ABD Çin vergi savaşının gölgesinde, Türk ihracatçıları Asya ve Amerika pazarında avantaj peşinde. Jeopolitik boşluk, Türkiye için stratejik ticaret koridoruna dönüşebilir. Vergi kararları yalnızca iki dev arasındaki rekabeti değil, aynı zamanda aradaki ülkelerin ticaret stratejilerini de yeniden şekillendirecek. Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tahsin Bakırtaş, Türk KOBİ’leri ve ihracatçıları için oluşabilecek ticaret boşluğuna dikkat çekti.
ABD ve Çin'in vergi hamleleri dünyanın odağında. Bu vergi kararları yalnızca Çin’i değil, tedarik zincirinin tamamını sarsabilir. Türkiye, güvenli üretim üssü imajını iyi kullanırsa, milyar dolarlık siparişler kazanabilir. Peki, Çin ve ABD'nin vergi kararları küresel hammadde ve ara mamul fiyatlarını nasıl etkileyecek? Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu durum tüketici fiyatlarına nasıl yansır? Made in USA’nın sonu mu geldi? Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tahsin Bakırtaş anlattı.
Çin’in vergi kalkanı, Amerikan tarımını vuracak. Uzmanlara göre, Çin’in ABD tarım ürünlerine uyguladığı ek vergi, buğday, mısır, soya ve et gibi ürünlerde alternatif arayışını başlatacak. Bu kapsamda Türk tarım sektörü bu boşluğu doldurabilir.
Öte yandan Çin’in ABD teknolojisine uyguladığı vergi artışı Apple gibi devleri zorlarken, üretim ve montaj merkezlerinin Hindistan ve Vietnam’a kaydırılması gündemde. Türkiye’nin de bu dönüşümden pay alıp alamayacağı ise merak ediliyor. Bu noktada Türkiye, Apple tedarik zincirine girme şansını yakalayabilir.
Vergi savaşları gibi büyük ticaret gerilimleri, küresel ve yerel piyasaları çok katmanlı şekilde etkileyecek. Çin’in ABD’ye, ABD'nin Çin'e ve başka ülkelere ek vergi getirmesi gibi agresif adımlar, sadece iki ülkeyi değil, tüm küresel sistemi sarsacak. Türk markaları ise boşluğu doldurmaya odaklandı. İşte madde madde Türkiye için fırsatlar kapısı.
İddiaya göre, Türkiye’de bazı kamu yetkilileri, ABD-Çin ticaret gerilimini fırsata çevirmek için gizli bir yol haritası üzerinde çalışıyor. Bu plan, Türk firmalarının ABD’ye dolaylı ihracatını teşvik edecek düzenlemeler içeriyor.
Tüm bu gelişmeler ışığında enflasyon beklentileri bozulursa, Fed ve Çin Merkez Bankası daha şahin ya da güvercin politikalar arasında sıkışabilir. Bu durum gelişmekte olan ülkelerin faiz politikalarını da dolaylı yoldan etkileyecek. Türkiye için hem olumlu hem de olumsuz etki söz konusu.
Olumlu Etki: Çin ve ABD’nin birbirine ürün satmakta zorlanması, Türkiye gibi alternatif tedarikçi ülkeler için fırsat doğuracak. Özellikle tekstil, elektronik ara parça ve tarım ürünlerinde Türk ihracatçıları yeni pazarlar bulabilir.
Olumsuz Etki: Küresel belirsizlik, TL üzerindeki baskıyı artırır. Kurda dalgalanma olur, Borsa İstanbul yabancı yatırımcının ilgisini kaybedebilir. CDS primleri artabilir, Türkiye’nin risk algısı bozulabilir. Çin’e bağımlı üretim ve satış yapan Amerikan teknoloji devlerinin (Apple, Tesla, Nvidia) hisseleri baskı altına girer. Çin’in ABD ürünlerine karşı başlattığı misilleme, karşılıklı olarak şirket kâr beklentilerini düşürür, borsalarda satış dalgası başlatabilir. Risk iştahı düşer, gelişmekte olan ülke piyasalarından para çıkışı artabilir. Vergiler, ithal ürünlerin maliyetini artırır ve bu da tüketici fiyatlarına yansır. Özellikle elektronik, otomotiv ve beyaz eşya sektörlerinde maliyet enflasyonu oluşur. ABD ve Çin merkezli ürünlerin fiyatı küresel çapta artabilir.
TGRT Haber'den ekonomi editörü Kübra Çelebi'ye konuşan Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tahsin Bakırtaş'a göre tablo daha kritik. Önemli açıklamalarda bulunan uzmanın yorumları şöyle;
"ABD’nin Çin mallarına %104’lük gümrük vergisi koymasının ardından Çin’in de ABD mallarına %84’lük gümrük vergisi koyması Türk girişimciler için bir fırsat olabilmesi belli koşullara bağlı. Öncelikle her iki ülkenin belli mallarda ithalatını Türkiye’ye kaydırması uzaklık nedeniyle ulaştırma maliyetleri nedeniyle pek olası değildir. Diğer yandan Türkiye’nin rekabetçi olduğu tekstil gibi sektörlerde Bangladeş, Mısır ve Kuzey Afrika gibi ülkelerin daha yüksek fiyat avantajı olduğu bir gerçektir. En basitiyle bu iki neden bile, bu iki ülkenin ithalatını Türkiye’ye kaydırması oldukça zor.
Bu iki ülke gümrük vergilerinden kurtulmak için imalat yatırımlarını Türkiye’ye kaydırması da Türkiye’deki toplumsal, iktisadi istikrara ve hukuk güvenliğine bağlıdır. Bugünkü ortamda bu kaymanın olasılığı oldukça düşüktür.
Türkiye ihracatçılarının avantaj yakalayabilmeleri için temel koşul ülkenin toplumsal ve ekonomik yapısının istikrarının olması gerekir bunun için de öncelikle enflasyon ve kur istikrarının yapay önlemlerle değil yapısal dönüşümlerle sağlanması gerekir. Dünya’da oluşan jeopolitik boşluğu doldurabilmek için ekonomilerin güçlü, teknolojik üstünlüğe sahip istikrarlı yapıya sahip olmaları ve en önemlisi de hukuk güvenliğinin olduğunu kanıtlamış olması önemli.
Stratejik ticaret koridoru olabilmesi için bu temel koşulların yanında fiyat avantajını da ortaya çıkaracak rekabetçi ekonomiyle mümkündür. Türkiye’nin mevcut ekonomik yapısı, rekabetçi ekonomik yapıyı da Bangladeş, Mısır ve Kuzey Afrika gibi ülkelerle karşılaştırdığımızda barındırmadığını görmekteyiz.
Ekonomi yönetimi öncelikli olarak orta vadeli programı sonlandırmalı ve enflasyonu %15-20 düzeyine indirecek sıkı para ve maliye politikalarını içeren ve geliri yüksek kesimden alt ve orta sınıflara yönlendirecek bir programa yöneltmeli, rekabetçi yapıyı sağlayacak yasal düzenlemeler ile hukuk güvenliğini sağlayacak ortamı oluşturmalıdır.
Orta ve uzun vadede de Türkiye’nin alt ve orta düzey teknolojiye sahip üretim yapısını en azından üst orta düzeye yönlendirecek teşvik politikalarına yönelmeli ve her şeyden önemli eğitim modelini değiştirerek, niteliği az işsizler ordusu yaratan üniversite modeli yerine meslek eğitimi odaklı bir yapıyı kurmalı.
Burada ihracatçıya verilen teşviklerin işe yaramadığı gerçeğini de belirtmek en doğrusu olacaktır."