SON YAZILAR
01.10.2025
Tüm Yazıları

Covid-19 bitti derken, şimdi yeni bir kabus kapımızda: Frankenstein virüsü.

Son günlerde şiddetli boğaz ağrısı, bulantı, karın ağrısı, kusma ve ishal şikayetleri yaşayanların dikkat etmesi gerekiyor.

Uzmanlara göre bu belirtiler, Covid-19’un yeni varyantı 'Frankenstein' olabilir.

Bilim insanlarının rekombinant ya da stratus dediği bu yeni virüs, önceki koronavirüs türlerinin genetik parçalarının birleşmesiyle oluştu.

Adını işte tam da buradan alıyor: Farklı parçaların birleşiminden doğan yeni bir canavar…

Tıpkı Mary Shelley’nin romanındaki Frankenstein gibi.

Belirtileri diğer varyantlardan biraz farklı: Çok keskin ve şiddetli boğaz ağrısı, karın ağrısı, mide bulantısı, yüksek ateş, halsizlik, kusma ve ishal.

Uzmanlar, Frankenstein varyantının özellikle gençler ve çocuklarda daha hızlı yayılabileceği konusunda uyarıyor.

Şu an için resmi olarak tehlike seviyesi netleşmese de DSÖ, Frankenstein virüsünü gözlem altındaki varyantlar listesine aldı bile.

Bu yeni virüs, Covid-19’un Delta ve Omicron varyantları gibi bir yayılma hızına sahip.

Henüz Türkiye’de Frankenstein varyantına dair resmi bir vaka açıklanmasa da, uzmanlar sınır kapılarında sıkı takip ve hijyen önlemleri konusunda uyarıyor.

Özellikle kalabalık ortamlarda maske kullanımı yeniden gündeme gelebilir.

...
Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş
01.10.2025
Tüm Yazıları

Galatasaray 52 bin kişi taraftarıyla ve sahada 11 aslanıyla, İngiliz ekibi Liverpool’u mağlup etmeyi başardı. Frankfurt maçında alınan farklı mağlubiyet sonrası ligde oynanan kötü Alanya maçıyla tehlike çanları tam çalmak üzereyken Okan Buruk 1 dakika dedi.

Liverpool karşısında hatalarından ders çıkarmış bir Okan Buruk gördüm. Oyunun belli bölümlerimde kontra atak ile akıllıca oynayan Galatasaray, topun arkasına geçip oyunu okudu. Nitekim maç sonundaki bazı istatistikleri bize bunu gösteriyor. Dün gece sakin, soğuk kanlı ve paniksiz bir futbol izledik. Sarı-kırmızılı takım maça olabildiğinden daha iyi hazırlanmış. Maç önü oyunculara hazırlanan özel kartlar bu mücadelenin önemini bir kez daha anımsatmış olmalı.
Liverpool’a alan bırakmayan, savunmadan topla çıkmasına izin vermeyen bir Galatasaray vardı sahada. Rakibin 1 milyar Euro’luk oyuncu kadrosu Ali Sami Yen’de kulaklarının tıkamak zorunda kaldı. Stadyuma olan üstü bir ıslık sesleri vardı. En başta Salah olmak üzere birçok oyuncunun dengesi bozuldu.

Farklı bitebilirdi

Galatasaray, mücadelenin hemen başında Barış ve Osimhen ile yakaladığı net pozisyonları gole çevirebilseydi karşılaşma 3 farklı bitebilirdi. Liverpool karşısında bu kadar net pozisyonla oynamak ve kazanmak çok büyük başarıdır. İngiliz ekibininde tehlike ataklarında sarı-kırmızılı takımın stoperleri ön plana çıktı. Özellikle Singo, Şampiyonlar Ligi topçusuyum diye bağırıyor! Uğurcan da kurtarışlarıyla buradayım dedi. Jakobs rakiplerine top göstermedi. İlkay her zamanki gibi aklıyla oynadı. Kısacası Galatasaray adı gibi büyük oynadı. Sahada herkes yüzde yüzünü verdi. Bence en önemli detay ise Sane’nin bu maçta 11 başlamamasıydı. Buruk, çıkabileceği en iyi kadro ile çıktı ve kazandı.

...
Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş
29.09.2025
Tüm Yazıları

"Tek yapabileceğimiz, kendimizi doğru olduğunu bildiğimiz şeylere hazırlamak. Duygularımıza. Aşk, öfke, özlem, mutluluk, korku, dostluk… Bunlar beynin rehberleridir. Gerçek kutup yıldızıdır. Ve eğer onlara güvenmeyi becerebilirsek, genellikle aradığımız şeyleri bulmamızda bize yardımcı olabilirler.”

Sözcüklere saygım her daim sonsuz olmuştur. Bu alıntı, yıllar önce izlediğim bir dizide, beyin cerrahını canlandıran karaktere ait.
Aynı zamanda üniversitede ders veren bu karakter, öğrencilerini bilim ve felsefeyi harmanlayarak eğitiyordu.

GERÇEK DOĞRU HANGİSİ?

Peki, duygular gerçekten beynin ya da hayatın rehberi olabilir mi?

Elbette ki bu, öznel bir bakış açısı. Kimi insan duygularına göre yol çizer, kimi de aklına.

Ancak gerçek doğru sizce hangisi?

“Göz, yalnızca zihnin kavramak istediği şeyleri görür.”

KALBİN HAMLELERİ...

Ya kalp?

Kalp, zihnin süzgecinden geçmeyenleri hisseder. Bazen aklın binbir ihtimal hesap ettiği yerde, kalp tek bir adımda sonuca varır.

