AK Parti Sözcüsü Çelik'ten kritik toplantı sonrası önemli açıklamalar
AK Parti Sözcüsü Çelik, "Avrupa demokrasisi, Türkiye'ye borçludur. Buna karşın Türkiye'ye yaptırım dili kullanmak tamamen akıl tutulmasıdır." dedi.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) ortak toplantısı devam ederken düzenlediği basın toplantısında, iç ve dış siyasete dair gündemlerin toplantıda ilgili birim başkanları tarafından değerlendirildiğini söyledi.
Güvenlik harekatları sırasında canlarını feda eden şehitlere rahmet dileyen Çelik, Türkiye'nin dünyanın en haklı ve en kararlı mücadelesini verdiğini, Türkiye'nin teröre karşı mücadelesinin de dünyanın en yüksek meşruiyete sahip mücadelesi olduğunu bildirdi.
Çelik, "Her türlü karanlık odakla rahatça işbirliği yapabilen, hepsi farklı odaklara bağlı ama Türkiye düşmanlığı söz konusu olduğu zaman çabucak birleşebilen aralarında ciddi geçişlilik olan terör örgütleriyle mücadele ediyoruz. DEAŞ'tan PKK'sına, PYD'sine kadar bir dizi terör örgütüyle bu mücadeleyi güçlü bir şekilde sürdürüyoruz ve bunların bölgemizde terör devletinin kurulması için kimler tarafından yönlendirildiğinin de farkındayız. Türkiye bu büyük mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdürmeye devam edecek." diye konuştu.
Kovid salgınıyla ilgili kritik bir dönemde olunduğunu ve vaka sayılarında ciddi bir yükseliş bulunduğunu hatırlatan Çelik, dünyanın içinden geçtiği türbülanstan Türkiye'nin de geçtiğini söyledi.
Tüm tedbirler açıklanmasına rağmen maske, mesafe ve temizlik konusunda zaman zaman zaafların ortaya çıktığını anlatan Çelik, bunun da salgınla mücadeleyi olumsuz etkilediğini ifade etti.
Sağlık çalışanlarının dünyaya örnek olacak bir mücadele verdiklerini dile getiren Çelik, "Bu derece insan sevgisiyle dolu, bu derece fedakar, bu derece vatansever sağlık çalışanları dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Hepsine müteşekkiriz, bütün bu gösterdikleri fedakarlıklar için sevgilerimizi, saygılarımızı sunuyoruz." diye konuştu.
Diyarbakır anneleriyle ilgili gündemi takip etmeyi sürdürdüklerini belirten Çelik, eylemin başladığı günden bugüne kadar 21 annenin evladına kavuştuğunu söyleyerek, "Anneler yalnız olduklarını düşünmesinler, bütün Türkiye'nin kalbi onlarla beraber atıyor." ifadelerini kullandı.
"AK Parti'nin herhangi bir borcu yoktur"
Çelik, bugün bazı yayın organlarında Kovid salgını sürecinin AK Parti'yi de vurduğunu, AK Parti'nin bazı il ve ilçe binalarının kiralarının ve AK Parti çalışanlarına ücretlerinin ödenmediğine ilişkin bir haberin yer aldığını hatırlattı.
Parti tüzüğü gereği alınan hazine yardımının yüzde 30'unu teşkilatlara gönderdiklerini söyleyen Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın teşkilatların ihtiyaçları konusunda son derece hassas olduğunu vurguladı.
Çelik, "Dolayısıyla sahada bu çalışmaları yürüten, Türkiye'nin demokrasi mücadelesine destek veren, Türkiye'nin reform mücadelesine, önümüzdeki dönemdeki hedeflerine ulaşma mücadelesine destek veren en büyük güç AK Parti açısından kendi teşkilatımızdır kuşkusuz. Dolayısıyla teşkilatımızın her bir ihtiyacının karşılanması bu mücadelenin başarıya ulaşması açısından da bir gerekliliktir. Normal zamanlarda yüzde 30 civarında hazine yardımından pay gönderdiğimiz teşkilatlarımıza Kovid zamanı yüzde 40 yardım gönderdik. Bu konuda AK Parti'nin bir problemi yoktur, herhangi bir borcu da yoktur." bilgisini paylaştı.
