Tgrt Haber

Prof. Dr. Hüseyin Toros Yazıları

Prof. Dr. Hüseyin Toros

Prof. Dr. Hüseyin Toros

toros@itu.edu.tr
Teknolojik Bağımsızlık: Bir İhtiyaç mı, Lüks mü?

Hepimiz biliyoruz ki, günümüzde teknolojik ürünler hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. İşimize yarıyor, konfor alanımızı genişletiyor ve günlük işlerimizi kolaylaştırıyor. Ancak, bu konforun bir bedeli var mı? Gelin, birlikte düşünelim.

Düşünsenize, eğer kullandığımız sistemler bir anda devre dışı kalırsa ne olur? Bilgisayarımızdaki işletim sistemi çalışmazsa, günlük işlerimizi nasıl hallederiz? Ya da cep telefonumuzda kullandığımız dış kaynaklı bir ürün olan WhatsApp ülkemizde çalışmadığında, sevdiklerimizle nasıl iletişim kurabiliriz? Ancak sosyal medyada paylaşımlarımızı sadece sevdiklerimizle paylaşmış olmadığımızdan bu durum bizi nasıl etkiliyor? Birileri bu veriler üzerinden bizi yönlendiriyorsa, gerçekten ne kadar özgürüz? İletişimi sağlamak adına özgürlüğümüzden vazgeçebilir miyiz?

Ülkelerin fiziksel sınırları var, ama sanal dünya çok daha karmaşık. Sanal olarak her yer, birçok kişinin kontrolünde. Bu durumda ülkelerimiz ne kadar bağımsız? Teknolojik bağımsızlık dediğimiz kavram, aslında bu soruların cevabında saklı. Kendi kendimize yeterli olabilmek, teknolojiyi sadece bir araç olarak görmek ve onun dışındaki yolları keşfetmek, belki de en önemli adım.

Peki, bu bağımsızlığı sağlamak için neler yapabiliriz? Öncelikle, alternatif sistemler ve uygulamalar hakkında bilgi edinmekle başlayabiliriz. Açık kaynak yazılımlar kullanarak, kendi verilerimizi kontrol altında tutabilir, eğitim ve farkındalık artırarak topluluklarımızı bu konuda bilinçlendirebiliriz.

Sonuç olarak, teknolojik bağımsızlık sadece bireylerin değil, toplumların da bir ihtiyacı. Birlikte hareket ederek, bu bağımlılığı azaltabiliriz. Sonuçta, teknoloji bize hizmet etmeli, biz ona değil!

Bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyorum. Sizce teknolojik bağımsızlık için daha neler yapabiliriz? Yorumlarınızı bekliyorum!

Teknolojinin Gölgesinde Sınırlarımız Ne Durumdadır?

Geldiğimiz noktada, fiziksel olarak belirli sınırlarımız olsa da teknolojik olarak bu sınırlar giderek belirsizleşiyor. Artık özel alanlarımızın kalmadığını söylemek abartı olmaz. Düşünsenize, okulumuzda, iş yerimizde veya evimizde birileri sürekli bizimle birlikte yaşıyor gibi. Her hareketimizi, her ânımızı takip edebiliyorlar. Bu durum düşündürücü değil mi?

Bir yandan teknoloji hayatımızı kolaylaştırıyor, diğer yandan bizi daha iyi tanıyarak bizi yönetiyor olabilir. Sadece yetişkinler değil, çocuklarımız da bu durumdan etkileniyor. Cep telefonları, bebeklere ve çocuklara daha erken yaşta verilmeye başlandı. Peki, bu durum onların tüm özelliklerinin birilerine veri olarak gidebileceği gerçeğini göz ardı etmemizi gerektirmiyor mu?

Bu, hepimizin düşündürmesi gereken bir mesele. Çocuklarımızın, gençlerimizin dijital dünyada maruz kaldığı şeyler, onların kimliklerini ve kişiliklerini şekillendirebilir. Ancak biz ebeveynler olarak bu durumu kontrol altına almak, bilinçli olmak zorundayız. Onlara güvenli bir dijital deneyim sunmak için hem teknolojiyi hem de onun getirdiği riskleri bilmemiz gerekiyor.

Bu konuda ne düşündüğünüzü merak ediyorum! Teknolojinin hayatımızdaki bu etkilerini nasıl azaltabiliriz? Sınırlarımızı korumak için neler yapmalıyız?

Teknolojinin Çekim Alanında Özgürlük mü? Bağımlılık mı?

Günümüzde kullandığımız uygulamalar – WhatsApp, Instagram, X, Facebook ve daha nicesi – aslında bizlerin verilerine sahip. Kredi kartı işlemlerimizle birlikte, Visa, Mastercard gibi şirketler de tüm ekonomik hareketliliğimizi takip edebiliyor. Bunun farkında olmadan gönüllü olarak onlarla paylaşıyoruz. Peki, bu durum gerçekten özgürlük mü, yoksa bir tür bağımlılık mı?

Büyük şirketler, sahip oldukları bilgilerle geleceğimizi planlayabiliyorlar. Ve bu durum, bizleri özgürlük adı altında özgürsüzleştirebilir. Bir toplumun kökleri ve değerleri yok edildiğinde, bireylerin kendilerini özgür hissetmesi ne kadar mümkün? Teknolojinin sağladığı bu “özgürlük,” bazen bir tür sarhoşluk haline dönüşebilir. Kendimizi bağımsız zannediyoruz, ama aslında birilerinin avucunun içinde sıkışıp kalmış olabiliriz.

Bu noktada önemli olan, bu durumu sorgulamamız. Toplumlar, teknolojinin sunduğu kolaylıklar nedeniyle köleliklerinin farkına varamayabilir. Ancak bir gün bu gerçeği anladıklarında, iş işten geçmiş olacak. Bu yüzden, teknoloji ile olan ilişkimizde dikkatli olmalı, bilinçli seçimler yapmalıyız.

Sizce bu durumdan nasıl çıkabiliriz? Teknolojiyi daha sağlıklı bir şekilde kullanmak için neler yapmalıyız?

Dostlarımızı ve Düşmanlarımızı Tanımak Mümkün müdür?