Evet, bu acelecilik bizi yanlışa da sürükleyebilir. Ama kimi zaman da, aklın erteleyip durduğu cesareti, kalp tek hamlede bize kazandırır.

Hayatın, işte tam da bu ikilemde aktığını söylemek yanlış olmaz:
Akıl bizi güvende tutar, kalp ise sınırlarımızı zorlar.

Aklın matematiği bizi korur, kalbin şiiri ise hayal ettirir.

Ve biz, her seçimimizde aslında bu iki gücün ortak imzasını taşırız.

Peki sizin hayatınızda son sözü hangisi söyler?

...
Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş
29.09.2025
Tüm Yazıları

2025 yılı BM Genel Kurulu yaşanan gelişmeler nedeni ile uzun yıllar etkisi olacak bir diplomatik gerçeklik olarak karşımızda. Notlarımız çok… Gazze’de çocukların katili Netanyahu’ya karşı genel kurulda gerçekleşen protesto aslında bir ‘’insanlık ablukası’’ Siyanist çetelerin Gazze’de uyguladığı vahşet ablukasına karşın…

Erdoğan’ın Fikir Öncülüğü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fikir öncülüğünü yaptığı ve ABD Başkanı Trump’la ortak başkanlık ettikleri BM Genel Kurulu marjında Gazze konulu toplantıda bir ilk oldu. Zirve sonrası yayımlanan ortak bildiride; liderler, savaşı sona erdirme ve acil ateşkes ihtiyacını vurguladı. "Filistinlilerin zorla yerinden edilmesini reddediyoruz" denildi.

DEVLET BAHÇELİ HAKLI

MHP Lideri açıklamalarıyla Türkiye'nin NATO merkezli dış politikasına yeni bir alternatif önerdi. Bahçeli, "Dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek 'TRÇ' ittifakının inşa ve ihya edilmesidir" dedi ve ekledi:"TRÇ ittifakının da Türkiye, Rusya ve Çin'den müteşekkil olması arzu ve önerimizdir." Dedi.

Gelin bu açıklamanın dayanağına bakalım:

Şangay İşbirliği Örgütü 'nün 1 Eylül'deki toplantısına, 20'den fazla Devlet Başkanı katıldı. Trump'ın Beyaz Saray’da karşısına talebe gibi dizilmiş Devlet Başkanları değil, karşılıklı saygı-yarar ve eşit ilişkiler temelinde yükselen yeni dünyanın büyük güçlerinin fotoğrafı vardı. Yayınladıkları deklarasyonda ABD-İsrail tehditlerine net bir tavır vardı. Yakın zamanda da Filistin'in bütün direniş güçleri Pekin'de buluşmuştu Küresel GSYİH'nin yaklaşık dörtte biri oradaydı. Sadece BRICS'te dünya nüfusunun yüzde 44'ü, yüz ölçümünün yüzde 41’i yer alıyor. Bu ülkelerin savunma teknolojisi, uçakları, teçhizatları, köhneyen ABD uçaklarıyla kıyas bile edilmiyor. İran-Rusya-Çin birlikte aktif deniz tatbikatları yapıyor Çin, 25 yıllık süre boyunca İran’a 400 milyar dolar yatırım yapmayı taahhüt etti. İran‑Çin yıllık petrol dışı ticaret hacmi yaklaşık 34,1 milyar dolar. Rusya-Çin ise 240 milyar doların üzerinde. Çin-Rusya "Sınırsız Ortaklık" anlaşması imzaladı. Örnekler çoğaltılabilir. Şimdi yeni bir dünya mevcut dünya içinde kuruluyor. Uygarlık yeniden Asya’dan yükseliyor. Mevcut sistemin daha ölmediği ve yeninin de daha doğmadığı söylense de doğum sancıları başladı. Bahçeli Türk medeniyet tarihinin referanslarını hatırlatarak çok kutuplu dünya düzeninde Türkiye’nin dengeleyici kutup yıldızı olmasını önerdi.

BİRDE MURAT YANCI GÖZÜYLE BAKALIM

Türk heyetinin New York ve Washington programın takip eden gazeteci Murat Yancı önemli notlar paylaştı yayınlarında. BM Genel kurulunda bulunan Yancı Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM kürsüsünde açlıktan bir deri bir kemik kalmış bir çocuğun fotoğrafı ve Gazze'de yardım sırasında boş tencerelerle bekleyen kadınların fotoğraflarını gösterdiği, “Çocukların açlıktan, ilaçsızlıktan öldüğü bir dünyada huzur olur mu?" diye sorduğu anda BM görevlilerinin şaşkınlıklarını anlattı. BM çalışanları bile bu fotoğraflar gerçek mi diye sorguladığı bir dünyadayız…

F-35 PROGRAMINA FARKLI BAKIŞ

Murat Yancı F-35 konusunda söylenenlerin ötesinde Türkiye’nin bu ortaklıktan kazandığı üretim yeteğini hatırlattı.1996 Projenin ABD'de başlayan ve Türkiye’nin 2002 tarihinde Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK) kararına istinaden yedinci uluslararası partner olarak katıldığı F-35 proje dokuz ortaklı iken 2019’da ABD tarafından çıkartıldık. Ama bu 17 yılda F-35 parçaları için ürettiklerimiz şu şekilde:

ALP Havacılık, F-35 projesine 2004 yılından beri destek verdi.

Bu kapsamda F-35 uçak gövdesi yapısal parçaları ve asambleleri, iniş takımı bileşenleri ve motor için F135 motoru titanyum entegre kanat rotorlarını üretti.