Hazineden 2021 yılında alınacak yardım geldiğinde yine teşkilatlarla paylaşılacağını söyleyen Çelik, "Ödenmemiş bir ilçe ve il binası kirasıyla ilgili bir durum söz konusu değildir, bize yansıyan bir durum söz konusu değildir. Hiçbir AK Parti'de çalışan kardeşimizin, arkadaşımızın maaşının ödenmemesi diye bir şey söz konusu değildir." dedi.
Bu konuda çok hassas olduklarını vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:
"Türkiye'nin en büyük hareketi olarak, Türkiye'nin en büyük siyasi partisi olarak kuşkusuz en büyük gücümüzün teşkilatlarımız olduğunu, en ücra yerdeki teşkilatımızla en merkezdeki teşkilatımız arasında bir fark olmaması gerektiğini bilerek hem MYK toplantımızda hem MKYK toplantımızda bunları değerlendirdiğimizi açık ve net bir şekilde söyleyebilirim."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Azerbaycan'a ziyaret gerçekleştireceğini hatırlatan Çelik, bu ziyaretin tarihi bir öneme sahip olduğunu söyledi.
Erdoğan'ın Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerini tebrik etmek üzere düzenlenecek geçit törenine de katılacağını belirten Çelik, "Cumhurbaşkanımızın Bakü'yü bu ziyareti, Azerbaycan Türkü kardeşlerimizle buluşmamız açısından, bu zaferden sonraki ilk buluşmamız olması açısından son derece önemli." dedi.
"Ortak merkezin oluşturulması ile ilgili çalışmalar sürdürülüyor"
Çelik, 9 Kasım 2020 tarihinde bir mutabakat imzalandığını ve bu mutabakat çerçevesinde Ermenistan birliklerinin Azeri topraklarından çekilmesi gerektiğini, bu çekilme sürecinin 1 Aralık'ta tamamlandığını ifade etti.
Gayrimeşru şekilde Ermenistan güçleri tarafından işgal edilmiş Azerbaycan topraklarının tekrar asıl sahibine döndüğüne işaret eden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Üçlü mutabakat uyarınca ateşkesi kontrol etmek üzere orada Türkiye ve Rusya tarafından bir ortak merkez oluşturulacak. Bu ortak merkezin oluşturulması ile ilgili çalışmalar sürdürülüyor. Türk Silahlı Kuvvetleri personeline ilişkin hazırlıklar tamamlandı. Silahlı kuvvetlerimiz her zaman olduğu gibi verilen emre ve talimatlara en kısa zamanda hazır olacak şekilde çalışmalarını tamamlamış bulunuyor, göreve hazırdır. Yakında bu ortak merkez de faaliyetine başlayacak. Türk Silahlı Kuvvetlerinin oradaki ateşkesi gözlemlemek üzere sürdüreceği faaliyet de son derece tarihi bir öneme sahiptir."
