Bostancı, 'Paralel yapı Türkiye'ye karşı kullanılabilecek son kozdu'
AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı, TGRT Haber ekranlarında yayınlanan ‘Neler Oluyor’ programına konuk oldu.
AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı, “Yeni Çağ’a doğru Avrupa'nın sömürgeleştirme sistemi teşekkül ederken, önce ordular gidip orayı fethediyorlardı, sonra tüccarlar gidiyor orada sermaye aktarıyorlar, sonra da din adamları gidiyorlar bu insanları Hristiyanlığa çevirmeye çalışıyorlardı. Tabi, cemaatin orduları yok ama ordu yerine okulları var” dedi.
AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı, TGRT Haber ekranlarında yayınlanan ‘Neler Oluyor’ programına konuk oldu. Bostancı, TGRT Haber ve İhlas Haber Ajansı Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’ın sunduğu programda gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Programda ‘çözüm süreci’ne ilişkin açıklamalarda bulunan Bostancı, Türkiye’nin çözüm sürecinden sonra kendi reşitliğini ispat edeceğini, bölgede kudretli bir ülke olduğunu kanıtlayacağını belirtti
Halkın çözüm sürecinin arkasında durduğuna dikkat çeken Bostancı, “Herkes ‘milli birlik’ diyor ama sürekli farklı şekilde telaffuz ediliyor. Milli birlik, sürekli bu lafı söyleyerek olmaz. Yapmış olduğun konuşmalar, eğer bu ülkenin her yerinde insanlar tarafından coşkuyla en azından makul karşılanıyorsa, işte bu konuşma milli birliği sağlar. Ama sen salonda konuşuyorsun, herkes ayağa kalkıyor alkışlıyor; başka bir salonda aynı konuşmayı yapmak istiyorsun seni konuşturmuyorlar, yuhalıyorlar. Bu dil, milli birliği sağlamaz. Mesele, hamaset yapmak, bağırıp çağırmak değil, mesele meydan okuyucu bir dille konuşmak değil, aksine herkese dokunan, herkesi kuşatan, zarif, bütün yaraları iyileştirmeye yönelik ve herkesin kaderini ortaklaştıran bir dille konuşabiliyor muyuz? İşte milli birliğin adresi, retoriği budur” ifadelerini kullandı
Türkiye’de geçmişte de dış destekli bir takım algı operasyonlarının yapıldığının altını çizen Bostancı, “Paralel yapıyı tartışırken, iki şeyi birbirinden ayırmak lazım. Birincisi tabanda, Anadolu’da çok temiz insanlar var. Hakikaten Allah yolunda hizmet etmek isteyen insanlar var. Bu çevre, özellikle 2 yıldır bir algı operasyonuyla, paralel yapı dediğimiz operasyonların mühendisliğini teşkil eden çevrenin planı mahiyetinde eklemlendi.
Belli ölçüde aynı çizgide, aynı politikalarda hareket kabiliyeti kazandırılmaya çalışıldı, sosyal medya kullanıldı. Ama bu süreçte o temiz insanların bir kısmı da ayrıldı. Yani, ‘biz bu işi yanlış biliyormuşuz’ dediler, okullardan çocuklarını aldılar, daha mesafeli durdular. Bu tip yapıları ikiye ayırmak gerekiyor. Bir; bu tür işler için muhtemelen dışarıdaki bir takım güçlerle ilişkileri olan bir çevre, bir de bu tür işlere pek inanmayan, ‘böyle şeyler olmaz’ diyen, meseleyi bir tür hukuk, yargı, hırsızlık, uğursuzluk olarak gören, bunun üzerinden bu operatif çevreye eklemlenen tabandaki bir kesim” diye konuştu.
“PARALEL YAPI TÜRKİYE’YE KARŞI KULLANILABİLECEK SON KOZDU”
Bostancı, dış güçlerin Türkiye’nin ilerlemesini çeşitli yöntemler kullanarak yavaşlattığını ve 2002 yılından beri AK Parti hükümetlerine birçok oyun oynandığını savundu. Paralel yapının dış güçlerin Türkiye’ye karşı kullandığı son koz olduğunu belirten Bostancı, “Paralel yapı, Türkiye’ye yönelik operasyonlarda kullanılabilecek en son kozdu. Dikkat ederseniz AK Parti 2002’den beri iktidarda, Türkiye çok fuleli adımlarla ilerledi.
Öteden beri ülkelere çeşitli roller biçerler, Türkiye’yi de Orta Doğu’daki iki buçuk devletten biri olarak görürler. Türkiye, iki buçuk devletten birisi olarak da ne çok güçlü olsun ne de çok zayıf olsun isterler. Belli bir yerde dursun isterler. Bu da nasıl mümkün olabilir; reşitliğini ispat eden, fuleli adımlarla ilerleyen bir Türkiye’nin kontrolden çıkmaması için zaman zaman bir takım operasyonlara açık olması lazım. 2002’den bu yana AK Parti’ye yönelik olarak Türkiye’yi hızla kalkındıran, insanların kendine güvenmesini sağlayan, halkın iradesini siyasete taşıyan bu güçlü iktidara karşı çok çeşitli işler yapıldı” şeklinde konuştu.
