Manşetlerden yönetilmez! Yükü sırtlayan oyuncular karar verir

GİRİŞ:
2025-03-28
saat ikonu 12:28
|
GÜNCELLEME:
2025-03-28
saat ikonu 12:28

Ekonomi üzerine konuşmak, yorum yapmak ya da eleştirmek dışarıdan bakıldığında oldukça basit geliyor bize. Grafikler, veriler ve manşetler üzerinden fikir yürütmeyi çok yapıyoruz bu aralar. Herkes bilir kişi herkes analistçi. Ancak asıl mesele, bu verilerin nasıl şekillendiğini, karar alma süreçlerinin hangi dinamiklerle yönetildiğini içeriden görebilmek ya hani o yok işte bizde. Ekonomiyi bir satranç tahtasına benzetiyorum. Dışarıdan hamleleri izlemek kolay geliyor fakat gerçek ustalığın taşları doğru zamanda ve doğru şekilde hareket ettirmek olduğunu anlayamıyoruz. E madem bakınca anlayamıyoruz bir hikaye ile anlatalım.

Hikayenin ismi "Esnafın sırrı."

"Kerem, adında yıllardır Londra’da yaşayan genç bir ekonomist varmış. Türkiye’de ekonomi üzerine yazılar yazıyormuş ama uzun süredir memlekete gelmemiş. Sosyal medyada sürekli ekonomiyle ilgili tartışmaları görünce, durumu yerinde görmek için İstanbul’a gitmeye karar vermiş.

Havalimanına indiğinde Kerem bir şaşırmış. Havaalanı hareketli, insanlar valizleriyle oradan oraya koşuşturuyormuş. “Hani ekonomi kötüydü, insanlar nasıl bu kadar çok seyahat edebiliyor?” diye düşünmüş.

Hemen bir taksiye atlamış ardından taksiciye sormuş;

-İşler nasıl, ekonomi nasıl gidiyor?

-Çok şükür, çalışana ekmek var. Ama tabii, eskiye göre biraz daha dikkatli olmak lazım.

Kerem şehre geldiğinde kafelerin dolu olduğunu görmüş. Mağazalar tıklım tıklımmış. İnsanlar durmadan alışveriş yapıyormuş. “Demek ki alım gücü o kadar da düşmemiş.” diye düşünmüş Kerem.

Ancak asıl şaşkınlığı, çocukluğunun geçtiği mahallede yaşamış genç ekonomist. Küçük bir esnaf lokantasına girmüş. Sahibi, yıllardır işlettiği dükkanın arkasında çayını yudumluyormuş.

-Abi, işler nasıl? diye sormuş Kerem.

Esnaf gülümsemiş;
-İyi hamdolsun, işte idare ediyoruz.

Kerem meraklanmış;

-Ama ben sürekli şikayet edenleri görüyorum. Her şey çok kötü diyorlar. Gerçekten nasıl durum?

Esnaf hafifçe gülmüş, çayından bir yudum almış ve Kerem’e dönmüş;
-Bak kardeşim, biz burada sabah dükkanı açarız, akşama kadar çalışırız. Eskiden de böyleydi, şimdi de böyle. Ama bazıları oturduğu yerden konuşur, şikayet eder. Ben işime bakarım. İşleyen kazanır.

Kerem düşünmüş. Twitter’daki (X) tartışmalar aklına gelmiş. Türkiye hakkında yazılan karamsar analizler, sosyal medyadaki yorumlar… Ama gözlerinin önünde bambaşka bir tablo varmış.

O an fark etmiş Kerem;

Ekonomiyi sadece rakamlarla görmek yetmiyormuş. İnsanların mücadele gücü, üretkenliği, pes etmemesi de bir ekonominin en büyük gücüymüş aslında.

Hemen dışarı çıkmış, İstanbul’un kalabalık caddelerine şöyle bi bakmış. Birçok ülke krizdeyken, burası bi şekilde hala ayaktaymış.

Kendi kendine gülümsemiş Kerem

-Demek ki bazı şeyleri uzaktan bakarak anlamak mümkün değilmiş.
Bu da Kerem'in hikayesiymiş. Yani sözün özü. El elin eşeğini türkü çağırarak arar.

Dışarıdan konuşmak her olay için çok kolay. Gerçekleri anlamak için içeriden, sahadan görmek gerekir. Tıpkı Kerem’in sosyal medya yorumlarıyla gerçeği anlayamayacağını fark etmesi gibi.