Babacan, 'Hukukun üstünlüğü baz alınmalı'
Babacan, güven ortamının sağlanması için hukukun önemli olduğunu belirterek 'Hukukun üstünlüğünü baz alan bir ülke görmek istiyoruz' dedi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) ev sahipliğinde düzenlenen 7. Türkiye Sektörel Ekonomi Şurası'nda yaptığı konuşmada, ekonomiyle ilgili yaptıklarının, yapacaklarının önümüzdeki dönemde önem kazanacağını söyledi. Bir ülkenin ekonomisinin olmazsa olmaz unsurlarının "siyasi istikrar ve güven ortamı" olduğunu vurgulayan Babacan, siyasi istikrarın son derece önemli olduğunu ifade etti. Güven ortamının oluşmasının zaman aldığını dile getiren Babacan, güvenin kazanılmasının basamak basamak, kaybının ise çok hızlı olduğunu anlattı. Babacan, şöyle konuştu:
"Yılların, 10 yılların emeği haftalarla, aylarla ifade edilen sürelerde yok olabiliyor. Ülkemizdeki güven ortamının kıymetini mutlaka bilmemiz ve güçlendirilmesiyle ilgili ne gerekiyorsa yapmamız gerekiyor. Güven deyince de en önemli unsur hukuk. Hukukun üstünlüğünü baz alan bir ülke görmek istiyoruz. 11 yıldır bunun için çaba gösteriyoruz ama eksiklerimizin olduğunu son 2-3 aydaki gelişmelerden izledik, gördük. Hukukun üstünlüğü deyince neyi anlayacağız? Buradaki referanslarımız Avrupa Konseyi ve AB'dir. Başka yerlerde aramayacağız. Bizim hukuk normları konusundaki referanslarımız başka uluslararası oluşumlarda, Afrika Birliği'nde, Shangay'da değil, AB ve Avrupa Konseyi'ndedir. Bizim bu evrensel hukuk normlarıyla hareket etmemiz, Anayasamızda gerekli düzenlemeleri yapmamız gerekiyor. Maalesef bu dönem yapamadık. Bizim iktidar partisi olarak Meclis'te aritmetiğimiz yeterli değil ama Meclis'te yapılan Uzlaştırma Komisyonu'nda sonuç alamadık." Anayasa'dan başlayarak tek tek bütün kanunların, tüm düzenlemelerin mutlaka bir hukuk devletine yaraşır hale gelmesi gerektiğini ifade eden Babacan, ekonomi açısından hukuki güvenliğin son derece önemli olduğu vurguladı. Babacan, şunları kaydetti: "Eğer güven ortamı diyorsak hukuki güvenliği tam olarak sağlamamız gerekiyor. Bu, kanunların açık olması, gri alanların mümkün olduğunca temizlenmesi, geriye doğru asla yürümemesi, edinilmiş hakların sonuna kadar korunması, kanunların sık sık değişmemesi anlamındadır. Yargı sisteminin hızlı, tutarlı, güvenilir çalışması... Yargının bağımsızlığı kuşkusuz önemli, ama tarafsız olması da çok önemli. Hele hele bağımsızlık alanını farklı amaç ve hedeflere yönelik kullanmak isteyenler olduğunda bunlar da mutlaka disipline edilmeli. Türkiye'nin gerçek anlamda bir hukuk devleti olması gerçekten güven ortamı ve gelişmiş ekonomi, birinci sınıf demokrasi açısından olmazsa olmaz bir husus." Hükümet olarak son 11 yıldır yapmış oldukları reformların, ülkede demokrasinin ilerlemesini sağladığını ve temel insan hakları ve özgürlükler konusunda uygulamaları iyileştirdiğini anlatan Babacan, şunları kaydetti:
"Bununla ilgili önümüzde uzun bir yapılacaklar listesi var. Önemli adımlar attık ama daha eksiklerimiz var. Bunun da farkındayız. En son ekim ayında Sayın Başbakanımızın açıkladığı demokratikleşme paketi, önemli bir adım daha oldu. Ama Sayın Başbakanımızın da söylediği gibi bu, ne ilk adım ne son adım. Bunu mutlaka yenileri izlemek zorunda. Bu nokta da AB normları son derece önemli. Her ülke kendini demokratik olarak tanımlayabilir ama bunu evrensel standartlarla mukayese edip kalite kontrolü yapmadan 'gerçek anlamda bir demokrasiyiz' dememiz kolay değil. İşte AB bize, bunu sağlıyor."
