İstanbul'un zengin mutfak kültüründe öne çıkan ve özel bir yere sahip olan Boğaziçi Lüferi, geçtiğimiz akşam İstanbul Ticaret Odası'nda düzenlenen özel bir toplantının hem yemeği hem konusu oldu. Bugüne kadar birçok kez lüfer yemiş olsam da, hiç şüphesiz İTO mutfağında hazırlanan bu özel lezzeti tatmak, benim için unutulmaz bir deneyim oldu. Balığın cinsi kadar, pişirme tekniğinin lezzete olan etkisi kesinlikle tartışılamaz bir gerçek.
İstanbul'un zengin lezzet mirasını yansıtan coğrafi işaretler, şehrin kültürel ve ekonomik dokusunu daha da güçlendiriyor. Bu bağlamda, son olarak tescil edilen Boğaziçi Lüferi de İstanbul'un coğrafi işaret haritasında önemli bir yere sahip.
Boğaziçi’nin mavi sularında yüzlerce yıldır varlığını sürdüren lüfer, İstanbul’un simgelerinden biri olarak kabul edilir. Ancak bu değerli balık, yalnızca bir gastronomik ürün olmanın ötesine geçerek 2024 yılında coğrafi işaret tesciliyle taçlandı. İstanbul Ticaret Odası ve Başkan Yardımcısı Ahmet Özer’in öncülüğünde gerçekleştirilen bu girişimi tebrik ediyorum. Boğaziçi Lüferi'nin coğrafi işaret tescili, İstanbul'un zengin gastronomik mirasını gelecek nesillere aktarma yolunda atılmış önemli bir adım olarak değerlendirilmeli.
Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından 1520 tescil numarasıyla mahreç işareti olarak tescillenen Boğaziçi Lüferi, İstanbul'un coğrafi işaretler haritasında önemli bir kilometre taşı. Bu başarı, şehrin zengin gastronomik mirasının korunması ve tanıtılması açısından yeni bir çığır açabilir. Bu tescil İstanbul’un gastronomik kimliğine kazandırılmış bir hazine niteliğinde. İstanbul Boğaz’ında belirlenmiş noktalarda yakalanan ve ayırt edici özelliklere haiz Boğaziçi Lüferi, bu tescil sayesinde çok önemli bir kimliğe bürünmüş oluyor. Belirlenen coğrafi sınırlar ve yöntemlerle avlanan lüferler ancak bu unvanı taşıyabilecek.
Önce şunu sormak gerekiyor zannımca. Coğrafi işaret bir zenginlik mi eksiklik mi?
Coğrafi işaretler, bir bölgenin doğal, kültürel ve geleneksel mirasının korunmasında kilit bir role sahip. Bir ürünün kaynağını ve kalitesini garanti altına alırken, aynı zamanda üreticiyi ve tüketiciyi de koruma altına alır. İstanbul, binlerce yıllık tarihi ve kültürel çeşitliliği ile dünyanın en zengin gastronomi şehirlerinden biri olmasına rağmen, coğrafi işaret sayısı bakımından oldukça geride bulunuyor. Şu an için yalnızca beş ürün tescilli. Şile Kestane Balı, Çatalca Ormanlı Pirinci, Boğaziçi Lüferi, Şile Bezi, Silivri Yoğurdu. Bunun yanı sıra altı ürün için de başvuru süreci devam ediyor. Kemerburgaz Yoğurdu, Sarıyer Lakerdası, Selimpaşa Bamyası, İstanbul Simidi gibi ürünler, bu potansiyelin ancak küçük bir kısmını yansıtıyor. Bu liste, İstanbul’un coğrafi işaretlerle temsil edilebilecek zenginliklerine kıyasla oldukça sınırlı.
İstanbul, tarih boyunca dünyanın dört bir yanından gelen tatların buluştuğu bir mozaik ve kentteki her bir ürün, coğrafi işaretle korunmayı hak eden birer miras taşıyor. Şehrin mutfak kültürü birçok lezzeti çok uzun yıllardır içinde barındırıyor. Tarihi Meşhur Kanlıca Yoğurdu, Çatalca Köftesi, Eminönü Balık Ekmek, Süleymaniye’de Kuru Fasulye, Sarıyer Böreği, Islak Hamburger, Ortaköy Kumpiri, Vefa’nın bozası, Tarihi Sultanahmet Köftesi, Uykuluk, İstanbul Pilavı, Beyoğlu Çikolatası, Profiterol ve diğer sütlü tatlılar, paçanga böreği ve daha sayamadığım birçok lezzet gibi. İstanbul mutfağı dünya çapında bilinirken, coğrafi işaret sayısının bu kadar düşük olması biraz düşündürücü değil mi?
Boğaziçi Lüferi'nin coğrafi işaret tescili sürecinde, İstanbul Ticaret Odası'nın liderliğinde önemli bir sinerji yakalandı. Metro Grosmarket, İstanbul Tarım İl Müdürlüğü, İstanbul Ticaret Borsası, TURYİD ve Güvenilir Ürün Platformu gibi paydaşların ortak çalışmaları sayesinde bu değerli ürünümüzün coğrafi işaretle korunması hedeflenen bir başarıya ulaştı. GÜP Başkanı Celal Toprak, Genel Sekreteri Elif Aşlamacı Attepe ve TÜRYİD Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Koralı gibi sektörün önde gelen isimlerinin de destekleriyle, Boğaziçi Lüferi'nin gelecek nesillere aktarılması yolunda atılan bu önemli adım, yerel lezzetlerimizin korunması ve tanıtımı açısından büyük önem taşıyor.
Ahmet Özer liderliğindeki bu girişim, İstanbul’un coğrafi işaret yolculuğu için bir dönüm noktası olabilir. Ancak bunun sürdürülebilir olması, diğer potansiyel ürünlerin de tescil edilmesi ve koruma altına alınmasıyla ancak mümkün olabilir. Ayrıca bu süreç, coğrafi işaretlerin yalnızca tescil edilmesiyle tamamlanmıyor, bunun yansıra denetim mekanizmalarının oluşturulması, üreticilerin sürece dahil edilmesi ve tüketicilerin de bu ürün hakkında bilinçlendirilmesi gibi aşamalar da büyük bir önem taşıyor.
Özetle, lüferle başlatılan bu başarı, yalnızca bir başlangıç olarak görülmeli ve İstanbul’un gastronomik zenginliği, coğrafi işaretlerle uluslararası düzeyde daha fazla tanıtılmalı ve korunmalı.
Sayfanın sonuna geldiniz!