İstanbul'da hastanelerin yenidoğan ünitelerine çökerek anlaşmalı oldukları hastanelerin yoğun bakımlarını dolduran yenidoğan çetesinin yargılanmasına dün başlandı. Hafta boyunca devam edecek duruşmaların 2. gününde 17 bin yılla yargılanan 47 sanık sırayla hakim karşısına çıkacak. Dün yaşanan gerginliklerden dolayı geç başlayan duruşmada savunması alınan sanık hemşire Hakan Doğukan Taşçı birçok iddiayı doğrulamıştı. İşte ikinci gün yaşananlar...
İstanbul, Tekirdağ ve Çorlu'da hastanelerin yenidoğan ünitelerine çökerek onlarca masum bebeği para uğruna öldüren yenidoğan çetesi hakim karşısına çıktı. Bebeklere işkence eden, yanlış ve deneysel tedaviler uygulayan, bile isteye bebekleri öldüren çete üyeleri SGK'dan sadece 8 bin lira alabilmek için onlarca bebeği gözünü kırpmadan öldürdü. Dün mahkeme salonunda yaşanan gerginliklerden dolayı geç başlayan duruşmada sanık hemşire Hakan Doğukan Taşçı ifade verdi. SGK'dan aldıkları ilaçları sattıklarını ve birçok iddiayı doğrulayan Taşçı, bebek öldürme iddialarını ise kabul etmedi.
Hafta boyunca devam edecek yenidoğan çetesi duruşmalarında bugün saat 10.00'da 2. oturumu başladı. 9 saat süren duruşma 19.00'da yarın devam etmek üzere bitirildi.
Mahkeme heyeti hazırlandı ve sanık isimleri okunmaya başlandı. Çetenin en kritik isimleri arasında yer alan Hasan Basri Gök hakim karşısına geçti.
Hasan Basri Gök, "Savcılıkta ve emniyette bildiklerimi söyledim. Epikriz değiştirme şöyleydi; bir şablon sistemi vardı, hastane hemşireleri atardı, ona göre yapılırdı. Bunlar görevli kişilerin gönderdiği notlardı. Ben 2019 yılından beri hemşire olarak çalışıyorum. Fırat Sarı’nın normal hemşiresiydim. Son 6 ayda epikrize yardım ettim. 6 aylık sürede de şoförlüğünü yaptım. Bebek sevklerini Fırat Sarı, İlker Gönen ve Gıyasettin Mert Özdemir yapıyordu. Esenyurt’ta tıp merkezinde doğan bebeğin doktoru, Fırat Sarı’nın tanıdığı doktordu. 112 araya girmeden sevk yapıyorlardı. Bebeğin doğduğu hastanenin çocuk doktoru ile Fırat Sarı kendi arasında sevki ayarlıyordu. Bebek sevklerinden para kazanıyorlardı. Kimse hayrına bir şey yapmıyordu. Bebek basamakları ile oynama yapılıyordu. Hasta yatışları genelde uzundu. Sorumlu hekim karar veriyordu bu yatışlara. Bunu yapmalarının nedeni SGK’dan fazla para almaktı. Normalde epikriz raporlarını doktorun yazması lazım. Epikriz raporlarını ben de yazıyordum, başkaları da yazıyordu. SGK’dan fazla para alıyorlardı. Hemşireler bundan bir şey kazanmıyordu. Fırat Sarı’nın belirlediği basamak oranları vardı. Denetim olunca bunları düşürüyorduk. Doğru değildi bu basamak oranları. Epikriz raporlarına göre basamak düzenlemesi yapılıyordu. Epikriz de doğru değildi" dedi.
Gök, mahkeme başkanının "112’yi bilgilendirmeden bu nasıl yapılıyordu?" sorusuna ise "Doktorlar üzerinden yapılıyordu. Doktorlar da para kazanıyordu. Serdar, il dışı sevklerden 5 bin lira kazanıyordu. İlker ve Fırat zaten yöneticiydi." dedi.