Ele geçirilen toprakların Azerbaycan toprağı olduğunu ve bunun Birleşmiş Milletler'e göre de böyle olduğunu vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Şimdi bu işgal altındaki topraklarda korsan bir Ermenistan, korsan bir Yukarı Karabağ Cumhuriyeti diye bir şey uydurarak orada bir temsil oluşturmaya çalışmış. Baştan aşağı gayrimeşru. Çünkü Yukarı Karabağ Cumhuriyeti denilen şey tamamen Azerbaycan topraklarındaki korsan bir yapı. Herhangi bir karşılığı da yok, herhangi bir hukuki meşruiyeti de yok, herhangi bir tarihsel karşılığı da yok. Ama şimdi tutuyor, Fransa Parlamentosu her iki kanadında da bu Yukarı Karabağ Cumhuriyeti'ni tanıyan bir karar alıyor. Tabii bu karar hukuki açıdan hükümsüzdür ama Fransa'daki devlet zihniyetini göstermesi bakımından, siyasi zihniyeti göstermesi bakımından manidardır. Üstelik Fransa Minsk Grubu içerisinde bir devlet, bu kararın alınmasıyla birlikte aslında Minsk Grubu içerisindeki tarafsızlığını da kaybetmiş oluyor. Yani Yukarı Karabağ Cumhuriyeti'ni tanımak demek oradaki işgale onay vermek demektir, oradaki korsanlığa onay vermek demektir, oradaki gayrimeşru yapılara onay vermek demektir. Bu zaten Ermenistan tarafından işgal edildiği net olan, Azerbaycan toprağı olduğu Birleşmiş Milletler tarafından kayda geçirilmiş olan Birleşmiş Milletler kararlarına da aykırı bir durumdur."
"Fransa'nın bu konularla hukuk temelinde ve makul bir siyaset temelinde yüzleşmesi gerekiyor"
Türkiye'nin Fransa ile çok eski bir devlet geleneği ile ilişkileri olduğuna işaret eden Çelik, "Çok eskiden beri müttefiklik ilişkilerimiz var fakat son zamanlarda dünya barışı, bölge barışı ile ilgili konularda uluslararası hukuka riayet etmeyle ilgili ihlaller konusunda en anormal ve en agresif davranışları maalesef Fransa'dan görüyoruz. Fransa'nın bu konularla hukuk temelinde ve makul bir siyaset temelinde yüzleşmesi gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Fransa'nın ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un şimdiye kadar Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan toprağı olduğuna dair bir açıklama yapmadığını belirten Ömer Çelik, şöyle devam etti:
"Ermenistan'ın buralardan çekilmesi gerektiği ile ilgili bir beyanını duymadık. Bu kadar zamandır Ermenistan'ın işgali altındayken evine dönemeyen, yani Azerilerin durumlarına dikkat çeken bir açıklamalarını duymadık. Tamamen dar bir çevreye şirin gözükme, diasporanın radikallerine şirin gözükme kaygısıyla yapılmış, bir davranış ortaya koyulmuş bir yaklaşım olarak değerlendiriyoruz.
Tabii burada Ermenistan tarafının da şunu değerlendirmesi gerekiyor. Esasında Fransa'da benzeri ülkelerin attığı bu adımlar, Ermenistan'daki Ermenilerin de faydasına olan adımlar değildir. Unutulmaması gerekiyor ki işte basiretsiz liderlerin sürüklediği maceralar, sonuçta böylesine büyük problemleri onların başına getirebiliyor. Fransa gibi ülkeler aslında Ermeni toplumunun rehin tutmaya çalışıyorlar. Kendi siyasetleri için bunun da çok dikkatli bir şekilde incelenmesi gerekiyor. Bu, bir sektöre dönmüş."
"Azerbaycan Türkleri zafere ulaşmıştır"
Diaspora ve Fransa'nın bir rehin politikası izlediğini bildiren Çelik, "Sonuçta Azerbaycanlı kardeşlerimiz zafere ulaşmıştır, Azerbaycan Ordusu, Azerbaycan Türkleri zafere ulaşmıştır, öz topraklarına kavuşmuşlardır, işgal sona ermiştir. Fransa'nın bundan sonra parlamento ile birlikte aldığı bu karar sembolik bile olsa tamamen hakkın yerine gelmesi, hukukun tahakkuk etmesi karşısında provokatif bir karardır." dedi.
