde yükseltelim istiyoruz.
Soçi temaslarınız olumlu ve iyi bir görüşme şeklinde geçmiş gibi görülüyor. Buradaki temaslarınız “stratejik ortaklık” konusunda ilk adım olarak görülebilir mi? Bu kadar iddialı bir şey söyleyebilir misiniz?
Bizim kısaca ÜDİK dediğimiz, Üst Düzeyli İşbirliği Konseyi mekanizması, aslında bir nevi stratejik ortaklıktır. Bu çalışmayı buna göre yapıyoruz. Moskova’da ÜDİK’in altıncı toplantısını yapmıştık. Yedincisi de inşallah bizde olacak. ÜDİK’te siyasi, ekonomik, ticari ilişkilerden, turizm, enerji, savunma sanayiine varana dek ikili konuların tümü ele alınıyor.
Soçi ziyaretimizde de, tarım önemli bir yer tuttu. Tarımın yanında özellikle tekstil, konfeksiyonla ilgili konular da konuşuldu. Yaşanan bazı sıkıntıları belgeli olarak kendilerine gösterdik.
Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek ve Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekçi’nin görüşmelerinde, domates konusu hariç her konuda uzlaşı sağlandı. Bakanlarımıza domates konusunda da çalışma yapalım dedim. Bundan böyle ihracat sorunu çekmeyelim. Gerektiğinde serayı da tarlayı da iç piyasaya yönlendirebileceğimiz bir sistem kuralım. Biliyorsunuz, hallerdeki olumsuzluklardan kaynaklanan bazı sorunlar var. Soğuk hava depoları noktasında gerekli tedbirler alınmıyor. Domatesin dayanıklılığı yok. Bu sorunlar giderilirse, mesela bugün kilosu 5-6 lira olan domatesi vatandaşlarımıza daha ucuza ulaştırabiliriz. Mesela elmada öyle böyle sorunlar yok. Elmanın yetiştiği yörelerde, genelde soğuk hava deposu vardır. Hemen toplarlar ve depolarlar. Pazar açıldıkça pazara sürerler. Domateste de buna benzer organizasyonlarla bazı adımlar atılabilir. Böylece ihracata bağımlı kalmaktan kurtuluruz. Gerekirse alternatif pazarlar da bulunur. Bugün Rusya’da yetiştirilen domateslerin aslında üç kat daha fazla. Ama oradaki üreticiler bankadan çok kredi aldıkları için, onları koruma adına neticede bu şekilde hareket ediyorlar.
PYD meselesinde Rusya’nın ABD’ye yakın bir tavrı oldu. Bu sorun nasıl aşılacak? Konu gündeme geldi mi?
Bu konu görüşmede gündeme geldi. Fotoğraflar vardı elimizde. Hepsini takdim ettik. Dedi ki ‘Bizim askerimiz böyle bir şeyin içinde olamaz’. ‘Kesinlikle PYD’ye ve PKK’ya silahlarımız verilemez. Buna rağmen bu resimleri inceleyeceğim’ dedi.
Bundan sonraki süreç sayın Putin’e kalmıştır.
Biz elimizdeki bütün verileri, tarih ve yer belirterek kendilerine verdik. Sayın Putin bunları inceleyeceklerini ifade etti. Ağırlıklı olarak zaten Afrin’de olan şeyler bunlar. Temenni ederim ki Rusya kararlı davranır ve olumsuz gelişmeler olmaz.
Kuzey Suriye konusunda ABD ve Rusya’nın ortak tavır belirlediği konu PYD meselesi. Bir taraf Afrin bölgesinde diğer taraf ise Suriye’nin başka bir kesimine hakim oluyor. Bu açmazdan nasıl çıkacağız?
Ben Astana görüşmesini önemsiyorum. Buradan eğer çatışmasızlık bölgesine doğru bir olumlu adım çıkarsa, bu işi rahatlatır. Sayın Putin Kuzey Suriye’de bir Kürt devleti oluşturulmasına olumlu bakmıyor. ‘Bu Türkiye’yi rahatsız eder bunun farkındayız’ diyor. Orada 911 kilometre sınırı olan Türkiye’nin terör gruplarından rahatsız olmaması mümkün mü? Elbette değil. Oralardan ülkemize herhangi bir tehdit gelmesine müsaade edemeyiz. Bunlar angajman kuralları içindedir. Ne gerekiyorsa yapılır ve de yapılacaktır. Bundan geri duramayız. Kim olursa olsun.
Siz, ‘Koşan terleyen bir cumhurbaşkanı olacağım’ demiştiniz. Şimdi 21 Mayıs merakla bekleniyor. AK Parti de değişiklik olacağı izlenimi var. Parti’de ne gibi gelişmeler olacak? 33 aylık aradan sonra tekrar Genel Başkan olduğunuzda ne tür değişiklikler olacak? 2019’a giderken nasıl bir yol haritanız olacak?
Basın toplantısında da söyledim. Henüz bu görev bana tevdi edilmiş değil. Ama bu görev tevdi edileceği zaman, büyük kongreye giderken hazırlıklarımızı tabii ki dillendireceğiz. Şu bir gerçek ki artık ‘Böyle gelmiş böyle gider’ diyemeyiz. Böyle gelmiş böyle gitmez. Eksiklerimiz nelerdir, nerede hata vardır, bunlara bakmamız gerekecek. Katılım programında yaptığım konuşmada da belirttiğim gibi, kucaklama ağının çok geniş olduğu bir yaklaşımı ortaya koymamız gerekiyor. Bununla birlikte şunu da açık ve net biçimde ifade etmeliyim ki, ‘Bu hareket bizi dışladı’ dedirtmeme konusunda elimizden geldiğince gayret edeceğiz. Tabii ki bunu yüzde 100 başarmak kolay değil. Bunu yüzde 100 başarabileceğimizi iddia edemem.
