'Sandıkta alamadıkları neticeyi sokakta arıyorlar'
Uzmanlar, yapılan yasa dışı sokak gösterilerinin 'sandığı mümkün olduğunca etkilemek' amacını taşıdığını ifade etti.
Uzmanlar, Gezi Parkı odaklı olaylarda yaralanan Berkin Elvan'ın hayatını kaybetmesinin ardından yapılan yasa dışı gösterilerin, sokağın gücünü harekete geçirerek, "siyaseti ve iktisadi istikrarı bozmak ve sandığı mümkün olduğunca etkilemek" amacını taşıdığını ifade etti. Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) uzmanı Murat Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'de seçimler dışında bir tür parlamento dışı muhalefet oluşturmak isteyen koalisyon olduğunu ifade etti. Bu koalisyonun, sandıkta alamadıkları neticeyi, sokak muhalefetiyle sokağın gücü harekete geçirerek almak istediğine işaret eden Yılmaz, Gezi Parkı odaklı olaylarla bu durumun başladığını dile getirdi. Bunun ardından İstanbul merkezli operasyonların gündeme geldiğini belirten Yılmaz, bu durumun AK Parti'nin etrafındaki oy bloğunu çözemeyince tekrar sokağın gücüne başvurulduğunu söyledi.
"Maksat siyaseti ve iktisadi istikrarı bozmak ve sandığı mümkün olduğunca etkilemek" değerlendirmesinde bulunan Yılmaz, bundan beklenen sonucun alınmaması durumunda yerel seçim gecesi ya da cumhurbaşkanlığı seçimine kadarki süreçte bir sokak tehdidi oluşturulmak istendiğini kaydetti. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bununla bir netice alacaklarını zannetmiyorum. Çünkü Türkiye'nin siyasi tarihi siyasi tecrübesi ve gelenekleri bu meseleyi aşabilecek nitelikte. Bu hiçbir siyasi gerilim tecrübesi olmayan bir ülkede bu türde bir netice oluşturabilir. Ama Türkiye'de bunun geçerli olması zayıf bir ihtimaldir. Türkiye'nin oturmuş siyasi partileri ve gelenekleri var. Etki sınırlıdır. Önemli olan nokta, Türkiye'deki meşru siyasetin aktığı zeminleri güçlendirmek ve siyaseti burada yapmaya çalışmak. Bu TBMM'dir. İktidarın ve muhalefetin TBMM'de reformları devam ettirmek suretiyle bu sokak siyasetinin önüne geçecek tedbirler alınması icap ediyor."
Türkiye'nin Ukrayna, Mısır, Suriye ve Bosna Hersek gibi ülkelerle karşılaştırılmasını doğru bulmadığını ifade eden Yılmaz, yerleşmiş bir demokrasi kültürü bulunan Türkiye'de seçim konusunda oluşmuş bir meşruluk çerçevesi olduğunu belirtti. Türkiye'de 19'uncu yüzyıla giden bir parlamenter müzakere geleneği bulunduğuna işaret eden Yılmaz, "1946'dan sonra oluşmuş çok partili hayat var, her ne kadar darbelerle kesilmiş olursa olsun. O bakımdan Rusya gibi bir ülkenin etkisi altında kalan ya da AB'nin içeride müdahil olduğu, başka güçlerin içeride mücadele ettiği zayıf bir devlet ve ülke değil Türkiye. Bu bakımdan bu benzetme doğru değil" ifadesini kullandı.
SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Hatem Ete de olayların tesadüfi ve planlı olmak üzere iki yönü bulunduğuna işaret ederek, "Planlama kısmı şu; Gezi olaylarının, siyasete yeterince yansımadığı kanaatiyle yeni eylemler planlanıyor. Yönlendirmeyi yapan insanların gözünde Gezi'de umulan ve ortaya konulan hedeflere varılamadığı kanaati var. O nedenle cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar sokağı canlı tutmanın kendilerini hedeflerine vardıracağını düşünüyorlar" dedi. Berkin Elvan'ın cenazesinin ardından yaşananların ise bu planın uygulamaya konulması için bir bahane teşkil ettiğini dile getiren Ete, bir tesadüfle planlamanın örtüştüğüne dikkat çekti. Gezi Parkı odaklı olaylarda yaralanan ve uzun süre komada kaldıktan sonra hayatını kaybeden bir çocuğun cenaze törenine yoğun katılımın makul ve anlaşılabilir olduğunu dile getiren Ete, "Cenazeye saygı, eylemlere katılan bir kişiye saygı duruşu ve anma düzeyinde kaldığı müddetçe dayanışma ruhunu ayakta tutma anlamında bir vefa örneği olabilir. Bence medyanın, kamuoyunun bu sürece ilgisinin bu kadar yüksek olmasının temel gerekçesi de buydu" ifadelerini kullandı.
Ete, iyimser dayanışma ruhunu sabote etmek için öteden beri plan yapan belli örgütsel yapılar bulunduğunu vurgulayarak, bu yapıların, oluşan konsensüsü kendi lehlerine çevirmeye çalıştıklarını kaydetti. İnsanların sokaktaki varlığını sayı ve süre olarak artırmaya yönelik provokasyonlar gerçekleştirildiğine işaret ederek, cenaze törenlerinin süresinin belli olduğunu, ancak eyleme şiddet ve silah bulaşmasının ve bazı insanların tutuklanmasının sağlanması durumunda ilk günkü amacını kaybedecek eylemin yeni gerekçelerle sürdürüleceğini belirtti. Terör örgütü mensuplarının silahlı eylemlerine ilişkin haberler geldiğini aktaran Ete, "Dayanışma ruhunu örgütsel bir hale getirme çabası var. Bunun temel gerekçesi de insanlar bugün sokağa çıktığı gibi yarın da ertesi gün de çıksın. Sokaklar eğer ayakta tutulabilirse, 'ülke istikrarsız havası artar, ülkenin yönetilemez hale geldiğine dair bir algı üretilir, bu algı seçimlere katkıda bulunur' diye düşünülüyor. Ya da Tayyip Erdoğan'ın yönetme performansına yönelik imajlara katkıda bulunur diye düşünülüyor" diye konuştu.
Siyasi parti liderlerinin yaptıkları sandık uyarısının ve polisin eylemlerin sürmesine neden olabilecek şiddet uygulamasının önemine işaret eden Ete, "Seçime 20 gün kala bu işin bir geleceğinin olmayacağı kanaatindeyim. Eğer bu işi sürdürmeye devam ederlerse dayanışma için bir araya gelenler ile örgüt için gelenler ayrışacak ve ortada bir tek örgüt kalacaktır. Örgüt ortada kaldığı müddetçe bunun etkisi sınırlıdır" dedi. İstanbul'da bir gencin hayatını kaybetmesiyle gayrımeşru bir yola sapıldığına işaret eden Ete, "Bu bence eylemleri büyütecek değil küçültecek bir şeydir. Sokağa çıkan insanlar amaçlarına dair bir işaret bıraktılar. Bu iz muhtemel eylemlerin büyümesini engelleyecek bir işlev görecektir, bence" ifadesini kullandı.
Ete, Ukrayna'da yaşanan olaylar çerçevesinde, küresel bir ağ oluştuğuna dikkati çekerek, Türkiye siyasi hayatına yansımaları herkes tarafından bilinen örgütsel yapının bu tür olayları teşvik ettiğini söyledi.
Bunun kısmen mezhepsel bir ayrışmadan beslendiğini, kısmen demokratikleşme duyarlılığı üzerinden bir araya gelen CHP tabanının ağırlıkta olduğu kitlelere yaslandığını dile getiren Ete, "Nihayetinde bu işin kıvamını, şiddetini belirleyen bu örgüt. İnsanların duyarlılıklarını yansıtmaya yönelik demokratik bir eylem ötesinde olduğu açık" dedi.