Fransa'nın, Avrupa Birliği içerisinde de Türkiye karşıtlığının bayraktarlığını yürütmek gibi bir tavır içerisine girdiğini vurgulayan Ömer Çelik, şunları belirtti:
"Zaman zaman yabancı devletlerle yapılan görüşmelerde görüyorsunuz ki Macron'nun o devletler ile yürüttüğü diplomasinin tek bir temeli var. Türkiye'ye karşı o devletleri kışkırtmaya çalışıyor ya da 'Türkiye'ye karşı beraber hareket edelim.' diyor. Şimdi, bu takıntılı bir siyasettir. Dolayısıyla Fransa gibi köklü bir devlete, Fransız diplomasisinin yeteneklerine, Fransız diplomasisinin kabiliyetlerine de yakışmayan bir dar yaklaşımda hareket ediyorlar. Bu, son derece radikal bir yaklaşımdır. Bu radikal yaklaşımdan Fransa'nın vazgeçmesi, Türkiye ile makul zeminde, saygıya dayalı bir dil ile ilişki kurması gerekiyor.
Libya meselesine bakıyorsunuz, Fransızlar bazılarıyla, Macron başta olmak üzere görüşmeler yapıyorlar. Tek gündemleri Libya'da Türkiye karşıtı bir blok oluşturmak. Bakıyorsunuz, Suriye'de Suriye ile ilgili yürüttükleri diplomasinin hiçbir şekilde makul bir tarafı yok. Ne Suriye halkını düşünüyor, ne bölge insanını düşünüyor, tek bir temeli var; Türkiye'ye karşı bir blok oluşturmak. Aynı şekilde Doğu Akdeniz'de aynısını yapıyor. Oturduğu yerden gemilerin hareketlerini radarlarla gözleyebileceği halde provokatif bir yaklaşım ortaya koyarak orada bayrak göstermeye kalkıyor."
Sonuçta Fransız gemisinin bayrak göstermesinin bir balıkçı takasının Doğu Akdeniz'de gezmesinden bir farkı olmadığını belirten Çelik, "Ama bu böylesi kötü bir devlete yakışmıyor. Müttefiklik ilişkilerine zarar veriyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımız ve Türkiye ile ilgili takıntıdan Fransız diplomasisinin kurtulması gerekiyor." dedi.
"Yoğun bir biçimde Macron'nun eleştirildiğini görüyoruz"
Fransız diplomasisinin, akil insanlarının, kıymetli diplomatlarının, Fransa'nın bu yanlış dış siyasetini tekrar rayına sokma konusunda Fransa'nın yöneticilerine doğru bilgiler ve doğru telkinlerde bulunmaları gerektiğini ifade eden Ömer Çelik, şöyle konuştu:
"Fransa açısından Türkiye karşıtlığı doğru bir politika değil, beraber yapılacak işleri zedeleyen ve Fransa'yı giderek marjinal bir siyasete doğru sıkıştıran bir yaklaşım. Zaten bununla ilgili Fransızca dergilerde ve gazetelerde çıkan, bize ulaşan yorumlarda, analizlerde de yoğun bir biçimde Macron'nun eleştirildiğini görüyoruz. Fransa'yı dar bir siyasete mahkum ettiği, dış politikada ele aldığı her konuda iflas ettiği şeklinde.
Şimdi benzer bir konu maalesef Yunanistan tarafından gündeme getiriliyor. Yunanistan sürekli olarak masa kurmaktan, diplomasiyi çalıştırmaktan bahsediyor. Biz de 'Buyurun masayı kuralım, diplomasiyi çalıştıralım.' Ama tam Avrupa Birliği Zirvesi öncesi Türkiye'ye karşı, Dışişleri Bakanları başta olmak üzere son derece provokatif açıklamalar yapıyorlar. Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in bir açıklaması üzerine Avrupa Birliği kurumlarının ciddi bir şekilde düşünmesi lazım."
Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in, "Türkiye ile olan ikili sorunumuzu, Avrupa Birliği sorunu haline getirdik" dediğini aktaran Çelik, "Yani Yunanistan, Avrupa Birliği'ni peşine takmış Türkiye ile dengeli ilişkiler kurmak yerine maalesef dar vizyona dayanan sonuçsuz ilişkiler kurma konusunda Avrupa Birliği'ni yanlış siyasetlere sürüklüyor. Bakın Avrupa Birliği Zirvesi öncesi 20 Ekim'den itibaren Yunanistan 11 Navtex, 12 NOTAM ilan etti, Doğu Akdeniz'de 24 askeri faaliyet gerçekleştireceğini söyledi. Yani bizim sivil bir gemimizin orada gaz araştırması yapması provokasyon olarak nitelendiriliyor, 11 Navtex, 12 NOTAM ilan ediyor Yunanistan, üstelik 24 askeri faaliyet gerçekleştireceğini söylüyor. Bu Avrupa Birliği tarafından makul karşılanmamalıdır. Bu yanlış saldırganlık Yunanistan'ın Avrupa Birliği'ni peşine takıp sürüklediği bu siyaset, yanlış bir siyaset." ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin askeri konularda diyalog çağrılarına Yunanistan'dan olumlu yanıt alınamadığını belirten Çelik, Yunanistan'ın 9 Ekim'den beri çatışmanın önlenmesi amacıyla yapılması planlanan toplantıların hiçbirine katılmadığına işaret etti.
"Türkiye olmadan Avrupa'nın güvenliği olmaz"
Yunanistan'ın bu tutumuyla, "Türkiye, benim taleplerimle ilgili boş kağıda imza atsın. Ondan sonra ben buna diplomasi diyeyim, ben buna iyi niyetli yaklaşım diyeyim." demek istediğini söyleyen Çelik, şunları kaydetti:
"Böyle bir şey yok, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi gündemine sahip, bağımsızlığı olan, vakar sahibi bir devlettir. Müzakere masasına oturursa kazan-kazan temelinde Türk diplomatlarının kabiliyetlerini göstereceği siyasi irade Türkiye'de mevcuttur ama masaya oturmaktan kaçan ve sürekli şantaj siyaseti uygulayan Yunanistan tarafıdır. Dolayısıyla Yunanistan'a bir kere daha söylüyoruz; 'Komşuyuz, ve bu coğrafyada beraber yaşayacağız, bu coğrafyadan çok uzak kimselerden medet umarak Türkiye'ye herhangi bir dayatmada bulunmanız hiçbir şekilde sonuç almaz.' Başkalarından medet ummak yerine Türkiye ile sağlıklı bir ilişki geliştirdiğiniz zaman çözülemeyecek problem yoktur. İşbirliği ve diyalog bu sorunun çözümünün temelidir. Avrupa Birliği açısından ise en vahim konu belki Avrupa Birliği tarihinde en vahim konu, Avrupa Birliği kuruldu kurulalı en yanlış siyaset, Türkiye'ye karşı yaptırım dilinin kullanılmasıdır.
Bakın mülteci meselesi geldiği zaman Avrupalı liderler bir ay içerisinde 4 kere Türkiye'ye geldiler. Türkiye olmadan Avrupa'nın güvenliği olmaz. Sadece NATO'yu bir kenara bırakıyorum, etrafımızdaki tehditleri Türkiye'nin nasıl bertaraf ettiğini bir tarafa bırakıyorum, sadece mülteci meselesinde bile Türkiye bu kadar mülteciyi misafir ederek Avrupa demokrasilerini kurtarmıştır. Tabii ki Türkiye bunu Avrupa demokrasilerini kurtarmak için yapmıyor. Türkiye, vicdan temelinde ölümden kaçan mazlum insanları korumak için yapıyor ama Türkiye'nin yürüttüğü vicdan ve ahlak temelli bu siyasetin yan etkilerine baktığınızda 300-500 mülteci bile Avrupa'ya gittiğinde Avrupa aşırı sağcıları, faşistleri, ırkçıları bunu öyle bir istismar ettiler ki Avrupa'nın merkez sağ ve merkez sonu bunun karşısında direnemedi, hepsi zayıfladı.