Her yerde bunun örneğini veriyorum. Peygamberimiz dahi, ki tüm insanlığa gelmiş bir peygamberdi, herkesi kucaklayamadı. Hakaretler yapıldı, saldırılar yapıldı. O dönemin insanları tarafından takdir edilmedi. Üstelik o, insanların kendisine Muhammedü’l-Emin dedikleri; hiç kimseye haksızlık yapmadığını bildikleri biriydi. Onu Medine’deki şehir devletine lider olarak seçtiler. Azınlıktaydı kendisi. Yine de seçildi. Ama daha sonra yapılmadık şey bırakmadılar. Hizmetlerin en güzelini verdi, yine olmadı.
Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar olarak bizim zaten yapmamız gereken şeyler var. Belediye başkanlarının da yapmaları gereken şeyler var. Ama bunlar zaten yapmak durumunda olduğumuz şeyler. Bunları yapmış olmak tek başına yeterli değil. Önemli olan gönüllere girmektir. Bunu halletmemiz gerekiyor. Asıl önemli olan, insanoğlunun gönlüne girmeyi başarmaktır. Dolayısıyla çalışmayı bu anlayışla gerçekleştirmeyi, tüm teşkilatları bu hale dönüştürmeyi başarmamız gerekiyor. Ben inanıyorum ki, bu başarılabilirse, insanların bizlere teveccühü daha da artacaktır.
Bu partiye sırtını dönen iflah olmaz dediniz. Bugün Ankara’dan Soçi’ye hareketinizden önce, Deniz Baykal’ın ‘Abdullah Gül’ün yüzde 49’un adayı olabileceği’ biçimindeki sözlerini değerlendirmeniz istendiğinde, ‘Bu bir bir virüs ve fitne hareketi’ dediniz. Açar mısınız?
Evet, ‘Bir virüs hareketidir, bir fitne hareketidir’ dedim. Bunun neyini açayım? Yeterince açık zaten...
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, dün sizin partiye üyeliğinizin ardından, artık partili cumhurbaşkanlığı döneminin başladığını, bundan sonra sadece AK Parti’nin cumhurbaşkanı olabileceğinizi söyledi. ‘Bu Fenerbahçe’nin kaptanını Fener’in maçına hakem yapmak gibi bir şey’ dedi...
Kemal beyin futbolla yakından uzaktan ilişkisi yok. Lefter’i kaleci olarak takdim eden kişiden bir şey olmaz. Önce kendi partisinin siyasi tarihini öğrenmesi lazım, onu da bilmiyor. Gazi Mustafa Kemal’in hem partisinin başında, hem cumhurbaşkanı olduğunu bilmiyor. İnönü de aynı durumdaydı. Onu da bilmiyor.
O dönemlerde partilerinin il başkanlarının valilik yaptığını da bilmez; bunları öğrenmesi lazım. Dünyada bu uygulamanın çok çok örnekleri var. Kılavuzu sıkıntılı. Mesela bizde başbakan hem partisinin başında hem başbakanlık görevini yapıyor. İki başlılığı ortadan kaldıran anayasa değişikliği neticesinde cumhurbaşkanı, hem partisinin başında olabilecek, hem de cumhurbaşkanlığı görevini ifa edecek.
Cumhurbaşkanı doğrudan millet tarafından seçildiği için adil davrandığı sürece, cumhurun yani milletin başı olacaktır. Adil davranmazsa, millet bunu çok iyi takdir eder; millet, getirdiği gibi götürür de.
Kılıçdaroğlu bunları bilmediğini, ‘Muhtarları alacak’ lafıyla da gösterdi. Muhtarlar atamayla değil, seçimle geliyor. Kılıçdaroğlu bunu bile bilmiyor. Seçimle geldikleri için, Cumhurbaşkanı ne kadar güçlüyse muhtar da o kadar güçlüdür.
Kılıçdaroğlu, bu işleri siyaset temelinde iyi bilmiyor iyi okumuyor. Kendisine iyi danışmanlık da yapılmıyor. Çok ciddi yanlış açıklamaları oluyor. Bunlar da Türkiye’yi ana muhalefet yoksunu bir ülke haline getiriyor.
CHP sizi tek adamlılıkla suçluyor, farklılıklara tahammül etmediğinizi iddia ediyor. Oysa 16 Nisan’dan sonra başlayan tartışmada CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Parti içinde kavga edeni kapının önüne koyarım’ gibi bir ifade kullandı. Fikri Sağlar için işlem yapıldı. Buna ne diyorsunuz?
Bunu bizzat Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisine sormak lazım. Onun adına benim cevap vermem olmaz.
Rusya ve Türkiye arasındaki en büyük ticaret konularından biri enerji. Bu görüşmede neler gündeme geldi
Nükleer enerjiyi konuştuk, bunun yanında Türk Akımı’nı konuştuk. Bu yıl sonuna kadar çok yoğunluklu adımlar atılmasından yana o da. Biliyorsunuz, 22 Mayıs’ta Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) toplantısı var. Kendisini davet ettik. Oraya katılacağını tahmin ediyorum. Zira KEİ’nin 25. yılı kutlanıyor. Eenerji bakanlığımız muhataplarıyla görüşmelerini yoğun şekilde sürdürüyor. Akkuyu ve Kıyıköy’de çalışmalar var. Denizden Türk Akımı’nı getirecekler. Karada kalan kısmını biz götüreceğiz...