ASELSAN F-35 Elektro Optik Hedef Sisteminin parçası olan gelişmiş optik bileşenler için üretim yaklaşımları geliştiriyor ve Northrop Grupmann ile birlikte F-35 CNI Aviyonik Elektronik Arabirim Kontrol Cihazı üzerinde çalıştı.

AYESAŞ, F-35’in iki temel bileşeni olan füze uzaktan kumanda arabirimi ve panoramik kabin ekranının elektronik kartlarının tek tedarikçisi konumunda idi.

AYESAŞ, projeye yazılım tedarik eden tek Türk firma durumunda idi

Hollanda merkezli Fokker Elmo firması ise F-35 Elektrik Kabloları ve Ara Bağlantı Sistemi’nin (EWIS) yüzde 40’ını üretti.Ayrıca kablo sistemleriyle TUSAŞ’ı destekleyecek olan Fokker Elmo, İzmir’deki tesislerinde F135 motoru için EWIS geliştirdi.

HAVELSAN, 2005 yılından beri projeye katkı sağladı.

Türk F-35 Entegre Pilot ve Bakım Eğitim Merkezi (ITC) ve Türkiye’deki ilgili eğitim sistemlerinin geliştirilmesi için öncü bir rol üstlendi.

HAVELSAN bu kapsamda, Lockeed Martin firması tarafından belirlenen kriterler doğrultusunda Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı için gerekli tesisleri hazırladı.

KALE Havacılık, TUSAŞ ile birlikte F-35 uçak gövdesi yapısal parçalarını ve düzeneklerini üretti.

Üç uçak tipinin (F-35/A, F-35/B, F-35/C) de iniş takımı kilit asambleleri için tek tedarikçi olan Heroux Devtek’i destekleyen Kale Havacılık, motor donanımlarının üretimi amacıyla İzmir’de Pratt & Whitney ile bir ortak girişim oluşturdu.

MIKES, 2004 yılından beri programın içerisinde.

British Aerospace Engineering ve Northrop Grumman için F-35 uçak bileşenleri ve asambleleri sağlıyor.

ROKETSAN ve TUBITAK-SAGE, 5’inci nesil savaş uçağı F-35’te dahili olarak kullanılacak hassas güdümlü Stand-off Füzesi’nin (SOM) geliştirme, entegrasyon ve üretim kısmını yürüttü.

Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) ise 2008 yılından beri F-35 Programının içerisinde bulundu ve Northrup Grumman ile birlikte uçak orta gövdesi üretim ve montajı, kompozit dış kaplama ve silah bölmesi kapakları ile fiber kompozit hava girişi kanallarının üretimini yürüttü. Havadan Yere Pilonlar ve adaptörler dahil F-35’in Alternatif Görev Ekipmanlarının (AME) yaklaşık %50’sini de üretti.

Peki tüm savunma sanayi yeteneklerimiz ne oldu Murat Yancı KAAN projesinin hızlanmasına etken oldular.Yine S-400 alan Türkiye Rus sistemide olsa bizde olmayan bir teknolojiyi inceleme imkanı buldu. Bu da Çelik Kubbe için referans olduğu akıllara geliyor.

F-35 MOTORU TARTIŞMALARI

Trump ve Erdoğan, Beyaz Saray'da F-16 ve F-35'lerin satışını da görüştü. Türkiye'nin hava kuvvetleri için önemli olan bu iki uçakla ilgili süreç devam ediyor. Dışişleri bakanı Hakan Fidan ABD'nin uyguladığı yaptırımlar nedeniyle Türkiye'nin ilk yerli 5. nesil savaş uçağı KAAN'ın motorlarının sağlanamadığını, motorlar için ABD Kongresi'nin onayının beklendiğini söyledi. Türkiye’de KAAN İçin yerli motor TF35000 Üzerinde TUSAŞ Motor Sanayii A.Ş. (TEI), özgün motoru geliştirmek için yoğun mesaisini sürdürüyor. Ama KAAN için yurt dışından motor alımı gerekli. Fidan ABD iler sorun çözülmezse alternatiflerin masada olduğunu açıkladı.

...
Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş
29.09.2025
Tüm Yazıları

Adana lezzet festivalinin bu yılki teması “Kuşaktan Kuşağa”

Lezzetin bir damak hazzı değil de aynı zamanda belleğin, hatıranın ve kültürel aktarımın taşıyıcısı olduğuna işaret eden güçlü bir vurgu.

Festivalin İstanbul buluşması

26 Eylül günü Boğaz’ın incisi Feriye, alışılmışın dışında bir kokuyla doldu. Denizden gelen iyotla karışan Adana kebabının dumanı, İstanbul semalarında adeta bir davetiye gibiydi. O gün burada sıradan bir lansman yapılmadı. Bir şehrin belleği, mutfak kültürü ve kuşaklara yayılan mirasıydı adeta İstanbul’a taşınan.

10–11–12 Ekim tarihlerinde Adana Merkez Park’ta gerçekleşecek 9. Uluslararası Adana Lezzet Festivalinin tanıtım toplantısı, işte bu atmosferde, İstanbul Feriye’de yapıldı. Maalesef o tarihte ben Van gurme ve gastronomi fuarında olduğumdan bu tanıtım toplantısına katılamadım. Ancak Adana’da yapılacak olan dillere destan festivale katılacağımdan lansman toplantısında olmasam da bu festival haberini vermeliyim diye düşündüm.

Fulya Öztürk’ün enerjisi ve Adana misafirperverliği

Bana iletilen bilgiler ışığında anladığım, etkinliğin moderatörlüğünü üstlenen Fulya Öztürk’ün enerjisi, Adana’dan gelen misafirperverlikle birleşince, Feriye bir anda Adana’nın kalbine dönüşüyor. Diğer taraftan festival İçerik Sorumlusu Gökmen Sözen’in kapsamlı sunumu, Merkez Park’ta ziyaretçileri bekleyen dopdolu etkinliklerin ipuçlarını veriyor.

