TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, TÜSİAD'ın hukuk sistemi ve yargıya yönelik eleştirilerine tepki gösterdi. TÜSİAD yöneticilerinin söz konusu açıklamalarla siyasete, yargıya ve devlet kurumlarına yön vermeye kalkıştığını söyleyen Numan Kurtulmuş, "Kim siyaset yapmak istiyorsa buyursun siyasetin alanına gelsin" dedi.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Japonya'da, Nagoya şehrindeki Gifu Fatih Camisi ve Tsushima Ayasofya Camisi derneklerini ziyaretinin ardından yurda döndü. Uçakta gazetecilerin sorularını cevaplayan Numan Kurtulmuş, TÜSİAD'ın hukuk ve yargı sistemine yönelik eleştirilerine tepki gösterdi.
Numan Kurtulmuş'un açıklamaları şöyle...
SORU: Türkiye’nin gündeminde son günlerde TÜSİAD var. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da TÜSİAD’ın ağırlıklı olarak yargı süreçlerine yönelik eleştirilerine çok sert bir yanıt verdi. Bu konuyla alakalı sizin değerlendirmelerinizi de merak ediyoruz.
"Türkiye demokrasi tarihine bir bakalım. Bu tarihi 1946’dan değil de haydi 1950’den başlatalım; Türkiye’nin 75 yıllık çok partili demokrasi tecrübesi, öyle pirüpak, milletin tam manasıyla egemen olduğu bir sistem şeklinde gelişmedi. Ne yazık ki çok büyük badirelerden geçtik, çok büyük bedeller ödedik. Sadece askeri vesayet değil; Türkiye, uzun yıllar sivil görünümlü vesayet odaklarıyla da mücadele etmek durumunda kaldı. Herkes fikrini söyleyebilir, bu başka bir şey… Ama ister iş insanları örgütleri olsun ister işçi örgütleri olsun ister başka sivil örgütler olsun, bunlar zaten adı üstünde sivil toplum kuruluşlarıdır, kendi meslek gruplarının çıkarlarını en iyi şekilde temsil etmek, bu grupların beklentilerini karşılamak için kurulmuşlardır. Bütün bu kuruluşlardan beklediğimiz şey, kendilerinde var olduğunu hissettikleri ya da var olduğunu vehmettikleri gücü, siyasetin üstünde bir vesayet aracı olarak kullanmamalarıdır. Dolayısıyla eğer siyasete bir şekilde etkide ve katkıda bulunmak istiyorlarsa, geçmişte biz bunu vesayetçi odak için de söylemiştik; Türkiye'de kim siyaset yapmak istiyorsa buyursun siyasetin alanına gelsin."
"TBMM’de şu anda 6 siyasi parti grubu var. 14 siyasi parti TBMM’de temsil ediliyor. Türkiye'nin siyaset alanı herkese açıktır. Ama hiç kimsenin, elindeki bir imkanı kullanarak siyasetin üstünde vesayet manasına gelecek, bunu çağrıştıracak, bu anlamda siyasete, yargıya ve diğer devlet kurumlarına yön vermeye kalkacak sözleri sarf etmemesi gerekir. Herkes kendi işini yapsın. Herkes kendi sorumluluklarının farkında olsun. Eğer hepimizin vazifesi Türkiye'nin gelişmesini, büyümesini, kalkınmasını sağlamaksa, demokratik standartlarımızın yükselmesi için mücadele etmekse bunun yolu yöntemi Türkiye demokrasisinin standartlarının nasıl yükseleceğine dair görüşleri ortaya koyabilmektir.
Türkçede güzel bir laf var, 'Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer’ diye. Bu tür vesayet çağrıştıran çıkışlar her seferinde halkımıza geçmişte yaşanan o tehlikeli ve karanlık günleri hatırlatıyor. Kimsenin bu tür yollara tevessül etmemesi lazım."
SORU: Eski Türkiye geride kaldı diyebilir miyiz?
"Hiç şüphesiz... 28 Şubat döneminde, bir taraftan sivil bir güç olan, Türkiye'nin en önemli gücü olduğunu varsaydığımız medya, 'artık bu iş ya silahla olacak ya da silahsız' diye manşetler atıyordu. 'Topyekun savaş' manşetleri atıyordu. İki de bir, 'Yüksek rütbeli bir subaydan alınan bilgiye göre' diye manşetler çekiyordu. Bir dönemler milli iradenin üzerinde güçleri olduğunu vehmeden sivil toplum kuruluşları sürekli bildiriler yayınlıyorlar ve dönemin hükümetine ayar vermeye kalkıyorlardı. Çok şükür bunların hepsi geride kaldı. Artık Türkiye'de güçlü bir siyasal yapı ortadadır. Artık zayıf, ayakta duramayan ve ayakta durmak için başka çevrelerden destek beklentisi içinde olan hükümet devri geride kalmıştır. Türkiye'de seçim akşamı ülkeyi kimin yöneteceği belirleniyor ve doğrudan doğruya milletin kararıyla sandıktan ne çıkarsa o hükümet iş başına geliyor."
SORU: Bu bazı kesimlerde rızasızlık ve tahammülsüzlük bitmiş gibi gözükmüyor. Yani sandık dışı teamüller, sandık dışı çözümler getiren açıklamalar yapılıyor.
"Asla, bunlar kabul edilemez, bunlar tasvip edilemez. Dediğim gibi bu işin yolu bellidir. Herkesin, her fikrin Türkiye demokrasisinde yeri vardır, olgun bir şekilde herkes görüşlerini söyler. Nihayetinde bu bir yarış… Halkın önüne çıkarsınız, halk kimi beğeniyorsa, hangi programı beğeniyorsa, hangi siyasal projeye destek vermek istiyorsa seçim günü o desteğini verir herkes sonucuna rıza gösterir. Bu tabii seçimden seçime konuşmak manasına da gelmiyor. Seçimden sonraki dönemlerde de herkes yine siyasi mücadelesini fikri rekabet ilkeleri içerisinde sürdürür."
SORU: Bir yandan Türkiye’de özellikle muhalefet tarafından erken seçim tartışmaları gündeme getiriliyor. Buna dair de farklı kesimlerce mesaj verilmesi, muhalefet tarafından öne sürülüyor. Ardından da TÜSİAD’ın açıklamalarını duyuyoruz.
"Muhalefet, dünyanın bütün demokrasilerinde her zaman erken seçim isteyebilir. Bu, saygıyla karşılanır. Ama erken seçimin olabilmesi için önce siyasal şartlarının gerçekleşmesi lazım. Bu da yetmez, bunun sayısal şartlarının da oluşması lazım. Şu an itibarıyla bu şartların oluşmadığını görüyoruz.
İşte görüyorsunuz, uluslararası ilişkiler ve daha birçok konuyla ilgili konuşuyoruz. Çok daha sıcak meseleler önümüzdeki günlerde gündeme gelecektir. Bütün bunları konuşurken seçmen kitlesinin objektif şartları oluşmamış bir erken seçim tartışmasıyla meşgul edilmesinin açıkçası çok da yerinde olmadığını düşünüyorum."