Ekonominin ilerleyişi açısından güvenin önemini de vurgulayan Babacan, güvenin kazanılması zor ancak kaybedilmesi çok kolay bir şey olduğuna işaret etti. Güven ortamının sağlanması için hukukun işlevine dikkati çeken Babacan, "Hukukun üstünlüğünü baz alan bir ülke görmek istiyoruz. 11 yıldır bunun için çaba gösteriyoruz ama eksiklerimizin olduğunu son 2-3 aydır yaşanan gelişmelerden de hep beraber izledik" dedi. Türkiye'nin, artık işleyen bir piyasa ekonomisine sahip bulunduğunu kaydeden Babacan, piyasa ekonomisinin kurallara da dayalı olmasının önemini dile getirdi.
Türkiye'nin 1. sınıf bir demokrasiye sahip olması açısından fırsat eşitliği ve şeffaflığın önemine dikkati çeken Babacan, "Şeffaflık deyince, yolsuzlukla mücadele bunun ayrılmaz bir parçası. Hiçbir yolsuzluğun üzerinin örtülmemesi ve buna müsamaha gösterilmemesi gerekiyor. Bu, hükümet olarak son derece önem verdiğimiz, hiçbir taviz vermeden önümüzdeki dönemde de uygulayacağımız bir husus" ifadesini kullandı. Gelişmekte olan ülkelerin geçen yılın mayıs ayından itibaren yeni bir döneme girdiğini belirten Babacan, söz konusu dönemde FED'in yeni bir politika duruşu sergileyerek olağanüstü likidite sağlama döneminin sona erdiği ve faiz artırımlarına başlayacağı mesajını verdiğini ifade etti.
Bu durumun etkilerinin cari açığı yüksek olan ekonomilerde daha fazla hissedildiğine dikkati çeken Babacan, "Gelecek 10 yıllık dönemde gelişmekte olan ülkeler açısından büyüme geçtiğimiz 10 yıla göre daha yavaş olacak. Artık Çin'de yüzde 9-10'luk büyüme oranları gerçekleşemeyecek. Belki yüzde 7-8'lik büyüme oranı olabilir, yüzde 7'nin altına düşürmemek içinde özel bir çaba var. Gelişmekte olan ülkelerin gelecek 10 yılın ortalama büyüme oranları gelişmiş ülkelerden daha fazla olacak. Küresel ekonomilerin yine temel dinamosunu, lokomotifini gelişmekte olan ülkeler oluşturacak" diye konuştu.
Babacan, "Türkiye'de kredi hacmi tabii ki artsın ama ölçülü artsın, bu artış ağırlıklı olarak reel sektör yatırımlarıyla, üretimle ve ihracatla olsun. KOBİ kredileri artıyorsa problem yok, artsın. Üretimle, yatırımla ilgili artıyorsa sorun yok, artsın. Sanayicimize krediler artıyorsa bunun önü açık. Ama öte yandan tüketici kredilerine dikkat etmemiz gerekiyor. Türkiye'de Tüketici Güven Endeksleri çok yüksek. Halkımız geleceğine güveniyor. Bankalarda geleceğe güvendiği için kredi verme konusunda bir arzuya sahip ama kazanmadan harcamak, tüketmek hem hanehalkı için hem de ekonomimizin bütünü için son derece büyük riskleri beraberinde getirebiliyor. Üretmeden tüketmek ülkeleri felakete götürebilir" diye konuştu.