Adana Sanayi Odası Başkanı Zeki Kıvanç da Adana gastronomisinin önemine atıf yaptıktan sonra üretim gücünü ön plana çıkaran ve şehrin sanayi potansiyeline dikkat çeken bir konuşma yapıyor. Ardından toplantıda konuşan Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Bekir Sütçü, yabancı ziyaretçilerin artışını, Adana mutfağının artık küresel ölçekte ilgi gördüğünün kanıtı olarak yorumluyor. Seyhan Belediyesi adına söz alan Başkan Vekili Hasibe Akkan ise Adana’yı “tarihiyle, bereketiyle, toprağıyla bir hazine” olarak tanımlarken, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Güngör Geçer de şehrin güneşini, nehirlerini ve dağlarını mutfağın ruhuna işleyen bir zenginlik olarak belirtiyor.

“Lezzet yalnızca tat değildir; bellektir, hatıradır, ortak dildir”

Notlarıma göre salonda en çok yankı bulan konuşma, kuşkusuz Adana Valisi Yavuz Selim Köşger’in sözleri... “Lezzet yalnızca tat değildir; bellektir, hatıradır, ortak dildir” cümlesi, festivalin özünü özetliyordu adeta. Vali Köşger’in Adana’nın 10 bin yıllık geçmişine, Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin beslediği Çukurova’nın bereketine yaptığı vurgu, Adanın sıradan bir şehir değil de medeniyetler birikimi bir kent olduğunu hatırlatıyor.

Adana’nın 23 coğrafi işaretli ürünü bulunuyor

Adana’nın coğrafi işaretli Kebabı’ndan Bici Bici’ye, Analı Kızlı’dan Karakuş Tatlısı’na kadar her biri, damakların yanında belleklere işlenmiş onlarca ürünü kültürel izler taşıyor. Festival, bu değerleri tattırmakla kalmayıp; üretici hikâyeleri, izlenebilirlik bilgileri ve coğrafi işaret logolarıyla görünür kılmayı amaçlıyor.

Adana, artık bir festival kenti

Adana, artık bir festival kenti olmasının yansıra UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı – Gastronomi adaylığıyla dünya sahnesine çıkmaya hazırlanan bir kültür başkenti. Paris’te kabul edilen dosya, 30 Ekim – 13 Kasım tarihleri arasında Semerkant’ta açıklanacak. Bu karar, Adana’nın ve en önemlisi de Türkiye’nin mutfak mirasının dünyaya açılmaya devam ettiği anlamına geliyor.

Bu yıl festivalde 1 milyon ziyaretçi hedefleniyor

Geçtiğimiz yıl 800 binden fazla misafir ağırlayan festival, bu yıl 1 milyon ziyaretçiyi hedefliyor. Kadın kooperatiflerine ayrılan stantlar, emeğin ve üretimin değerini sahneye taşıyacak. Dahası, Michelin yıldızlı şeflerin katılımıyla Adana mutfağı, küresel gastronomi sahnesinde daha güçlü bir ses bulacak.

Benim için bu festival, iyi bir kebabın kokusu ya da şalgamın keskinliği değil; toprağın bereketiyle yoğrulmuş bir medeniyetin coşkusu. O yüzden Adana Merkez Park’ta, Seyhan’ın kıyısında buluşacağımız o günleri şimdiden heyecanla bekliyorum. Çünkü orada, kebabın dumanında geçmişi, bici bicinin serinliğinde çocukluğu, şalgamın kırmızısında geleceği tadacağız.

Özetle, Adana Lezzet Festivali büyüyor, kök salıyor ve her yıl yeniden kanatlanıyor. Bu festival, bir gastronomi şöleni elbette ama kültürün, ekonominin ve kardeşliğin de kuşaktan kuşağa aktarılan ortak hikâyesi.

...
Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş
29.09.2025
Tüm Yazıları

Veri Zehirlenmesinden Sosyal Kutuplaşmaya

Potansiyel riskleri göz ardı edemeyeceğimiz bir dönemde yaşıyoruz. En belirgin endişelerden biri, yapay zeka modellerinin beslendiği verilerle ilgili. Eğer bir yapay zeka sistemi, kötü niyetli veya yanlı verilerle eğitilirse, sonuçları da aynı derecede sorunlu olabilir. Buna veri zehirlenmesi deniyor. Örneğin, bir siber güvenlik firması, yapay zeka asistanlarının veri tabanı zehirlenmesi nedeniyle tehlikeli çıktılar üretebileceği konusunda uyarıyor. Bu durum, yapay zekanın güvenilirliğini doğrudan etkiliyor ve yanlış kararlar alınmasına yol açabiliyor.

Kişisel verilerin mahremiyeti de büyük bir sorun teşkil ediyor. AI tabanlı sistemler, devasa veri setlerini işlerken, bu verilerin yasalara aykırı toplanması, işlenmesi veya saklanması, bireylerin mahremiyetini ciddi şekilde ihlal edebilir. Bu durum, özellikle sağlık ve finans gibi hassas sektörlerde büyük riskler barındırıyor.