Mülteci meselesi çıktıktan sonradır ki faşist partiler Avrupa'da pek çok ülkede ikinci parti haline geldiler. Hatta ilk defa İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Nazi bağlantılı kişilerin olduğu bir parti Alman parlamentosuna girmiştir. Hollanda'da Wilders'ın, Fransa'da Le Pen'in yükselişi Avrupa demokrasisi için büyük bir tehlikedir. Sadece 300-500 mülteci neticesinde bu faşistler, ırkçılar bunu istismar ederek ortaya koydular. Tabii ki Avrupa merkez siyasetçileri de çok zayıf bir tavır ortaya koyarak buna direnemediler."
"Türkiye'ye yaptırım dili kullanmak tamamen bir akıl tutulmasıdır"
Türkiye'nin, bu insani ve vicdani politika çerçevesinde ölümden kaçan mazlumlara kucak açmamış olsaydı, aynı Kavimler Göçü gibi Avrupa'nın jeopolitik haritasının alt üst olması gibi bir tablo ile karşı karşıya kalınacağına dikkati çeken Çelik, şunları söyledi:
"Avrupa reel politiği alt üst olacaktı. Avrupa demokrasileri tamamen çökecekti. Hatta şunu söyleyebilirim, bugünkü liderlerin çoğu iktidarda olamayacaklardı. Çünkü siyaset tamamen şekil değiştirmiş olacaktı. Aşırı sağcıların, ırkçıların Avrupa'da başbakan, cumhurbaşkanı olduğu bir tablo ortaya çıkacaktı. Dolayısıyla Avrupa demokrasisi, Türkiye'ye borçludur. Sadece güvenlik açısından değil, siyasi paradigma açısından da borçludur. Buna karşılık kalkıp da Türkiye'ye yaptırım dili kullanmak tamamen bir akıl tutulmasıdır."
"AB sağduyulu davranmalı"
AK Parti Sözcüsü Çelik, "Avrupa Birliği açısından ilk 5 mesele olarak hangi meseleleri sayarsanız, Türkiye olmadan Avrupa Birliği'nin bunu yönetmesi mümkün değil. AB sağduyulu davranmalı. Sağduyulu davranırken de Türkiye ile diplomatik mekanizmaları çalıştırmalı. Yapmaması gereken yaptırım dili kullanmak." dedi.
"Bir tek Yunanlılar Türkiye'nin muhalefet liderinin doğru söylediğini söylüyorlar"
Çelik: Kılıçdaroğlu'nun Türk gemisindeki hukuksuz aramaya ilişkin sözlerine ilişkin şunları söyledi:
"Yunanlılar manşet atıyor, bir tek Yunanlılar Türkiye'nin muhalefet liderinin doğru söylediğini söylüyorlar. Başkaları tarafından takdir görmüyor, bir tek orası tarafından takdir görüyor."
"Bu kurumsal suskunluktan bir an evvel vazgeçmeniz gerekiyor"
CHP'deki taciz iddialarına değinen Çelik,"'Alice harikalar diyarında' lafına verilecek en iyi cevap, partinizin içinden geçmekte olduğu bu alaca karanlık karşısındaki suskunluğunuzdur. Bu bir kabusa dönmüş. Dolayısıyla bu kurumsal suskunluktan bir an evvel vazgeçmeniz gerekiyor." diye konuştu.
"Cumhurbaşkanımız tarafından kamuoyuna açıklanacak"
AK Parti Sözcüsü Çelik, hukuk reformuna ilişkin, "Bu çalışmalar güçlü bir şekilde yapılacak, Cumhurbaşkanımıza sunulacak ve kendileri tarafından kamuoyuna açıklanacak." ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmaları konusuna değinen Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanımız açısından karşısında kimin aday olacağının bir önemi yok." şeklinde konuştu.
"Fabrika satılmamıştır, sadece işletme hakkı devredilmiştir"
Çelik, Tank palet fabrikasını satıldığı iddiası ile ilgili, "Bu net bir yalandır. Fabrika satılmamıştır, sadece işletme hakkı devredilmiştir. İşletme hakkı bittikten sonra mülkiyet Bakanlığa geçecektir." diye konuştu.