Duruşmada mahkeme başkanı, Hasan Basri Gök ve Mehtap Sayar arasında geçen, "Mehtap, 50 satürusyonlu çocuk mu olur, öldür" ifadelerine ilişkin, "Bebeklere bunu mu yapıyordunuz?" diye sordu. Hemşire olan sanık Hasan Basri Gök ise, "Bebek 45 gün yaşadı. Bebeği görmedim bilmiyorum. Çirkin bir cümleydi. Diğerlerine göre yaşama şansı yoktu bebeğin. Bebeğin nabzı belli bir seviyede tutuluyordu. Bu da sürekli kalbinin durmasına neden oluyordu. Ben bebeği görmek istedim ama kalbi durmuştu" dedi.
Savunmasına devam eden tutuklu sanık Gök, "Bebeğin sevk olmaması gerekiyordu ama sevk olduğu için öldü. Doğukan denetimde birileriyle konuştu ama kimlerle konuştu bilmiyorum. Birileriyle konuştuğunu ve hastanelere yönelik büyük gizli bir soruşturma olduğunu duyduğunu söyledi. Sağlıklı bebekler çok uzun süre yoğun bakımda kaldıkları için, entübe oluyordu. Entübe olunca da kendi hastanelerine sevki yapılıyordu. Bebeklere müdahale için normalde gece ve gündüz doktor olması gerekiyordu ancak doktor olmadığı zaman hemşireler bebeklere müdahale ederlerdi" ifadelerini kullandı.
Hasan Basri Gök'ün ardından hemşire Deniz Korkmaz hakim karşısına geçti. Mahkeme başkanının "Devleti soymak, milleti soymaktan şereflidir" demişsin. Neden böyle söyledin?" sorusuna Korkmaz, "Evet, söyledim. "Kurtlar Vadisi" diye bir dizi var, ünlü bir replik. Bakarsanız görürsünüz." yanıtını verdi.
Savunma yapan tutuklu sanık Korkmaz, "Bir süre Bağcılar Sefa Hastanesi ve orası kapandıktan sonra bir süre sonra Reyap Hastanesi'nde ve A Hastanesi'nde çalıştım. Fırat Sarı bir gün beni aradı, elinde kaç tane curosurf var diye sordu, ben iki tane dedim ama o sırada hastanede kaç tane olduğunu sorduğunu zannettim. HTS kayıtlarıma bakılırsa ben zaten o saatte hastanede değil, evimdeydim. Fırat Sarı, benden elimdeki şişelerin raporlarını istemişti ben de ilettim. Herhangi bir ilaç alma durumum olmadı. Epikrizleri genelde Hasan'ın ve Sümeyye'nin yazdığını duydum. Doktorlar da yazıyordu" ifadelerini kullandı.
Savunmasına devam eden Korkmaz, "Reyap Hastanesi'nde şöyle bir sistem vardı. Çok yoğun olduğu için hemşireler hastalara bakmıyordu. Hastane hastaları satılan bir eşya gibi görüp sadece para almak için kullanıyordu. Bu zihniyette olan insanların bunları yapması kaçınılmazdı. Bize daha az şişe kullanılırsa, daha çok para kazanırız bize de çok malzeme gelir diyorlardı. Hastaların yoğun bakım süreçlerinde malzemeden tasarruf etmeye çalışıyorlardı. Hastanedeki tüm aletler bozuktu. Bu insanları ben CİMER'e şikayet ettim" diye konuştu.
Savunmasında Fırat Sarı'nın kendi üzerine şirket açtığını belirten Korkmaz, "Fırat Sarı, benim üzerime şirket açtı. Evrakta benim adım gözüküyor ama şirket Fırat Sarı'nındı. Bu kadar büyük bir şey olduğunu ve Fırat Sarı'nın böyle biri olduğunu bilmiyordum. Ben de rahatsızdım şirketin benim üzerimde olmasından devretmek için Sarı'ya söylüyordum ama beni sürekli oyalıyordu. Bu durumdan rahatsız olmasam neden CİMERE'e şikayette bulunayım?" dedi.
Davanın görülmesine devam ediliyor.