Yapay zekanın sosyal etkileri de düşündürücü. Bilim insanları, AI botlarıyla yapılan sosyal medya deneylerinde, algoritmalar olmasa bile platformların kutuplaşmaya mahkum olabileceğini gösteriyor. Mevcut sosyal dinamikleri hızlandırarak veya güçlendirerek, toplumda istenmeyen ayrışmalara neden olabilir. Ayrıca, kötüye kullanımla üretilen derin sahtekarlıklar, gerçek ile sahteyi ayırt etmeyi zorlaştırarak toplumsal güveni sarsabilir.
Şimdilik çok göz önünde olması ve kişilerin kullanımına açık olması sebebi ile görsel oluşturmalarını örnek vermek mümkün. Zira basit bir istek ile bir yapay zeka aracından oluşturduğunu resim ile insanları kandırabilir, manipüle edebilir, dolandırabilirsiniz.

Operasyonel riskler de cabası. En iyi niyetlerle tasarlanmış bir sistem bile, gerçek dünya koşullarında beklenmedik hatalar üretebilir. Bir ai kodlama aracının üretim sunucularını silmesi gibi olaylar, bu tür hataların geri dönülmez sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor. Yapay zekanın hızla gelişen özerkliği, kontrol dışı ve öngörülemeyen sonuçları da beraberinde getirebilir.

Ancak madalyonun diğer yüzünde, yapay zekanin getirdiği şaşırtıcı ve genellikle göz ardı edilen faydalar var. Mesela, veri merkezlerinin daha verimli çalışmasını sağlayarak operasyonel riskleri en aza indirebiliyor. Bu, enerji tüketimini azaltmaktan sistem güvenliğini artırmaya kadar birçok alanda olumlu etkiler yaratıyor.

Sağlık sektörü, AI'ın beklenmedik faydalarının en parlak örneklerinden birini olarak öne çıkıyor. Hastaların ihtiyaçlarına özel tedavi önerileri sunarak, tedavi başarısını artırıyor ve yan etkileri en aza indiriyor. Bu, kişiselleştirilmiş tıp alanında devrim niteliğinde bir gelişme.

Akıllı şehirler konsepti de AI sayesinde hayat buluyor. Toplum güvenliğini tehdit edecek olayları veya kişileri önceden tespit ederek, şehirlerin daha güvenli ve yaşanabilir hale gelmesine katkıda bulunuyor. Resmen 'Azınlık Raporu' filmine giriş yapar gibiyiz. Suçla mücadeleden trafik yönetimine kadar geniş bir yelpazede etkili olabiliyor.

En güçlü yanlarından biri, insanların analiz etmekte zorlanacağı karmaşık veri setlerini işleyerek anlamlı içgörüler sunması. Bu yetenek, bilimsel araştırmalardan iş stratejilerine kadar her alanda yeni kapılar açıyor. Hatta, insan, yapay zeka işbirliğinin, bireysel çalışmaya göre üç kat daha fazla önemli içgörü üretme potansiyeli olduğu belirtiliyor. Bu, AI'in sadece bir araç değil, aynı zamanda bir ortak olabileceğini gösteriyor.

Teknoloji kısıtlamalarının bile beklenmedik olumlu sonuçlar doğurabileceği görüldü. ABD'nin teknoloji kısıtlamaları, Çinli mühendislerin kısıtlı kaynaklarla daha verimli çözümler üretmesine yol açtı. Bu durum, zorlukların inovasyonu tetikleyebileceğinin bir kanıtı. İhtiyaç oldukça keşiflerin ortaya çıkması için uygun ortam oluşması daima işleyen bildik bir durum.

Yapay zeka, tek boyutlu bir olgu değil. Karanlık yanları olduğu kadar, aydınlık ve beklenmedik fırsatları da barındırıyor. Önemli olan, bu teknolojiyi körü körüne reddetmek yerine, potansiyel risklerini anlayarak ve proaktif önlemler alarak onunla daha bilinçli bir şekilde dans etmeyi öğrenmek. Veri gizliliği, etik kurallar ve şeffaflık gibi konulara odaklanarak, AI'in olumsuz yan etkilerini minimize edebilir, aynı zamanda onun sunduğu gizli faydaları en üst düzeye çıkarabiliriz.
Yapay zeka'nin geleceği, bizim onu nasıl şekillendireceğimize bağlı.

...
Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş
26.09.2025
Tüm Yazıları

Son olarak Kızılcık Şerbeti dizisinde gördüğümüz bir olay, eski dizileri akıllara getirdi. Kızılcık Şerbeti’nde senaryoyu beğenmeyen izleyiciler eleştirilerini sosyal medyadan duyurdu. Yapımcıdan gelen açıklamada ise dizide senaryo değişikliğine gidildiği görüldü. Sosyal medyanın gücünü diziler ve senaryolar üzerindeki etkisini görüyoruz. Karakterlere yön veriliyor, senaryoda değişiklikler yapılıyor. 2000’lerde ya da 90’larda izleyici sadece izlerdi, müdahale etme gibi bir durum söz konusu değildi. Günümüzde ise diziye anında tepkiler veriliyor. Karakter beğenilmezse diziden çıkarılıyor.

Peki, senaryoya yapılan müdahale hikayenin etkisini kaybetmesine neden mi oluyor? Aşk’ı Memnu, Yaprak Dökümü, Ezel gibi yapımlar sosyal medya olsaydı bu kadar akılda kalır mıydı? Bence hayır. İzleyici artık sadece izlemiyor; senaryoya, oyuncu seçimine karışıyor, bir karaktere müdahale ediyor. Sosyal medya izleyicilerin etkileşimde olmasını sağladı ancak bazen de anlatımın güçlülüğünü kaybetmesine neden oluyor. Aşk’ı Memnu’nun finali günümüzde yayınlansaydı ne olurdu? Finali kesinlikle aynı olmazdı. Ya da Yaprak Dökümü’nde Ferhunde karakteri bu kadar ikonik olmazdı. Diziler artık sadece senaristin kaleminde değil, Twitter etiketlerinde, Instagram hikâyelerinde veya yorumlarında. Seyircinin bu gücü hikayenin efsaneleşmesine belki de engel.

