Tgrt Haber

'Devletin okulları bize yeter diyerek tavrınızı koyun'

28 Aralık 2013 06:53
'Devletin okulları bize yeter diyerek tavrınızı koyun'

Erdoğan, İstanbul'da kendisini karşılayan on binlerce kişiye seslenerek, "Bu olaylar dershaneler sürecinin devamıdır, 'devletin okulları bize yeter diyerek tavrınızı koyun' dedi.

Sakarya programının ardından İstanbul'a gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk Havalimanı'nda kendisini bekleyen ve "Dik dur eğilme, bu millet seninle" şeklinde slogan atan coşkulu kalabalığa seçim otobüsü üzerinden seslendi. "Vur vur inlesin, cemaat dinlesin" şeklinde slogan atılması üzerine Erdoğan, "Katiyen. Biz bir şeye bakacağız. Her şeyden önce bir meşrebi, bir mizacı, bir oluşumu istismar edenlere sözümüz var. Asla oraya gönül verenlere bizim sözümüz olamaz" diyerek, bu sloganın atılmamasını istedi. Kalabalık, "Tayyip'e uzanan eller kırılsın" şeklinde slogan atarak karşılık verdi.
Başbakan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye, farklı bir dönemi yaşıyor. Türkiye, bir değişimi dönüşümü yaşıyor. 10 yıldır, 11 yıldır bizden böyle bir sıçramayı beklemeyenler, bizim böyle bir noktaya geleceğimizi tahmin etmeyenler, oyunları bozulunca maalesef çok farklı yöntemlere başvurdular. Çünkü, bu olay ulusal bazda bir olay değildir. Bu olayın uluslararası boyutu vardır ama ulusal bazda da ne yazık ki bu işin taşeronları vardır. Biz isterdik ki, aynı istikamete yönelen insanlar, aynı istikamete doğrulan insanlar birbirini vurmasın. Biz el ele vermeye mecburuz. Biz omuz omuza vermeye mecburuz. Zira biz neyin kavgasını yapıyoruz? Bizim tek mücadelemiz var. Nedir o mücadele? Önce insan, sonra devlet. Biz bunu başardık. Devleti önceleyen değil, insanı önceleyen bir anlayışı getirdik. Hamdolsun, şu anda bu zihniyete gönül veren İstanbul, bambaşka bir aşkla, bir heyecanla, hamdolsun burada bir olağanüstü buluşmayı gerçekleştirdi. Ben sizlere çok teşekkür ediyorum." Yola çıkarken, "Biz bu millete efendi olmaya değil, bu millete hizmetkar olmaya geldik" dediklerini vurgulayan Erdoğan, İstanbul merkezli operasyona değinerek, "Dikkat edin adını ne koydular? Yolsuzluk operasyonu koydular. Kardeşlerim, bunun adını yolsuzluk operasyonu koyanlar yolsuzluğun içinde olanların ta kendileridir. Bunu yaşayan birisiyim ben. Zira geçmişte nelerin olduğunu, nelerin bittiğini bilenlerden bir tanesiyim. Biz damdan düşerek geldik, atamayla gelmedik. Millet burada" dedi.
