İslami literatürde “huşu”, Allah korkusu ve saygısı içinde, son derece derin bir tevazu ve gönül rikkati (inceliği) hâlini ifade eder. Bu kelime, özellikle namaz ibadetinde kalbin uyanık ve bedendeki uzuvların son derece saygılı, itaatkâr (tevazu ve edep içinde) bulunmasını anlatmak için kullanılır. Huşu nedir, huşu ne demek sorularına cevap olarak; kişi ibadet halindeyken, Allah’ın yüceliğini ve kendi kulluğunu derin bir saygıyla idrak etmesi, tüm benliğiyle ona yönelmesi şeklinde açıklanabilir.
Kavram olarak “huşu,” Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde müminin kalbinde bulunması gereken önemli bir nitelik olarak zikredilir. Özellikle “(Namazlarını huşû ile kılan müminler, muhakkak felah buldu.) [Müminun 1, 2]” mealindeki âyet, namaz içindeki duygusal hâlimizin, dikkat ve derinliğimizin önemini vurgular. İmam-ı Rabbânî hazretleri de huşuya çokça değinerek, namazın sadece bedensel hareketlerden ibaret olmadığını, kalbin ve duyguların da Allah korkusuyla dolması gerektiğini bildirir. “Huşu” veya “huşû” kavramı, ibadetlerde gösterilen en üst düzey saygı ve iç huzur hâli olarak tanımlanabilir.
Huşu, sözlükte “kalbin ürpermesi, samimi korku içinde saygılı bir tavra bürünmesi” mânasına gelir. Dini bakımdan ise, müminin namazda veya diğer ibadetlerinde bedenen ve ruhen Allah’a tam bir odaklanma ve itaat içinde bulunmasını anlatır. Bu odaklanma, Allah Teâlâ’nın azametini idrak ederek kendini son derece âciz ve muhtaç görme hâlini de kapsar.
Türkçede “huşu”ya tam olarak denk düşen bir ifade azdır; fakat “derin saygı, kalbî korku, gönül rikkati” gibi karşılıklar verilebilir. Arapça kökenli olan huşu, bazen “hudu” (bedenî tevazu) ve “hudû” (Allah karşısında boyun eğmek) terimleriyle de yakınlık gösterir. Ancak huşu, esasen kalpteki derin saygı ve korkuyu vurguladığı için sadece bedensel değil, ruhsal bir boyut taşır.
Huşu, ibadet hâlinde insanın içindeki tüm dünyevi düşüncelerden sıyrılarak Allah’a yönelmesini ifade eder. Namazda huşu, şöyle özetlenebilir:
Manevi bakımdan, insanın kendi acizliğini, Allah’ın yüceliğini her an hissedip O’nun emirlerine itaat ederken kalpten gelen saygı ve titremeyi (korku-sevgi karışımı) yaşamasıdır. Hatta bu hâl, namaz dışında da bir kulun hayatında Allah’ın emir ve yasaklarına karşı her daim titiz olmasını, daima sorumluluk bilinci içinde hareket etmesini sağlar.