...
Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş
26.09.2025
Tüm Yazıları

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Newsweek dergisinde yayımlanan “Adalet ve Refah için Türkiye’nin Diplomatik Vizyonu” başlıklı makalesi, Türkiye’nin yalnızca kendi çıkarlarını değil, insanlığın ortak geleceğini önceleyen diplomasi anlayışını dünya kamuoyuna ilan etti. Makalede Erdoğan’ın dile getirdiği temel ilkeler, bugün Türkiye’nin küresel vizyonunun mihenk taşlarını oluşturuyor.

Tarih boyunca bazı şehirler, taş ve topraktan çok daha fazlasını temsil ettiler. Kudüs ve Şam, bu şehirlerin başında gelir. Birinin kandili sönse, diğerinin ışığı eksik kalır. Bu yüzden Ortadoğu yalnızca haritaların çizgileriyle anlaşılmaz; vicdanın, adaletin ve barışın ölçüsüdür. Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs için gösterdiği her yaklaşımda “Bu şehir barışın kalbidir” tavrı aslında bugüne düşülmüş bir nottur. Osmanlı’nın Kudüs’teki adalet mirası ise Kanuni Sultan Süleyman’ın surlara işlediği taşlardan, vakıfların imarethanelerinden ve bütün dinlere tanınan özgürlükten okunabilir. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’de öğütlediği gibi: “Adalet güneştir, onunla âlem aydınlanır.” Bugün Türkiye’nin diplomaside savunduğu vizyon, bu tarihî mirasın çağdaş bir yankısıdır.

BM’nin Tıkanan Çarkları ve Türkiye’nin Çağrısı

“Dünya beşten büyüktür” anlayışı, kâin sisteme yöneltilmiş bir eleştiriden öte, insanlığın müşterek istikbaline dair bir ufkun ifadesidir. Yusuf Has Hacib’in sözüyle birleştiğinde bu ifade, yalnızca siyasî bir slogan değil, insanlık için bir ufuktur.

“Birleşmiş Milletler, asli fonksiyonunu yerine getirememektedir.” Erdoğan’ın bu vurgusu, İkinci Dünya Savaşı sonrası barış için kurulan yapının artık çözümsüzlüklerin adresine dönüşmesinin altını çizer. Osmanlı’nın Kudüs’teki dört yüz yıllık adalet mirasıyla kıyaslandığında, bugünkü uluslararası sistemin zaafları daha net görünür: Osmanlı, farklı dinlerin ve milletlerin birlikte yaşadığı Kudüs’te imarethanelerle, su yollarıyla, vakıf kültürüyle adaletin canlı örneğini sunmuştu.

Türkiye’nin Diplomasi Vizyonu

“Türkiye, dış politikasının merkezine diyalog ve ara buluculuk diplomasisini yerleştirmektedir.” Bu yaklaşım, Karadeniz Tahıl Koridoru girişiminde olduğu gibi, krizlerin çözümünde somut neticeler vermektedir. Türkiye’nin Kafkasya’dan Afrika’ya, Orta Doğu’dan Balkanlar’a uzanan sahadaki rolü, Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’te sergilediği adalet vizyonunun çağdaş bir yansımasıdır.

“Türkiye’nin diplomasi vizyonu insani boyutlarda da kendini göstermektedir.” Erdoğan’ın bu sözü, ülkemizin dünyanın en çok insani yardım sağlayan ülkelerinden biri olmasını açıklıyor. Gazze’ye gönderilen 100 bin tonu aşan yardımlar, yalnızca birer rakam değil, vicdanın ete kemiğe bürünmüş hâlidir.

Filistin ve Kudüs

“Adil bir barış, Filistin halkının 1967 sınırları temelinde, bağımsız, toprak bütünlüğüne sahip ve başkenti Doğu Kudüs olan bir devlete kavuşmasıyla mümkündür.” Bu cümle, tarihten bugüne Kudüs’ün barışın kalbi olduğunu hatırlatan Selahaddin’in mirasıyla birleşiyor. Osmanlı döneminde adaletin kalbi olan Kudüs, bugün Filistin devletinin kurulmasıyla yeniden barışın merkezi olabilir.

“Dünya devletlerine çağrımız nettir: Filistin Devleti’ni tanıyın.” Bu çağrı, yalnızca bir diplomatik beklenti değil; insanlığın onur sınavıdır. İşgal, abluka ve zulme karşı verilebilecek en güçlü cevabın bu olduğunu dile getiren Erdoğan, aslında küresel vicdanın sözcülüğünü yapmaktadır.

Suriye Meselesinde Tutarlılık

“Suriye’nin yeniden inşası ve ihyası kaçınılmazdır.” Erdoğan’ın bu ifadesi, 14 yıldır süren savaşın yaralarını sarmanın tek yolunun Suriye halkının ortak iradesiyle yeni bir düzen kurmak olduğunu gösteriyor. Türkiye, her ortamda dile getirdiği gibi “Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine saygı” ilkesinden asla vazgeçmeyeceğini vurgulamaktadır.

Bugün Türkiye’nin diplomaside yükselttiği ses, aslında geçmişten bugüne uzanan bir çizginin devamıdır. Kutadgu Bilig’deki adalet öğüdü, Osmanlı’nın Kudüs’teki adalet mirası ve Selahaddin’in barış vizyonu, hepsi aynı hakikati işaret eder: Adalet olmadan refah da olmaz, düzen de. Erdoğan’ın Newsweek’te dile getirdiği ilkeler, bu tarihî hafızanın çağdaş dünyaya tercümesidir.