Egemenliğin yargıda olmadığını, bu konuya Sakarya'da da değindiğini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Egemenlik milletindir, milletin. Fakat egemenliği milletin elinden alıp, 'Egemenlik yetkisini kullanma bana aittir' diyen yargı bunun hesabını o da vermelidir. Şimdi soruyorum, bu millete gönül veren, bu millete hizmetkar olan insanlar Allah aşkına kalkıp derme çatma, akla hayale gelmez şeylerle hazırlanmış dosyalar neticesinde kalkıp da eğer tutuklanıyorsa, onları mahkum etme hazırlığı yapılıyorsa, burada bir bit yeniği var. Şimdi ne diyorlar? 'Konuşmayacaksın'. Silivri'nin kapısına gidenlere bu lafı söyleyemiyorsunuz. Dün İstanbul Başsavcısı'nın yaptığı açıklama çok manidardır. Aslında İstanbul Başsavcısı adeta suçüstü yapmıştır. Nedir bu suçüstü? Kendisinden dosyaları istiyor, gizlilik kararı olan dosyaları bu zat, bu adam göndermediği gibi basına sızdırıyor. Evet bakıyorsunuz, medya, yani eski Pravda'lar. Bu medyanın da hangi odaklı olduğunu biliyoruz. Bunları sizler de biliyorsunuz. Bunların içinde yandaş medya da var, sermayeyle birlikte odaklanan medya da var. Şu anda isim vermeyeceğim ama vakti saati geldiğinde o isimleri de açıklayacağım." Bu iktidarın bugüne kadar tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemediğini, yedirtmediğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu: "Eğer bu iktidar yolsuzlukların iktidarı olmuş olsaydı, milli geliri 230 milyar dolardan alıp, kalkıp da 800 milyar dolara çıkarabilir miydi? Bu iktidar yolsuzlukların iktidarı olmuş olsaydı, IMF'ye olan 23,5 milyar doları sıfırlamak suretiyle bugünlere gelebilir miydi? Bu iktidar yolsuzlukların iktidarı olsaydı, kalkıp da Merkez Bankası gibi milli bankamızı 27,5 milyar dolar döviz rezerviyle alıp, 136 milyar dolara çıkarabilir miydi? Eğer bu iktidar kalkıp yolsuzlukların içinde olsaydı, devletin milli gelire oranı borçlanmada yüzde 73 iken, bunu yüzde 36'ya düşürebilir miydi? Cumhuriyet tarihinde 79 senede bu ülkede 6 bin kilometre yol yapıldı, biz bunun üzerinde 10 senede, 11 senede 17 bin kilometre yol yaptık. Bu iktidar eğer yolsuzlukların iktidarı olmuş olsaydı, kardeşlerim soruyorum sizlere Allah aşkına 26 havalimanı ile aldık, 52 havalimanını nasıl inşa ederdiniz? Şu anda İstanbul-Eskişehir, Eskişehir-Ankara, Ankara-Konya, öbür tarafta Konya-Eskişehir bütün bu yüksek hızlı tren yapılabilir miydi? Milli eğitimde olanlar, yapılan derslikler, 205 bin derslik yaptık, neredeyse Cumhuriyet tarihindeki derslikler kadar. Yolsuzlukların iktidarı bunu yapabilir miydi? Bütün yavrularımıza on yıldır ücretsiz kitap dağıtıyoruz. Bunları dağıtabilir miydik? Peki ya bizden önceki iktidarlar acaba bunları neden yapamadı? Biz nasıl yaptık?"
Başbakan Erdoğan, "Minareyi çalan kılıfını hazırlar" atasözünü hatırlatarak, şöyle devam etti: "Bunlar şu anda çaldıkları veya çalmak istedikleri minarenin kılıfını hazırladılar, hazırlıyorlar. Onunla vurmak istiyorlar. Bunlarda her yol meşru. Bunlar ailelerin mahremine girecek kadar haysiyetsiz. Şu anda ana muhalefetin başındaki zat, genel müdür, yolsuzluklardan filan bahsediyor. Ey genel müdür, eğer yolsuzluk arıyorsan, o sende. Sen SGK'nın genel müdürüyken yaptığın yolsuzluklar ortada, Rahşan affı ile işi yırttın. Ayrıca sayın Baykal'ı sen bir kasetle götürdün. Eğer o kaset olmamış olsaydı, şu anda sen CHP'nin başında olmayacaktın. Bitmedi, bitmedi. Sayın Baykal'ın yanındayken, sen CHP'nin ihraç ettiği bir kişiyi, kim olduğunu biliyorsunuz, söylememe gerek var mı, kalkıyordun, orada raflardan, onun yolsuzluk klasörü önünde boy boy resimler veriyordun. Hatırlıyorsunuz değil mi o fotoğrafları... Ne oldu sana ki, bu kadar dürüst adamsın, o yolsuzluk klasörleri önünde poz veren sen, şimdi ne oldu da onu temize çıkarmak suretiyle İstanbul'a aday yapıyorsun? Utanmadan, sıkılmadan da diyor ki 'Parlamentonun içinde bakan mı bulamadın da müsteşarını yapıyorsun' diyor. Yasalarda illa parlamento içinden bakan yapılır diye kayıt mı var? Sen yasayı da bilmiyorsun, önce bu yasaları öğren. Burada yetki bellidir; bir başbakan parlamento içinden de yapar, parlamento dışından da yapar. Önemli olan burada olan ehliyet, liyakat noktasında, hesabını yapar, kiminle bu işi daha iyi yürütebilir, götürebilir, onu da sayın Cumhurbaşkanı'na takdim eder, sayın Cumhurbaşkanı onuyorsa mesele biter. Olay budur, ama bunu bilmeyecek kadar da maalesef zavallı. Ama bu işte maalesef yolsuzlukları sebebiyle partisinden kovduğu adamı tekrar içeri alabilecek kadar karnı geniş."