“ALAN GENİŞLEDİKÇE DÜNYEVİ İKTİDARDAN DAHA ÇOK PAY ALMAK İSTEDİLER”
Siyaset bilimci, iletişim bilimci, halkla ilişkiler uzmanı ve sosyolog olan Bostancı, paralel yapıyı sosyolojik açıdan da değerlendirdi. Başlangıçta dini bir cemaat olarak kurulan grubun sonradan ekonomik ve siyasi işlere el atmasıyla paralel bir yapıya dönüştüğünü ifade eden Bostancı, “Paralel yapının da içinde kendisine nema bulduğu, içinde masum insanların da bulunduğu cemaat dediğimiz yapı, başlangıçta bu tür niyetlere sahip değildi.
Nurculuk üzerine bir mecrada ‘kişisel imanı kurtaralım’ ve aynı zamanda ‘okur yazar kadrolar yetiştirelim’ derdindeydiler. Özellikle de vesayetçi yapıların Müslümanlar üzerinde oluşturduğu zulme mani olmak için de ‘iyi yetiştirilmiş çocuklarımızı buralara gönderelim’ diyorlardı. Bunlar insanlara sevimli geldi. Bu tür hareketler gelişip büyüdükçe ekonomik politikle daha çok ilişkide olurlar, aynı zamanda uluslararası ayakları oluşur, aynı zamanda bürokrasiyle de ilişki kurarlar, ülke içerisinde bağları olur. Bütün bunlar alan genişledikçe dünyevi iktidardan daha çok pay almak isterler, ekonomik elitten daha fazla pay isterler, uluslararası ortakların senden bir takım taleplerde bulunur. Ve bu çerçevede sen kendine gitgide daha fazla siyasi roller atfetmeye başlarsın” değerlendirmesinde bulundu.
“CEMAATİN ORDULARI YOK AMA OKULLARI VAR”
Paralel yapının yöntemlerini Yeni Çağ’da Avrupalıların fethettikleri yerleri sömürgeleştirme yöntemlerine benzeten Bostancı, “Cemaatin yurt dışında 168 okulu var. Ben de bir kısmını gördüm. Doğrusu o baktığımız dönemlerde de daha çok sivil bir hareket olarak değerlendirdik. Fakat bu okullar şöyle bir rol oynadı; Yeni Çağ’a doğru Avrupa'nın sömürgeleştirme sistemi teşekkül ederken, önce ordular gidip orayı fethediyorlardı, sonra tüccarlar gidiyor orada sermaye aktarıyorlar, sonra da din adamları gidiyorlar bu insanları Hristiyanlığa çevirmeye çalışıyorlardı. Yani orduların, tüccarların ve din adamlarının kol kola yönettiği bir operasyon. Tabi cemaatin orduları yok ama ordu yerine okulları var” diye konuştu.
“PARAYLA BU KADAR İÇ İÇE OLURSANIZ, SİYASETİN DE İÇERİSİNDE OLURSUNUZ”
“Rahmetli Özal ile birlikte Türkiye önemli bir değişim yaşadı” diyen Bostancı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Özal, Anadolu'daki insanlara dedi ki; ‘Yurt dışına gidin orada para kazanın.’ Esnaf ve tüccar tayfası yurt dışına çıkıp orada ekmeğini aramaya başladılar. Tam da bu süreçte cemaat, okullar marifetiyle bu iş adamlarına mihmandarlık etmeye başladı. Bence okulların asli görevleri, uluslararası pazarlarda iş adamlarıyla onların iş gördükleri ülkelerdeki bürokratik ve siyasi elitler arasındaki bağı kurmak. Bir taraftan iş adamlarının önü açılırken, diğer taraftan da iş adamlarıyla cemaat derin ilişkiler kurdu.
Yurt dışında 168 tane okul açıldı. İktisadi bir zeminde başarılı okulları nasıl açarsın? Bu başarılı okulları rekabetçi bir şekilde iyi kadrolarla kurarsın. Normal şekilde iyi kadroları orada istihdam etmek için çok fazla para harcaman lazım. O paranın yerine ‘Sizler Allah yolunda hizmet ediyorsunuz’ dediler. İyi okullardan başarılı öğrencileri aldılar ve onlar kutlu bir davanın neferi olarak, çok cüzi miktarlarda para karşılığında o okullarda görevlendirildi.
Eğer yurt dışında 168 tane okul açıyor ve bilmem ne kadar ülkeyle bağlantı kuruyorsan bu seni kaçınılmaz olarak uluslararası politika söyleyen bir yapıya dönüştürür. Uluslararası politika da başka ülkelerin çıkarlarıyla senin çıkarlarını dengelediğin yeni bir politika demektir. Yani, Türkiye’nin ulusal politikasıyla açısı farklı olan, uluslararası dengeleri hesap eden, kendisini yeni bir aktör olarak gören bir yapı söz konusu. Nitekim Mavi Marmara’da İsrail’den izin meselesi buradan çıkıyor. Siz bu kadar ekonomiyle iç içe olursanız, otomatik olarak dünyevi iktidarın da içerisinde olursunuz. Parayla bu kadar iç içe olursanız, siyasetin de içerisinde olursunuz.”