Sonuç

Erdoğan’ın makalesi, yalnızca diplomatik bir yazı değil; Türkiye’nin küresel vicdana seslenen bir manifestosudur. Bir yanda beş ülkenin çıkarına hapsedilmiş düzen, diğer yanda “Dünya beşten büyüktür” diyerek adaletin bayrağını yükselten bir irade.

Tarih, er ya da geç Yusuf Has Hacib’in işaret ettiği hakikati bir kez daha doğrulayacaktır: “Adalet, âlemin direğidir.” Osmanlı’nın Kudüs’te bıraktığı miras ve Selahaddin’in hikmeti, bugün Türkiye’nin diplomasisine yön vermeye devam etmektedir..

...
Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş
26.09.2025
Tüm Yazıları

Atatürk Havalimanı bu yıl bir kez daha gökyüzünün ve teknolojinin buluşma noktası oldu. Teknofest, sadece bir festival değil; bu ülkenin hayallerine, inancına ve emeğine ayna tutan bir meydan. Biz de İhlas Medya’nın dijital markalarıyla, ikinci kez bu büyük yolculuğun içinde yer aldık.

Geçtiğimiz yıl mütevazi bir alanda başlayan serüvenimiz, bu yıl kitleleri kucaklayan büyük bir buluşma alanına dönüştü. Beş gün boyunca yüzbinlerce ziyaretçiyle yan yana geldik. Kimi oyun deneyimledi, kimi yarışmalara katıldı, kimi de yalnızca sohbet etmek için uğradı. Ama herkes, stantlarımızda bir sıcaklık, bir samimiyet buldu. Çünkü biz orada sadece markalarımızı tanıtmadık; hayallerimizi, emeğimizi, geleceğe olan inancımızı paylaştık.

Bu yılın en unutulmaz anlarından biri ise Türkiye Gazetesi standında yaşandı. Arşivden çıkardığımız savunma sanayi ile ilgili haberler, yıllar öncesine götürdü bizi. Selçuk Bayraktar o haberi görünce durdu, baktı, gülümsedi. Sonra da tüm kalabalığın önünde Türkiye Gazetesi’ne teşekkür etti. Ardından yükselen o kocaman alkış… İşte o an, geçmişle bugünü birbirine bağlayan görünmez bir köprü kuruldu. Hepimizin hafızasında iz bırakan, Teknofest’in ruhunu anlatan en güçlü sahnelerden biri oldu bu.

Tabii Tgrthaber.com olarak yeni hayata geçirdiğimiz yapay zeka destekli ‘Benim Sayfam’ uygulaması, Teknofeste damga vuran bir başka projemiz oldu. İnternet haberciliğine yeni bir soluk getiren ‘Benim Sayfam’ uygulaması ile, sitemize gelen kullanıcılara, en fazla ilgi duydukları alanlardaki haberleri önlerine çıkartarak, yapay zekayı en verimli şekilde kullanmayı hedefledik. Öte yandan Sn. Selçuk Bayraktar ile alanda özel röportaj yaparak, Teknofest ruhunu okuyucularımızı ve izleyenlerimize aktardık.

Elbette misafirlerimiz arasında Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Sayın Fatih Kacır da vardı. Standımızda kendisine dijitalleşme sürecimizi, yapay zekâ projelerimizi ve GencTG ile geldiğimiz noktayı aktarma imkânı bulduk. Özellikle gençlere dokunan bu çalışmaların, onun da ilgisini fazlasıyla çektiğini görmek bize ayrı bir güç verdi. İngilizce içerik üreten markamız Türkiye Today hakkında yaptığımız sohbetse, ufkumuzu daha da genişletti.

Teknofest bizim için sadece bir etkinlik değil. Bu yolculuk, inancın ve emeğin birleştiğinde neler yapılabileceğini bir kez daha gösterdi. Gençlerin gözlerindeki ışıltı, çocukların heyecanı, ailelerin merakı… Bunlar bizim için en değerli kazanımlar oldu.

Şimdi önümüzde yeni hedefler var. Türkiye Gazetesi’nde yıl sonuna doğru okuyucularımızı çok daha büyük sürprizlerle buluşturmak için çalışıyoruz. Çünkü biz inanıyoruz: Dijital Varlıklar ailesi, yarını bugünden kurmaya devam edecek.

Ve bu yolculukta yanımda olan tüm ekip arkadaşlarıma, bizlere güvenen üst yönetimimize teşekkür ediyorum.

Teknofest bize bir kez daha gösterdi ki; hayaller paylaşıldıkça büyüyor. Ve biz, bu hayalleri gerçeğe dönüştürmeye kararlıyız.

Haftaya cuma günü yeniden buluşmak üzere…Özellikle gençlerin umutlarıyla, hayalleriyle ve heyecanlarıyla…

...
Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş
25.09.2025
Tüm Yazıları

Otobüs Hattı mı, Paralel Evren mi?

İstanbul’da yaşayan herkesin bir kere olsun duyduğu, kimilerinin “ben girdim çıktım” diye övündüğü, kimilerinin ise hala içinde mahsur kaldığı bir efsane! 500T otobüs hattı.
Tuzla’dan çıkıyor, Cevizlibağ’a kadar gidiyor. Ama öyle bir gidiyor ki… Yolculuk, zamanın lineer olmadığını kanıtlıyor. Einstein yaşasaydı, görelilik teorisini buradan yazardı :) “500T’ye bin, zamanın nasıl esnediğini gör.”