Sanal ortamlarda, kişilerin ve kurumların iç yüzlerini anlamak hiç bu kadar zor olmamıştı. Dost ve düşmanı ayırt etmek, teknolojiyle birlikte daha karmaşık bir hale geldi. Sahtekârlar, teknolojiyi kullanarak etkilerini genişletti. Yüz yüze tanışmak zaten zor iken, sanal ortamlarda tanıştığımız insanları nasıl tanıyabileceğiz? Uzmanların bu konudaki uyarılarını ne kadar dikkate alıyoruz?

Nesnelerin interneti sayesinde, cisimlerin birbirleriyle haberleşmesi ve kararlar alabilmesi işlerimizi kolaylaştırıyor. Binlerce kişinin yaptıklarını saniyeler içinde cihazlar yapabiliyor. Ancak, dijital dönüşüm, yapay zekâ ve siber güvenlik kavramları hayatımıza girmişken, ülkelerin teknolojik bağımsızlıkları da gündeme geliyor.

Ülkeler, vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için sadece fiziksel sınırlarını değil, sanal ortamlardaki sınırlarını da korumak zorundalar. Fiziksel saldırılar sınırda gerçekleşebilirken, sanal saldırılar her noktadan ve her an yapılabilir. Zaman ve mekân kavramları, teknolojinin etkisiyle tamamen değişti.

Bir ülkenin politik, ekonomik, askeri ve sosyal açıdan güçlü olabilmesi, teknolojik bağımsızlıkla mümkün. Bunun için iletişim teknolojileri, savunma sanayi, enerji gibi alanlarda dışa bağımlı olmadan kendi kendine yetebilmek gerekiyor. Kendi kaynaklarımızla bu alanlarda güçlü adımlar atmak, geleceğimizi güvence altına almak açısından hayati önem taşıyor.

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sanal dünyada güvenliği sağlamak için neler yapmalıyız?

Avrupa Açık Kaynakları Destekliyor mu?

Avrupa Birliği ülkeleri, teknolojik bağımsızlık için açık kaynak yazılımların gelişimi ve kullanımını destekliyor. “Açık Düşünün” ana söylemiyle, açık kaynak yazılımlar, dönüştürücü, geliştirici ve yenilikçi bir yaklaşım sunuyor. Bu sayede bilgi ve uzmanlığın paylaşılmasını teşvik ediyor, maliyetleri düşürüyor ve topluma fayda sağlayan hizmetler üretiliyor.

Avrupa, kendi bağımsız dijital yaklaşımını geliştirmek için birçok alanda çalışmalar yürütüyor. Yazılım ve uygulamaların yanı sıra, veri ve bilginin paylaşılması ve yeniden kullanımını teşvik etmek öncelikli hedefleri arasında. Ayrıca, kaynak kodunu paylaşarak bilgi toplumuna katkıda bulunmayı arzuluyorlar. Sonuç olarak, dünya standartlarında bir kamu hizmeti inşa etmeyi hedefliyorlar.

“Açık düşün, dönüştür, paylaş, katkıda bulun, güvence altına al, kontrolde kal” gibi mesajlarla bu süreci daha da güçlendirmeye çalışıyorlar.

Ne Kadar Bağımsızız?

Hepimiz bağımsız olmayı arzuluyoruz. Peki, yerli olarak geliştirilen “Teknolojiyi Özgürleştirin, Pardus ile Geleceğe Adım Atın” diyen Pardus’u ne kadar destekliyoruz? Çocuklarımızın okulundaki bilgisayarların işletim sistemi nedir? Bu konuda bir soru sormak iyi bir başlangıç olabilir.

Ayrıca, “Hızlı ve güvenli mesajlaşma, kaliteli görüntülü görüşme” imkânı sunan BiP uygulamasını telefonlarımızda kullanıyor muyuz? Okullarımızda öğrencilerin bu uygulama üzerinden haberleşmeleri teşvik ediliyor mu? (https://bip.com/tr/)

Ve “Türkiye’nin Ödeme Yöntemi” olarak tanıtılan TROY kartlarını taşıyor muyuz? Eğer bu sorulara “evet” diyorsak, teknolojik bağımsızlıktan bahsedebiliriz. Ancak, eğer bu uygulamalara yeterince destek vermiyorsak, kendimizi kandırmamalıyız; teknolojik bağımsızlık konusunda daha fazla çaba göstermemiz gerekiyor. (https://troyodeme.com/)

Sonuç olarak, hep birlikte yerli teknolojilere destek vererek bağımsızlığımızı pekiştirebiliriz. Bu konuda sizin düşünceleriniz neler? Yerli teknolojileri kullanma alışkanlıklarımızı nasıl geliştirebiliriz?

Hepimizin farklı bakış açıları, deneyimleri ve düşünceleri var. Bugün, sınıfta, takımda, evde ya da işte bu konuları değerlendirmeye ne dersiniz? Atalarımız boşuna dememişler: “Akıl akıldan üstündür.” Etrafımızdaki insanlarla bu konuları konuşmayı deneyebiliriz. Kim bilir, belki de bir gün hayal bile edemeyeceğimiz başarıların kapısını aralayabiliriz. Küçük fikirler, büyük başarıların tohumları olabilir.

9 Ekim 2024
Hamili Yakınımdır!

Torpil, kayırmacılık ve iltimas gibi olgular üzerine sıkça şikâyet ederiz, bazen bu haksız uygulamalar nedeniyle mağdur oluruz. Bazen kalıcı çözümler üretmek yerine sadece şikâyet etmeyi yeğleriz. "Hamili kart yakınımdır" gibi bir algıyı, daha adil ve liyakate dayalı bir yapıya dönüştüremez miyiz? Makamların yeterlilik tanımlamaları ve o makama gelme aşamaları açık şekilde tanımlanarak “hamili yakınımdır” sorunu azalabilir. Hatta tamamen kalkabilir. Çünkü kişiler bir makama ulaşmak için kesin kuralları olan becerilere sahip olunca ulaşabileceklerini bilirler. Toplumları ve sistemleri çökerten uygunsuzluklar, çoğunlukla içsel dinamiklerden kaynaklanmıyor mu? Kurumlarımızın veya takımlarımızın başarısı, ancak liyakat ile mümkün olmaz mı? Başarısızlıklarımızda kolay olan suçu dışarıda aramak yerine, zor olan içsel sorunlara odaklanamaz mıyız? Yapılan çalışmalar liyakat sistemini benimseyen takımlarda çalışan bağlılığının, verimliğin, ehil çalışanların iş yerinde kalma oranının, finansal başarının arttığı görülmektedir.