Başbakan Erdoğan, birilerinin konuştuğu gibi konuşmayacaklarını, yumuşak dille konuşacaklarını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Biz beddualarla konuşmayacağız. Bir Müslüman bir Müslümana beddua edemez. Müslüman o kimsedir ki, diğer Müslümanlar onun elinden ve dilinden emindir, salimdir. Dolayısıyla biz bu tuzaklara da gelmeyeceğiz. Bedduaya lanet, duaya evet. Duaya davet. Gezi'de ülkeye çok şey kaybettirdiler. Şimdi de bununla ülkeye çok şey kaybettiriyorlar. Faizin oynaması ortada, döviz kurları ortada, borsa ortada. Bunun hesabını nasıl verecekler bunlar. Bu oyunu, bu tezgahı kuranlar, bunun hesabını nasıl verecekler. Konuşmadık, konuşmadık, konuşmadık... Dershaneler diye bir olay tutturdular. Onunla başladılar, işi buraya getirdiler. Şu olaylar tamamıyla dershane sürecinin bir devamıdır. Bunu bilesiniz. Ben de şu anda bütün AK Parti davasına gönül vermiş kardeşlerimize söylüyorum. Siz de gelin 'devletin okulları bize yeter, biz başka bir şey istemiyoruz' deyin. Tavrınızı koyun. Çünkü biz bu yola çok başka türlü düşüncelerle çıktık. 'Niyet hayr, akıbet hayr' dedik, böyle yürüdük. İnşallah bu hizmetkarlığımız devam edecek. Hanım kardeşlerimiz, gençler kapı kapı dolaşmalı. Kucaklayıcı olacağız, inşallah kolaylaştırıcı olacağız, zorlaştırıcı olmayacağız. Yumuşak dille gideceğiz. İstanbul büyükşehir olarak, ilçeleriyle çok daha güçlü çıkmaya var mıyız?" Kabinede 10 kişinin değiştiğini, yeni kabineyle bir sürece girdiklerini belirten Erdoğan, şu ana kadar kendileriyle görev yapan eski arkadaşlarına teşekkür etti. "Bunlar ne derse desin ben hiçbirine katılmıyorum, kabul etmiyorum" diyen Erdoğan, "Bu dava içinde emekleri var. Beraber yürüdük, beraber buraya kadar geldik. Bugüne kadar bizimle bu yola çıkıp da, kusura bakmasınlar, yolculuk esnasında bize ihanet edenlere de hala 'beraber yürüyelim' demeyiz. Onları da kapının kenarına koyarız. Çünkü millet partinize ihanet edin diye oylarını vermedi. Partinin bir disiplini vardır, çalışması vardır. Bakanlıktan ayrılana kadar her şey cici, güzel, bakanlıktan alındıktan sonra 'ben filanca bakanı beğenmedim' diyor. Senin böyle bir yetkin mi var? Önce haddini bil. Kardeşlerim hiç önemli değil. Şimdi biz kararlılığımızı ortaya koyalım" şeklinde konuştu. Erdoğan, evinin bulunduğu Kısıklı'da, kendisini bekleyen kalabalığa da seçim otobüsü üzerinden seslendi.
Çağlayan'daki İstanbul Adet Sarayı'nda yaşanan gelişmelere değinen Erdoğan, şöyle devam etti: "Şu anda ellerine geçirmiş oldukları veya onlara verdiğimiz fırsatı, maalesef hukuk içinde değil, hukuk dışı yollarla kullananlar da bunun hesabını vermelidir. İşte Anayasa 138 ortada. Adli kolluklarla ilgili atılan bir adım oldu. Anayasa'nın 138. maddesini Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu ihlal etmiştir. Ne yapmıştır? Danıştay'da yargı süreci devam ederken açıklamalarda bulunmak suretiyle, orayı baskı altına almıştır. Siyasetçi bir açıklama yaptığı zaman rahatsız olan yargı, acaba bu açıklama nedeniyle nasıl bir tavır ortaya koyacağını da göreceğiz. Aynı şekilde bir savcı kalkıyor, malum medyayı yanına alarak, orada kendilerine servisler yapılıyor, o servisi alıp, ondan sonra kendilerine tavır koyunca da bu defa farklı bir havanın içine giriyor. Dün Başsavcı, 'Bana dosyaları getirin' dediler. Başsavcı'yı aldatma yoluna gitti. Başsavcı vekilini aldatma yoluna gitti. Onlara dosyayı vermiyor ve kalkıyor -ardından da yaptığı işe bakın- aynı adam, bu defa da 'Benim elimden yetkilerim alındı, dosyalarım alındı' diyor. Bir başsavcı verdiği yetkiyi almasını da bilir. Sen görevini dürüst yapmazsan senin elinden bu yetkiyi de alır. Ardından ne yapıyor? Bir savcı, İstanbul Adalet Sarayı'nın kapısına çıkıp, orada medya mensuplarına, bizim üniversite yıllarında marjinal örgütlerin yaptığı gibi -oralarda bildiri dağıtırlardı biliyorsunuz- bildiri dağıtıyor. Hale bak, hale. Ne hallere geldik? Bir savcı kalkıp da bildiri dağıtır mı? Basın bildirisi dağıtır mı? Kardeşlerim; burası Türkiye. İleri demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere her geçen gün daha iyi derecede kavuşmanın mücadelesini veren Türkiye. Burası kusura bakmasınlar bir muz cumhuriyeti değil. Dolayısıyla ben burada, bir şeyi daha merak ediyorum? Acaba Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu, bu savcı hakkında ne yapacak? Şimdi ben bununla suç duyurusu yapıyorum. Hem bu ülkenin bir vatandaşı olarak, milletin vekili olarak, başbakan olarak suç duyurusu yapıyorum." Erdoğan, "Mücahit Erdoğan" şeklindeki sloganlar üzerine de "Mücahitlik nere, biz nere. Hiç karıştırmayın onu" dedi. Beddua kavramını lanetlediklerini vurgulayan Erdoğan, "duaya da davet" dediklerini dile getirdi.
Yerel seçimlere 90 gün kaldığını ifade eden Erdoğan, 90 gün kapı kapı dolaşacaklarını söyledi. Erdoğan'ın "Buna var mıyız?" sözlerine vatandaşlar, "Evet" şeklinde karşılık verdi. Asla ürkütücü ve korkutucu olmayacaklarını, tam aksine kucaklayıcı olacaklarını, zorlaştırmacaklarını, kolaylaştıracaklarını belirten Erdoğan, yaptıklarını anlatacaklarını söyledi. Erdoğan, "Hep beraber 30 Mart'ı yeni Türkiye için bir milat olarak ilan etmeye var mıyız?" sözlerine de vatandaşlar, "Varız" dedi. Vatandaşların herşeyin farkında olduğunu, Türkiye'de eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaşımda, enerjide, gıdada, tarımda ve uluslararası diplomaside neler yapıldığını bu harekete gönül verenlerin bildiğini dile getiren Erdoğan, bunların anlatılmasını istedi.
Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Gezi olaylarında bir girişimde bulundular, ancak başarılı olmadı. 17 Aralık'ta bir başka girişimde bulundular. Gezi olayları ile 17 Aralık'taki olayların ortak yanları var. Ortak yanları, AK Parti iktidarını çökertmek. Ama başaramayacaklar. Çünkü, iki seçenek var. Ya millet, ya zillet. İnşallah millet kazanacak, millet. Zilleti isteyenler yine kaybolacak. Ben bize güveniyorum, inanıyorum. 90 gün gece gündüz demeden mesai yapacağız. Bu can bu tende olduğu sürece, 'Şu kapıyı çalmadım' demeyeceğiz. Yarın 'Şu kapıyı niye çalmadım' demememiz lazım. Her kapıya gideceğiz. İnşallah Üsküdar, aynı şekilde AK Parti iktidarıyla yoluna devam edecek. İstanbul AK Parti iktidarıyla yoluna devam edecek." Kendilerini yolsuzlukla itham edenlere ve başta ana muhalefetin genel müdürüne seslendiğini ifade eden Erdoğan, katılımcıların "Yuh" sesleri üzerine, "Kardeşlerim. Yuh demeyin, o bile onlar için bir taltiftir" dedi.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "SGK'nın genel müdürüydü. Orayı batırdı. İlaçları alamadığımız günler, hastanelerin sefalet içinde olduğu günler. Yolsuzluklar ayyuka çıktı. Rahşan Ecevit affıyla kurtuldu. Genel başkan olamazdı. Sayın Baykal'la ilgili bir kaset, kasetle beraber kaset genel başkanıdır. Kasetle oraya geldi. Şimdi de dolaşan kasetler var ya, dinlemeler var ya. Aynı örgüt. Genel müdür işte oraya böyle geldi. Yolsuzluk sebebiyle partilerinden kovdukları şahsı, onun yolsuzluk klasörleri önünde poz veren bu genel müdür, şimdi de onu İstanbul'a belediye başkan adayı yapıyor. Bu ne perhiz, ne lahana turşusu. Bana da akıl veriyor. 'Parlamentoda hiç mi milletvekiliniz kalmadı da, müsteşarınızı İçişleri Bakanı yaptınız." Başbakan Erdoğan, kimin bakan yapılabileceğinin yasalarda belli olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: "Bunun için orada ana muhalefetin genel başkanından müsaade almak gibi bir kayıt yok. İki, illa parlamentonun içinden olacak diye de bir kayıt yok. Yürütmede, iktidar partisinin genel başkanı kalkar istediği gibi içeriden, dışarıdan bakanı belirler, bakan adayını Cumhurbaşkanı'na teklif eder, Cumhurbaşkanı'nın onayıyla da kabine oluşur. Olay budur. Ben tabii halkıma söz verdim. Dedim ki bir daha ana muhalefetin ve yavru muhalefetin genel başkanlarının adını ağzıma almayacağım. Onun için dikkat ederseniz, bunların isimlerini ağzıma almıyorum. Anlıyorsunuz... Dolayısıyla da inandığım, güvendiğim arkadaşlarımla o arkadaşımızı yeni kabinede görevlendirdik. Bugüne kadar hizmeti geçen diğer arkadaşlarıma da huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Allah razı olsun, onlar da ellerinden geleni yaptılar. Şimdi yeni bir sürece girdik, bu süreç içerisinde inşallah arkadaşlarımızla yola devam edeceğiz." Erdoğan, "Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda, şimdi dinlediğim tüm şarkılarda, bize her şey sizi hatırlatıyor, bize her şey Üsküdar'ı hatırlatıyor, bize her şey İstanbul'u hatırlatıyor, bize her şey Türkiye'yi hatırlatıyor" dizelerini vatandaşlarla beraber söyledi. Başbakan Erdoğan'ın konuşmasının sonunda, sunucu Orhan Karakurt tarafından Ömer Hayyam'ın "Karanlık aydınlıktan, yalan doğrudan kaçar/Güneş yalnız da olsa etrafa ışık saçar/Üzülme doğruların kaderidir yalnızlık/Kargalar sürüyle kartallar yalnız uçar" dizeleri okundu.  
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, otobüs üzerinden eşi Emine Erdoğan ile birlikte vatandaşlara kırmızı karanfil attıktan sonra AK Parti'nin önceki seçimlerde kullandığı seçim şarkısı eşliğinde alandan ayrılarak, ikametine geçti.

300
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...