Düşün, bindin sabah 8’de Tuzla’dan. Yanında suyun var, biraz yiyecek, belki powerbank. Çünkü 500T aslında otobüs değil, modern zamanın hac yolculuğu. İndiğinde başka bir insansın. Orada tanıştığın insanlarla kardeş gibi oluyorsun. Çünkü ortak kader sizi birleştiriyor: Trafik.

500T’de yan koltuğa oturan aslında kader ortağın. Bazen hayat hikayeni ona anlatıyorsun. Bazen de sadece omzuna kafanı koyup uyuyorsun. Çünkü biliyorsun: O da senin gibi Tuzla’dan Cevizlibağ’a gidiyor, yani derttaş.
Bir gün biri kitap okuyor, sen de göz ucuyla takip ediyorsun. Belki üç durakta 50 sayfa ilerliyorsun. Bir nevi bedava eğitim gibi, harvard, mit halt etmiş.

500T University of İstanbul

Gerçekten, 500T’den mezun olan insana diploma vermek lazım.
Orada sabretmeyi öğreniyorsun. İnsan ilişkilerini öğreniyorsun. “Hocam bu biraz daha ilerler mi?” diye şoföre yakarırken, aslında toplumla iletişim dersi alıyorsun. Bir noktadan sonra hayatın büyük sırlarını kavrıyorsun. İnmeye çalışıyorsun, kapılar açılmıyor. Hayat da öyle işte, bazen çıkış görünür ama kapı açılmaz.

Bir teyze sana bağırıyor, “Genç adam biraz ilerlesene!” diye. Oysa ilerleyecek yer yok. Bu da iş hayatı gibi: Patron sana “biraz daha çalış” der ama yer yoktur.

Bak, yabancı turistler İstanbul’a geliyor ya, onlara Ayasofya, Galata Kulesi falan gezdiriyoruz. Oysa gerçek İstanbul’u görmek isteyen turistin 500T’ye binmesi lazım. Çünkü orada şehrin her rengini, her kokusunu, her halini görürsün.
Bir gün 500T’yi “city tour” otobüsüne çevirseler şaşırmam.
“Sayın yolcularımız, sağ tarafta üç saattir aynı köprü manzarasını görmektesiniz. Sol tarafta ise sinir krizi geçiren bir beyefendi göreceksiniz. Fotoğraf çekebilirsiniz.”

Otobüs içindeki evren 500T

500T aslında bir otobüs değil, hareket eden bir mahalle. Orada çocuk doğsa şaşırmam. Üniversite sınavına hazırlanan öğrenci ders çalışsa, yanındakiler test çözse, olur. Çay demleyeni bile gördüm diyen var. (Bence şehir efsanesi ama olsun, yakışıyor.)

İnsan burada şunu anlıyor: Biz aslında hepimiz aynı otobüsteyiz. Birimiz biraz daha ileride oturuyor, birimiz arkada. Birimiz ayakta kalıyor, birimiz koltuk kapıyor.

Ama gittiğimiz yol aynı. Hayat = 500T.

500T’de insan kendine çok sorular soruyor: “Ben neden buradayım?”
“Bir gün varacağım yere ulaşabilecek miyim?”
“O boş koltuk gerçekten boş mu, yoksa bir hayal mi?”
O arada şoför aniden frene basıyor, herkes birbirine yapışıyor. Ve sen anlıyorsun! Hayat aslında birlikte düşmemek için birbirine tutunmaktır.

500T Bir Girişim yolculuğu!

Düşünsene, 500T’de girişimciler networking yapmaya başlıyor. Bir gün startupların doğuş hikayeleri şöyle olacak:
“Biz yatırımcıyla tanıştık… evet… 500T’de!”
Ya da politikacılar seçim mitingini burada yapacak:
“Sevgili hemşerilerim, yan koltukta oturan kardeşim…”
Evet abzürt şaka yapıyorum ama neden olmasın! Zaten tüm yenilikler, saçmalıklar bu şekilde ortaya çıkmıyor mu? Size belki şimdi abzürt gelen bu söylemim içim İETT ile "Bir Girişim Yolculuğu" adında startup programı için görüştüm desem...
Kim bilir belki bir gün gerçek olur!

Okul servislerindeki çocukları gençleri ve bu servislerde karanlıkta yola çıkarak okula ulaşmaya çalıştıkları zamanları düşününce okul servislerinin içinde bir sabah etkinliği güzel olmaz mıydı diye çok düşünüyorum. Kaybettikleri zamanda etkinlikler düzenliyoruz biz. Neden olmasın!

Neyse biz yine dönelim 500T efsanesine. Peki ya 500T'den inince...
İndiğinde garip bir boşluk yaşıyorsun. Çünkü bir süre orada hapsolmuşsun, kurtulunca “ne yapacağım şimdi?” diye kalıyorsun. Bazen de bir Stockholm sendromu gibi tekrar binmek istiyorsun. “Ya belki bu sefer hızlı gider?” diye. Gitmez. Ama yine de umutla biniyorsun.

500T, İstanbul’un sadece bir otobüs hattı değil; sabrın, umudun ve kolektif deliliğin sembolü. Binmek cesaret ister, inmek bilgelik.

Ve belki de en önemlisi şu: 500T’de geçirdiğin zaman, aslında hayatın provasıdır. Biraz sıkışırsın, biraz beklersin, biraz gülersin… Sonra bir bakmışsın varmışsın.

Bugün size 500T kafasında seslenmek, ulaşmak istedim zira 500T'yi aratmayacak bir otobüste 500T'yi anarak kaleme aldım bu yazıyı.
Her yolculuk biraz girişim kokar, onun içine inovasyon ve hayal gücü katmak sizin elinizde.
E biraz da şoförün ayağında diyelim :)

...
Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş