Geçen yazımda yapay zekanın dijital yayıncılığı nasıl değiştirdiğinden bahsetmiştim, o yazıdan sonra dostlarım arayıp; “Volkan, eline sağlık!” teknolojinin hızına, sunduğu imkanlara değinmeni beğendik diye ilettiler. Ama öte taraftan bir de itirafları vardı: “Medyanın etik tarafında biraz fazla iyimser kalmışsın.” Hak verdim onlara. Çünkü İhlas Holding’de dijital varlıkların sorumluluğunu omuzladığımdan beri şunu gördüm: Madem yapay zekâ, medyayı fırtına gibi sarıyor peki, ya bu fırtına bizi de sürüklerse? O zaman etik nereye kaybolur?
Şimdi gelin hep birlikte biraz akıl yürütelim…
Bir düşünün: Bir algoritma, göz açıp kapayıncaya kadar haber yazıyor. Harika değil mi? Hızlı, pratik, tam anlamıyla teknolojik bir buluş. Ama işte işin sırrı şu: Bu robot kalemler, ne verirsen onu geri veriyor. Algoritmaya tek taraflı veri yüklersen, “tarafsız” diye sunduğu haberler bir görüşün kopyası oluveriyor. Mesela, bir haber sitesi fark etmeden belirli bir kesimin kaynaklarını öne çıkarırsa, yapay zekâ da aynısını yapar. Okuyucuya gerçeği sunmak bizim en büyük sözümüz değil mi? Teknoloji de bu sözü tutmalı ve direksiyona kendisi geçip bizi şaşırtmamalı!
Deepfake ile hazırlanmış videolar oldukça gerçekçiler. Daha önce önüme düşen bir videoda izlemiştim görüntülerde adam, hiç söylemediği şeyleri söylüyormuş gibi görünüyordu. Yapay zekâ böyle şeyler yapabiliyorken, yanlış ellere düşerse yalan haber fabrikasına da dönüşebilir. Sosyal medyada sahte bir başlık nasıl yayılır, hepimiz bugün artık bunu biliyoruz. Şimdi bir de yapay zekanın dakikalar içinde bin tane yanıltıcı haber ürettiğini bir hayal edin bakalım. Medya etiğinin “doğruluk” bayrağı nerede kalır? Bence tam olarak insan burada direksiyonun başına geçmeli. İhlas Holding’de biz, teknolojiyi dost gibi kullanıyoruz ama gözümüz hep üstünde!
Şimdi biraz hayal kuralım. Diyelim ki yapay zekâ, benim tarzımda bir yazı yazdı. Okuyanlar “Volkan, ne güzel anlatmışsın!” dedi. Ama ben kaleme bile dokunmadım! Bu yazı kimin şimdi? Benim mi, algoritmayı kodlayanın mı, yoksa makinenin mi? Medya etiği, emeği ve üretkenliği korur, ama yapay zekâ bu sınırları karıştırıyor. Türkiye’de bu konular henüz emekliyor. Yakında dijital dünyada telif haklarını konuşurken, yapay zekaya “Senin payın ne?” diye sorarız, benden söylemesi!
Teknolojiyle insan el ele bunca soru işareti varken bile, yapay zekayı kâbus gibi görmüyorum. Bence o sadık ve samimi bir yol arkadaşı. Dijital varlıklarda biz, bu arkadaşlığı kurarken insan sıcaklığını asla bırakmıyoruz. Bir editörün dikkati, bir gazetecinin vicdanı, soğuk algoritmalara can katmıyorsa ne önemi var ki? “Yapay zekâ medyayı ele geçirse bile ipler bizde olacak” diyorum, çekinen herkese bunu söylüyorum.
Yapay zekâ, bize hem hayalleri hem sorumlulukları gösteriyor. Medyanın geleceğini kurarken, bu gücü etik bir yolda tutmamız şart! Çünkü haber, ne kadar hızlı yazılırsa yazılsın, insan için var.
Ben; “vicdan” ve “samimiyet” diyorum.
Peki, sizler ne diyorsunuz?
Kalın sağlıcakla…