Öz geçmişlerimizde yer alan referans kavramını nasıl geliştirebiliriz? Bu konu üzerinde düşünmek önemli. Geçenlerde, çok sevdiğim bir arkadaşım, tanıdığı birinin iş bulmasına yardımcı olabileceğimi söyledi. CV'sini görmek istediğimde, karşımda iyi bir bölümden mezun ancak iş deneyimi olmayan bir kişi buldum. Okul sırasında veya sonrasında hiç staj yapmamış, proje takımında yer almamış. Kendisine, ücretsiz olarak konusu ile ilgili bir yerde staj yapmasını önerdim; çünkü bu şartlarda şirketlerin onu işe alması zor. Ne yazık ki, toplumda böyle örneklerle sıkça karşılaşıyoruz. Bu yüzden, "hamili yakınımdır" gibi bir algıyı sorgulamak ve liyakati ön plana çıkarmak gerektiğine inanıyorum.

Liyakat eksikliğinden şikâyet ederiz, ama sorunları neden çözemediğimizi pek sorgulamayız; belki de bu, kültürümüze işlemiştir. Yetkili pozisyonlarda kalifiye olmayanlara neden müsamaha gösteriyoruz? Kalifiye olmayan birini işe almak, sadece o kişiyi değil, bulunduğu rolü de tehlikeye atmıyor mu? Buna rağmen eş dostu işe alarak bize borçlu olan çalışanları tercih etme eğiliminde olabiliyoruz. İşin kendisinden ziyade, bağımlı çalışanlara sahip olmak daha mı önemlidir? Değerli olan iş mi, yoksa işe aldığımız kişiler mi? Aile bağları, siyasi ilişkiler veya coğrafi konum nedeniyle yetkinlikten yoksun kişileri terfi ettirmek, bindiğimiz dalı kesmek anlamına gelmiyor mu? Bu bağları koparmak, ilgili herkesin çöküşüne yol açmaz mı? Neden kurumun uzun vadeli başarısı yerine günü kurtarmaya odaklanıyoruz?

Çoğumuz torpil, adam kayırma ve iltimas gibi kavramlardan yakınıyoruz; bu tür işe alımlar veya terfiler nedeniyle haksızlığa uğradığımızı hissediyoruz. Peki, bu sorunları çözmek için ne gibi uzun vadeli adımlar atıyoruz? Sürekli şikâyet etmek yerine, "Hamili kart yakınımdır" söylemine yeni bir yapı ve algı kazandırmak mümkün değil mi?

Artık "hamili yakınımdır" uygulamasına son vermeliyiz ki yarınlarımız daha parlak olsun. Bunun yerine, tavsiye mektuplarının gücüne odaklanabiliriz. Hayal edin: Bir mezun, meslek lisesi “AMP” programından mezun olmuş. Lise yılları boyunca birçok proje takımında aktif rol almış ve yoğun bir ilgiyle kendini adamış. Yaz aylarında, eğitim alanıyla ilgili bir işletmede gönüllü olarak çalışmış ve program gereği son yılında yarı zamanlı bir işte görev almış. Görevlerinde sürekli hevesli, yenilikçi bir yaklaşım sergileyerek şirketi ileriye taşıma kararlılığını akranlarına ve üstlerine göstermiş.

Şimdi başka birini düşünelim. Meslek lisesi “ATP” programından mezun olmuş. Lise yıllarında elektrikli araç takımında siber güvenlik konularında uygulama yaparak değerli deneyimler kazanmış aynı zamanda hidrojen araçları takımında halkla ilişkiler rolünü üstlenmiştir. Üniversite hayatı boyunca nesnelerin interneti ve yapay zekâ içerikli çeşitli proje takımlarında yer almıştır. Haftada bir gününü reel sektörde iş deneyimine ayırmıştır. Seminerlere, sempozyumlara, fuarlara ve ilgili diğer etkinliklere katılmıştır. Ayrıca İngilizce becerilerini geliştirmiş ve çalışma alanındaki konularda uluslararası yayınları takip etmektedir. Sosyal sorumluluk projelerine de katkıda bulunan bu üniversite mezunu, geleceğe umutla bakan nitelikli ve ahlaklı biridir.

Bu kişiler mezun olduklarında, şirketler onları işe almak için sıraya girecektir. Bu tür öğrencilere tavsiye mektubu vermek gerçekten büyük bir keyiftir. Referanslarını asla mahcup etmeyeceklerdir. Umarım gelecekte onların sayısı artar. Gelişen kuruluşlar; sosyal, küresel eğilimleri takip ederek ve akademik uygulamaların ön saflarında yer alarak rekabet üstünlüklerini sürdürebilirler. Toplulukları daha iyi yönetmek ve yönlendirmek için bilinçli kararlar alabilen, veriden faydalanarak isabetli kararlar alabilen liyakatli bireylerin artması dileğimle.

3 Ekim 2024
Çocuklarımızın Hayalleri Okullarda Akranları ile Buluştu

2024-2025 eğitim-öğretim yılı, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı anaokulları, ilkokullar, ortaokullar ve liselerde büyük bir heyecanla başladı. Üniversitelerde de eğitim kısa süre içinde başlayacak. Türkiye’de her dört kişiden biri öğrenci olduğuna göre, eğitimin toplumumuzdaki önemini bir kez daha hatırlatmaya gerek yok. Bu yüzden, yazılarımızda, okumalarımızda, tartışmalarımızda hatta çizimlerimizde eğitime daha çok yer vermemiz gerekiyor. Ancak medya kanallarında eğitici içeriklerin yetersiz olduğunu ve başarılı örneklerin sınırlı paylaşıldığını görmek üzücü. Oysa eğitim alanındaki iyi örnekler ne kadar çok paylaşılırsa, o kadar çoğalır.

Her okul çocuklarımızın hayallerini, hedeflerini, başarılarını hikâyelerle, şiirlerle, filmlerle ya da tiyatrolarla bir sanat eseri haline getirebilir. Eğer öğrenci, öğretmen veya müdür iseniz bu konuda çalışmalar yapmaya ne dersiniz? Her bir öğrencimizin farklı farklı yetenekleri var. Yıl boyu bunları şiirlere, hikâyelere dönüştürüp sene sonunda bunları okullardaki şenlik haftasında sergilemek, sunmak çok da güzel olur. Böylece okullarda ilk ve son hafta şölen halinde geçer. Yıl boyu elde edilen kazanımlar akranlar, öğretmenler, veliler, sektör ve basın ile paylaşılır. Anadolu’nun dört bir yanıyla kurulan güçlü iletişimle eğitime yapıcı ve umut dolu bir bakış açısı sunulmuş olur. Değerler eğitimi ise bireylerin bilgi ve becerilerle donatılmasına, karakter gelişimlerine katkıda bulunur. Ve toplumun daha duyarlı, hoşgörülü, ahlaki değerleri önemseyen bireylerden oluşmasını sağlar. Bu hassasiyetler ülkemizin birliğini ve geleceğini inşa etmede kritik bir rol oynar. Katma değeri yüksek ürünler üretebilecek nesiller yetiştirmek için geçmişi, bugünü ve geleceği bir potada eriten ve bunu iş birliği ve deneyimlerle pekiştirebilen bir eğitim anlayışını benimsemeliyiz.

Dijital Dönüşüm ve Teknoloji

Türkiye genç nüfusu, stratejik konumu ve zengin tarihi ile hızlı büyümeye hazır bir ülke. Bu büyüme, eğitim alanında da dijital dönüşümü beraberinde getiriyor. Milli ve manevi değerlerine bağlı, aynı zamanda yüksek teknolojiye hâkim nesiller yetiştirmek en önemli hedeflerden biri olmalı. Dijitalleşen dünyada, geleneksel değerler giderek daha az önemli hale geliyor. Bugünün bağımsızlık mücadeleleri artık dijital platformlarda gerçekleşiyor. Teknolojik olarak kendi kendimize yetebilmemiz, yerli işletim sistemleri (PARDUS) ve iletişim araçları (BİP) gibi çözümleri daha geniş çapta benimsememizle mümkün olacaktır.

Sevgili Öğrenciler

Geleceğe hazırlanmanın en önemli yolu, konfor alanınızdan çıkmayı göze almaktır. Zorluklarla karşılaşsanız bile, okul yönetiminizin size sunduğu her fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeniz çok önemlidir. Değerli şair Necip Fazıl Kısakürek’in şu sözleri hepimize ilham olmalı: “Zamanın kıymetini bilen ve mekânın sorumluluğunu taşıyan bir gençlik! İnancına, diline, aklına, ilmine, yurduna ve değerlerine sahip çıkan bir gençlik! Etrafına bakmadan, 'Ben buradayım' diyerek görevine sahip çıkan bir gençlik!” Eğitiminizi yalnızca bireysel başarılarla değil, toplumsal sorumluluklarla da şekillendirmeniz gerektiğini unutmayın. Çünkü geleceği inşa edecek olanlar sizlersiniz. Küresel ölçekte iş ve işlemler için yabancı dil önem kazanıyor. Yabancı dl öğreniminde cesaret gerekiyor. Haftada bir gün teneffüslerde İngilizce iletişim kurabilirsiniz. İlla birilerinin yapın demesine gerek yok, sizler bunu önerebilirsiniz.

Sizler, geleceğe dair umutlarımızın temsilcilerisiniz ve bizler de sizi en iyi şekilde yetiştirmeye kararlıyız. Sizden önce gelenlerin tecrübeleri, sizin için büyük bir ders niteliği taşıyor. Nasrettin Hoca’nın hikâyesinde olduğu gibi, eşekten düştüğünde ona “Doktora ihtiyacın var mı?” diye soranlara, “Hayır, benim halimden ancak eşekten düşen biri anlar” demesi, bize hayatın içindeki gerçek deneyimlerin önemini gösteriyor. Sadece notlarınıza odaklanmayın, yeteneklerinizi geliştirmeye de zaman ayırın. Unutmayın, atalarımızın dediği gibi, “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” İş birliği yapmaktan çekinmeyin, hata yapmaktan korkmayın; çünkü her yanlış adım, her bir başarısızlık, ders alındığı takdirde, başarıya giden yolda sizler için birer basamak olacaktır. Okulların ilk ve son haftasının şölen halinde icra edilmesi ve öğrencilerin tam katılım sağlaması önemlidir. 

“Tok, açın halinden anlamaz” ne kadar özlü bir söz. Hayat inişli ve çıkışlıdır. Bu sebeple değerli öğrencilerimiz mutlaka yaşlı bakım evlerini, çocuk esirgeme kurumlarını, özel eğitime ihtiyaç duyan bireyler ziyaret etmeye çalışın. Onlarla birlikte zaman geçirin. Hayvan barınakları ziyaret edin. Bu ziyaretler sırasında sizler hayat ile ilgili felsefi ve duygu dolu anlar yaşayacaksınız. Ziyaret sonrasında hayattan daha fazla zevk alacağınıza eminim.

Velilere Çağrı

Değerli veliler, çocuklarınızı geleceğe en iyi şekilde hazırlamak için sizin desteğiniz çok kıymetli. Bu destek, basit bir teşekkür olabileceği gibi maddi yardım ya da uzmanlıklarınızı paylaşmaya kadar geniş bir yelpazede olabilir. Okullarımız, çocuklarınızın eğitiminde sizlerle işbirliği yaparak en iyi sonuçları elde etmeyi hedefliyor. Okul saatleri dışında yapılan faaliyetler çocukların gelişimine büyük katkı sağlıyor. Bu sebeple okul idaresi izin vermesi durumunda okul çıkışında tüm öğrenciler takımlar alinde haftada bir gün sosyal faaliyetler, başka bir gün projeler, başka bir gün Ahilik çalışmaları ile üst sınıfların alt sınıflara usta-çırak ilişkisi çerçevesinde tecrübe aktarımı vs. yapılabilir. Bu faaliyetlere velilerin gönüllü olarak hamilik yapması eğitimi çok ileri bir boyuta taşıyacaktır.

Kurumsal İş Birlikleri ve Basın

Kurum ve kuruluşların, bugünün öğrencilerinin yarının çalışanları ve iş ortakları olacağını unutmaması gerekiyor. Öğrencilerin eğitimi ve gelişimi için yapacağınız her katkı, sadece onların değil, sizin de geleceğinize yatırım olacaktır. Aynı zamanda basının, olumlu haberlere daha fazla yer vererek topluma ilham kaynağı olması elzem. Okullarımızda gerçekleşen pek çok başarılı girişim ne yazık ki yeterince gündeme getirilmiyor. Olumlu örnekleri paylaşarak, hep birlikte daha iyimser bir gelecek inşa edebiliriz.

Eğitimde Kalite ve Gelecek Vizyonu

Eğitimde ezberci anlayışın yerini araştırma, proje tabanlı öğrenme ve teknoloji ile harmanlanmış yenilikçi yaklaşımlar almalı. Türkiye’nin 2053 ve 2071 vizyonları doğrultusunda, öğrencilerimize araştırma yapmayı, projelerle üretmeyi ve teknolojiyi kullanmayı öğretmeliyiz. Ayrıca şiir ve sanatsal etkinlikler gibi yaratıcı faaliyetler, daha fazla öğrencinin katılımını teşvik edecek şekilde yaygınlaştırılmalı.

Çocuklarımıza sadece akademik bilgiler kazandırıp, bilgisayar başında her şeyi halledebilen bireyler olma özelliğinin yeterli olduğu anlayışından vazgeçilmelidir. Gençlerimiz yemek de yapabilmeli, temizlikte, sökük de dikebilmeli, tamirde yapabilmeli yani yaşam becerileri de kazanabilmelidir. Beraber ortak çalışma, birlikte hareket etme kültürü kazanılması onları sosyal ve ruhi yönden zenginleşmelerine yardımcı olacaktır.

Sınıflarda her gün farklı bir öğrenci arkadaşlarına kısa konuşmalar yapmaları onların özgüven kazanmalarını sağlar. Okullar; seminerler, proje tabanlı etkinlikler, sosyal girişimler ve takım çalışmasına dayalı programlarla öğrencilerin kişisel gelişimlerini desteklemeye devam etmelidir.

Sonuç olarak, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile beden, zihin, kalp ve ruh bütünlüğünü koruyan, milli bilinç sahibi, ahlaki değerleri yüksek nesiller yetiştirmek için tüm paydaşların el birliğiyle çalışmasını gerektirir.

 

10 Eylül 2024
Orman yangınlarının yayılımında dikenli incir çözüm olabilir mi?

Teknolojinin ilerlemesi, milyonlarca yıl boyunca yeraltında biriken fosil enerji kaynaklarının çıkarılmasını kolaylaştırmıştır. Bazı ülkeler, bu kaynakları kıtalar arası taşıyarak aşırı üretim ve tüketim toplumlarının oluşmasına katkıda bulunmaktadır. Ayrıca, daha fazla kâr elde etme arzusu, havanın, suyun ve toprağın kirlenmesine yol açmaktadır. Bu çevre kirliliği, doğrudan ve dolaylı pek çok zarara sebep olmaktadır. İklim değişikliği en ciddi dolaylı sonuçlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İklim değişikliği, bugün insanlığın sürdürülebilirliği ve güvenliği için en büyük tehditlerden biri olarak kabul edilmektedir. 

İklim değişikliğinin getirdiği olumsuz etkilerden biri de sıcak hava dalgalarının yoğunluğunun ve süresinin artmasıdır. Bu sıcak hava dalgaları, yalnızca insan sağlığını olumsuz etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda orman yangınlarının artmasına da sebep olmaktadır. Aşırı sıcakların yaşandığı dönemlerde orman yangınlarıyla mücadele etmek de giderek zorlaşmaktadır. Bu yangınların oluşumunu hafifletmek ya da yayılmalarını önlemek için çeşitli stratejilerin geliştirilmesi ve uygulanması gerekmektedir. 

Örneğin, yangın riskini azaltmak için yol kenarlarına ve ormanlık alanlara yangına dayanıklı bitki örtüsü dikilebilir. Ayrıca, o bölgede yaşayanların sosyo-ekonomik durumlarını iyileştirecek dikenli incir gibi bitkilerin ekilmesi de etkili bir çözüm olabilir.

Dünyada alete dayalı ölçümlerin yapıldığı en sıcak günler 2024 yılında 22, 21 ve 6 Temmuz tarihlerinde kaydedildi. 2023 yılı ise kaydedilen en yüksek sıcaklıklarla tarihe geçti. 2000'li yıllar, önceki on yıllara kıyasla sürekli artan bir sıcaklık eğilimi gösterdi. Ülkemizde de Haziran 2024'te, 1991-2020 yılları arasındaki ortalamadan 3,6 °C daha yüksek sıcaklıklar kaydedildi. Temmuz 2024'te bu aşırı sıcaklık eğilimi devam etti ve Ağustos 2024'te de normal seviyelerin üzerinde sıcaklıklar yaşanmaya devam ediyor. Sıcak hava dalgalarının sıklığı, yoğunluğu ve süresinde bir artışa, ayrıca kuraklık koşullarında bir yükselişe şahit oluyoruz.

Yaz aylarında orman yangınları artış göstermektedir. Bazı yangınlar doğal sebeplerle başlarken, çoğu ise insanların doğrudan veya dolaylı (yerlere izmarit ve şişe atmak vs.) dikkatsizliği sonucu meydana gelmektedir. Sebebi ne olursa olsun, hava şartları bu yangınların başlamasında veya daha da şiddetlenmesinde önemli bir rol oynar. İklim değişikliği, orman yangınlarının sıklığını, yoğunluğunu ve yayılma hızını artırarak daha yıkıcı hale getirmektedir. Yüksek sıcaklıklar, bitki örtüsünü kurutarak yangınların çıkması için uygun ortamlar oluşturuyor. Aşırı sıcaklıklar ve azalan yağış miktarı, toprağı ve bitki örtüsünü kurutarak ormanların daha da savunmasız hale gelmesine yol açıyor. Bitkiler veya dalları, yaprakları kuruduğunda, yangına karşı daha hassas hale geliyor. Yangının başlaması ve yayılması kolaylaşıyor. Sıcaklıklar arttıkça, atmosferdeki dengesizlikler de artarak gök gürültülü fırtınalar gibi şiddetli hava olayları artıyor. Artan fırtınalar, yıldırımları tetikleyerek yangının yayılmasını daha da şiddetlendirebiliyor. Yıldırımlar, özellikle kurak bölgelerde, orman yangınlarını daha fazla tetikleyebiliyor. Dağlık bölgelerde aşağı doğru esen rüzgâr altı bölgeler fön etkisi gösteriyor. Fön etkisi ile bağıl nem oranı düşüyor, sıcaklıklar yükseliyor, yangınların başlamasını kolaylaşıyor. Rüzgar, yangınların hızla yayılmasına neden olurken, aynı zamanda onları kontrol altına almayı da zorlaştırıyor.

Bitkiler, tıpkı giysilerin bizi koruduğu gibi, Dünya’nın koruyucu katmanı olarak işlev görmektedirler. Bitkiler aşırı sıcaklıklara karşı çevremizi korur ve yeşillikleriyle gezegenimizin akciğerleri gibi çalışırlar. Türkiye’nin farklı topografyası, değişen iklim şartları ve çeşitlilik gösteren orman türleri ile zengin bir ekosisteme sahiptir. Her bölge, yaz sıcağına ve kurak şartlara doğal olarak uyum sağlamış bitki örtüsüne sahip olabilmektedir.

İklim değişikliği, sıcak hava dalgaları ve artan orman yangınları gibi doğal afetler, giderek daha büyük zararlara yol açıyor. Bu sorunlarla başa çıkmak için kaynaklarımızın verimli kullanılması ve iklim şartlarına uygun arazi yapılandırılması iyi bir çözüm olabilir. 

Orman yangınlarının yayılımının yanmaya dayanıklı bitkiler ile önlenmesi konusunda çalışmaların çeşitlendirilmesi için farklı araştırma ve geliştirme artırılabilir. Etkili bir strateji olarak, yol kenarlarına, bahçe, tarla kenarlarına ve ormanlık alanlarda belli aralıklarla yangına dayanıklı kaktüs gibi bitki örtüleri dikilebilir. Örneğin büyük ormanlık alanlarda her 3-5 km’de bir 300-500 metre genişliğinde daha yavaş yanabilen dikenli incir gibi bitkiler ekilebilir. Ormanlarda belli aralıklarla orada yaşayanların ürünlerinden faydalanabilecekleri bitkilerin yetiştirilmesi, sadece yangınları önlemeye yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda orman köyleri için sürdürülebilir bir gelir kaynağı da olabilir. Geçim kaynakları iyileşen bu köylüler, şehirlerde göç etmek yerine köylerinde kalmayı tercih edebilirler. Ayrıca, yangının yayılmasını en aza indirmek için geniş ormanlık alanların korunmasında yerel sakinlerin, özellikle de çobanların tecrübelerinden faydalanabiliriz. Yerlere izmarit ve şişe atmadığımız bir güzel alışkanlıkların artması dileğimle.

Ormanlar ve orman yangınları hakkında bazı kaynaklar:

Yeşil vatan hakkında: https://www.ogm.gov.tr/tr/yesil-vatan

Orman yangınları hakkında, nerelerde ormanlar yanıyor: https://firms.modaps.eosdis.nasa.gov/map  

Yangına dirençli ormanlar: https://www.ogm.gov.tr/tr/e-kutuphane-sitesi/mevzuat-sitesi/Tamimler/6976%20Say%C4%B1l%C4%B1%20Tamim.PDF

Orman yangınları verisi: https://ourworldindata.org/wildfires 

19 Ağustos 2024
Meslek lisesi mezunları üniversiteli olabiliyor

Meslek lisesi mezunları 1999 dönemi öncesindeki gibi artık daha rahat üniversiteli olabiliyor. Üniversiteye girişte uygulanan katsayı uygulamasının kaldırılışından 14 yıl sonra ASELSAN ve İTÜ Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi (MTAL)mezunları YKS’de gösterdikleri başarılarla mesleki eğitimde yeni bir dönemin başlamasına imza attılar.

Meslek lisesi mezunları artık rahatlıkla üniversite kazanabiliyor. Kamuoyunun ilgi ile takip ettiği İTÜ MTAL ve ASELSAN MTAL ilk mezunlarını verdi. YKS sonuçları sevindirici. Mesleki eğitimin önündeki katsayı engeli kalktığı için meslek lisesi öğrencileri de artık üniversiteyi rahat kazanabiliyor.

Ön üniversite eğitimi verilen meslek liseleri ATP programı öğrencileri artık geleceğin bilim insanı, mimarı, mühendisi, girişimcisi olabilecek. Meslek lisesi mezunları hem sektörün aradığı ana elman hem de üniversitelerin aradığı gözde öğrenciler olma yolunda ilerliyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Mensupları, Velileri ve Mezunları Derneği Başkanı Muhittin Şenel, "Herkes 'Acaba İTÜ MTAL meslek lisesi mezunları bir üniversite kazanabilecekler mi?' diye soruyordu. Beş yıl sonra beklenen cevabı genç arılar verdi. İTÜ MTAL öğrencileri İstanbul Teknik, İstanbul, Marmara, Hacettepe, Gebze Teknik gibi üniversitelerde lisans eğitimlerine devam edecekler" dedi.

Bu arada görüştüğüm bazı eğitimciler İTÜ MTAL ve ASELSAN’ın YKS başarısını eğitimde bir devrim olarak nitelendirdiler. 2019’da ne tabelası ne telefonu ne sınıfı ne atölyesi vs. vardı. İTÜ markası Antalya’dan, Mersin’den, Adana’dan, Muğla’dan vs. öğrencilerin yüksek dilimlerden İTÜ MTAL’yi tercih etmelerine yol açtı. Bu da markalaşabilirsek noksanlıkların pek de önemli olmadığının bir delilidir. Marka olmak için de iyi çalışmak, başarılı olmak kaçınılmaz tabii ki.

Şenel, genç insan kaynağına sahip ülkemiz artık çekirdekten yetişen üniversite mezunları ile daha da ön plana çıkacak diyor ve ekliyor: İTÜ markasını taşıyan İTÜ MTAL öğrencileri küresel ölçekte yarınların önemli simaları olma yolunda ilerliyor.

Her ne kadar başka üniversite okuyacak olan İTÜ MTAL mezunları olsa da ayrıca “Ömür boyu İTÜ’lü olmanın gururunu yaşayacaklar.”

İTÜ MTAL öğrencileri yaptıkları başarılı projelerle sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da diğer ülke öğrencilerine ilham kaynağı olmaya başlamışlardı. Almanya, Hollanda, Fransa, İspanya, İzlanda, Hollanda, İtalya, Slovenya, Portekiz, Makedonya gibi ülkelerin de içinde yer aldığı proje takımlarında İTÜ MTAL öğrencileri etkin görev alıyorlar. Malezya Milli Eğitim Bakanı başta olmak üzere Avrupa’dan hatta taa Güney Kore’den gelen eğitimciler İTÜ MTAL’yi ziyaret ediyor.

Başta TEKNOFEST olmak üzere, TÜBİTAK, ERASMUS, HAREZMİ, E-TWINNING gibi yurt içi ve yurt dışı pek çok projede başarılı çalışmalar gerçekleştiren İTÜ MTAL, yeni dönemde artık mezun abi ve ablalarının destekleriyle çalışmaları daha da hızlandıracak. ERASMUS projeleri çerçevesinde öğrencilerin yaklaşık %20’si yurt dışı eğitim programlarına katıldı. İTÜ MTAL, ön üniversite yani Anadolu Teknik Programı (ATP) uyguladı. İTÜ MTAL’de hazırlık, 9. ve 10. sınıflarda mesleki beceri ön plandayken 11. ve 12. sınıflarda ise akademik başarı ön planda tutuldu. İlk mezunlarla gelen ilk sonuçlar tüm eğitim camiasını sevindirdi. Üniversitelere göre öğrenci dağılımları ve hangi bölümleri kazandıkları aşağıda tablolarda verilmiştir.

İTÜ MTAL gibi erken mühendislik eğitimi veren okullar, mesleki eğitim algısının olumlu yönde değişmesine ve üniversitelerin teknik donanımlı öğrencilere kavuşmasına katkı sağlamaktadır. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile İTÜ MTAL çok daha büyük başarılara imza atmaya hazırlanıyor.

Hepimiz artık meslek liselerine daha farklı gözle bakabiliriz. 4 farklı mesleki eğitimin olduğunu ve her birinin amacının farklı olduğunun farkına vararak tercihlerimizi yapabiliriz. Örneğin kendi işinizle uğraşırken mesleki yetkinlik kazanmak istiyorsanız mesleki açık lisesi tam size göre. Haftada bir gün mesleki eğitim alarak 4 yıl sonunda meslek lisesi mezunu olabilirsiniz. Bir işte çalışmak ve biraz ekonominize katkı sağlamak istiyorsanız haftada 4 gün işletmelerde çalışırsınız, bir gün okula gelirsiniz ve mesleki yetkinlikleri kazanırsınız. Üstelik devlet ilk 3 yıl asgari ücretin 3’te biri, son sınıfta ise yarısı kadar öğrencilere ücret ödüyor.

Sektörün aradığı ana eleman olmak, mesleki yetkinliklere sahip olmak istiyorsanız AMP (Anadolu Meslek Programı) tam size göre. AMP’de son sınıfta haftada 3 gün işletmelerde uygulama yapıyorsunuz. Sizin başarılarınızı gören işletmeler sizi bırakmayacaktır. Bu üç tip mesleki eğitime ek olarak daha lise çağlarında mesleki beceri kazanmak, lise sırasında mesleki yetkinlik kazanmak istiyorsanız, liseyi bir ön üniversite görüyorsanız ATP (Anadolu Teknik Programı) tam size göredir. Mesleki eğitimde Anadolu Teknik Programı (ATP) ile (hazırlık,) 9. ve 10. sınıflarda mesleki gelişim, 11. ve 12. sınıflarda Akademik Paket ile (YKS ağırlıklı) çalışmalar yapılabilir.

İTÜ MTAL’DE AHİLİK SİSTEMİ BAŞARIYI GETİRİYOR

Okullarda takımlar halinde, Ahilik kültürü çerçevesinde usta-çırak ilişkisi ve kardeşlik duyguları ile milli, manevi değerler ve yerli üretim ekosistemi oluşturuluyor. İTÜ MTAL, Selçuklu ve Osmanlı Ahilik Kültürü Çalışmaları ve Türkiye Yüzyılı Teknolojisi ile 2030’larda küresel ölçekte olmayı planlayan bir lise yolunda ilerlemekte. İTÜ MTAL’ ye gelen öğrenciler 251 yıllık İTÜ’nün marka değeri sebebiyle bu okulu tercih etmişlerdir. İTÜ markasından dolayı birçok noksanları olmasına rağmen okullarını çok seviyorlar. İTÜ’nün 251 yıllık tecrübesi sebebiyle başarıdan başarıya koşuyorlar. 2024 yılında 0.37 yüzdelik dilimden öğrenci İTÜ MTAL’yi tercih etmesi markanın önemini ve mesleki eğitimi ön plana çıkarıyor.

İTÜ MTAL’ de uygulanan Ahilik Sistemi yani usta-çırak ilişkisi farkına varmadan, oyunlaştırarak, görev ve sorumluklar ile oyunlaştırılarak başarıya gitti. 2023-2024 eğitim öğretim yılında İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından “Öğreterek Öğreniyorum- Nasrettin Hoca Akademi” Eğitimde İyi Örnekler ödülünü layık görüldü. Eğitimde İyi Örnekler ödülünü layık görüldü. Özetle İTÜ MTAL’nin kamuoyunda 5 yılda meslek liselerine bakışı olumlu yönde değiştirdiği YKS sonuçları ile perçinlendi. Ülkemizin veya tüm dünyanın ihtiyaç duyduğu mesleki eğitiminde yakaladıkları bu ivmenin daha da yükselerek devam edebilmesi için okul mezunları genç kardeşlerine hamilik yapacaklar.

KAYNAK YÖNETİMİ

Küresel ısınmanın sonlandırılması ve sürdürülebilir bir dünya için kaynak yönetimi son derece mühimdir. Bir okuldaki her bir sınıf, her bir atölye, her bir cihaz bir yılda yani 8760 saatte kaç saat kullanılıyor? Okulun gayrimenkul değeri başta olmak üzere tüm diğer giderlerin öğrenci başına maliyeti nedir? Okullardaki idareci odaları, dünyanın neresinde bizdeki kadar lükstür. Odalara değil, çocuklara yatırım son derece önemlidir. Okulları okul yapan içindeki insanlardır. ATP programı uygulayan bir meslek lisesinde öğrencilerin yüzde 20’si bile üniversite kazanamıyorsa kaynaklar iyi yönetilemiyor demektir. Bu okullar ATP programı uygulayacaklarına AMP programı uygulayabilirler. Zaten AMP’de not ortalaması 70 ve üzeri olan öğrenciler son sınıfta isterlerse ATP programına yani akademik paket uygulamasına geçebiliyorlar. Hep birlikte eğitim ve öğretim üzerine daha çoook kafa yormamız gerekiyor. Çünkü iyi bir gelecek iyi bir eğitimle mümkün olacaktır. Bunun için hepimize farklı görevler düşüyor. Örneğin basın eğitimde güzel örneklerin üzerinde daha fazla durmalıdır ki, güzellikler çoğalsın. İyinin, güzelin ve başarıların ön plana çıktığı haberlerde buluşmak dileğimle…

Tablo 1. İTÜ MTAL 2024 yılında ilk mezunlarının üniversitelere göre dağılımı. 73 öğrenciden 43 tanesi (yüzde 59) kazanmıştır.

Sıra No

Ad Soyad

Üniversite

Fakülte

 

Bölüm

1

R***B***

İstanbul Teknik Üniversitesi

Kimya- Metalurji Fakültesi

 

Metalurji ve Malzeme Mühendisliği

2

S***Y***K***

İstanbul Teknik Üniversitesi

Denizcilik Fakültesi

 

Gemi ve Deniz Teknolojileri Mühendisliği

3

A***T***

İstanbul Teknik Üniversitesi

İnşaat Fakültesi

 

Çevre Mühendisliği

4

A***Y***D***

İstanbul Teknik Üniversitesi

İnşaat Fakültesi

 

İnşaat Mühendisliği

5

N***D***

İstanbul Teknik Üniversitesi

Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi

 

Tekstil Mühendisliği

6

Y***A***

İstanbul Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi

 

Makine Mühendisliği 

7

A***E***E***

İstanbul Üniversitesi

Fen Fakültesi

 

Matematik

8

F***A***S***

İstanbul Üniversitesi

Fen Fakültesi

 

Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü

9

A***D***Ç***

İstanbul Üniversitesi

İktisat Fakültesi

 

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

10

V***E***K***

İstanbul Üniversitesi

Fen Fakültesi

 

Biyoloji

11

A***D***M***

İstanbul Üniversitesi

Edebiyat Fakültesi

 

Amerikan Kültürü ve Edebiyatı

12

İ***E***T***

Marmara Üniversitesi

Teknoloji Fakültesi

 

Bilgisayar Mühendisliği

13

F***E***

Marmara Üniversitesi

Teknoloji Fakültesi

 

Bilgisayar Mühendisliği

14

M***İ***Y***

Marmara Üniversitesi

Teknoloji Fakültesi

 

Mekatronik Mühendisliği

15

V***A***

Marmara Üniversitesi

Teknoloji Fakültesi

 

Mekatronik Mühendisliği

16

Ö***Y***Ö***

Marmara Üniversitesi

Teknoloji Fakültesi

 

Makine Mühendisliği 

17

H***E***D***

Marmara Üniversitesi

Teknoloji Fakültesi

 

Mekatronik Mühendisliği

18

Ö***K***

Marmara Üniversitesi

Teknoloji Fakültesi

 

Elektrik Elektronik Mühendisliği

19

Ş***Z***K***

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

Fen Edebiyat Fakültesi

 

Felsefe

20

D***Ö***

Hacettepe Üniversitesi

Fen Fakültesi

 

Aktüerya Bilimi

21

E***D***

Gebze Teknik Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi

 

İnşaat Mühendisliği

22

Y***K***M***

Kocaeli Üniversitesi

Teknoloji Fakültesi

 

Biyomedikal Mühendisliği

23

D***Ş***

İstanbul Medeniyet Üniversitesi

Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi

 

Biyomühendislik

24

A***B***U***

Türk Alman Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi

 

Makine Mühendisliği 

25

T***S***

Türk Alman Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi

 

İnşaat Mühendisliği

26

U***A***G***

Türk Alman Üniversitesi

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

 

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

27

N***N***T***

Gazi Üniversitesi

Fen Fakültesi

 

Fizik

28

T***S***

Eskişehir Anadolu Üniversitesi

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

 

İşletme Bölümü

29

H***A***S***

Eskişehir Teknik Üniversitesi

Mimarlık Fakültesi

 

Endüstriyel Tasarım Bölümü

30

H***B***

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü

Fen Fakültesi

 

Fizik

31

A****A****

ODTÜ KKTC Kampüsü

Fen Edebiyat Fakültesi

 

Psikoloji (İngilizce)

32

P***A***

İtalya Universita di Bologna

Finans ve İşletme

 

Finans ve İşletme

33

D***Ö***

İtalya Politecnico di Torino

Department of Mechanical and Aerospace Engineering

 

Otomotiv Mühendisliği,

34

A***T***

İtalya Politecnico di Torino

Department of Mechanical and Aerospace Engineering

 

Makine Mühendisliği 

35

Ç***S***Ö***

İstanbul Nişantaşı Üniversitesi

İktisat ve İdari Bilimler Fakültesi

 

Yeni Medya ve İletişim (İngilizce)

36

S***A***İ***

Kapadokya Üniversitesi

Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu

 

Uçak Teknolojileri

37

B***I***

Maltepe Üniversitesi

İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi

 

Siyaset Bilimi ve Uluslarası İlişkiler

38

S***Ş***B***

İstanbul Nişantaşı Üniversitesi

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

 

Havacılık Yönetimi

39

C***D***A***

Piri Reis Üniversitesi

Deniz Ulaştırma İşletme

 

Deniz Ulaştırma İşletme

40

Y***Ş***

Piri Reis Üniversitesi

Deniz Ulaştırma İşletme

 

Gemi Makineleri İşletme

41

A***S***

Üsküdar Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi

 

Elektrik Elektronik Mühendisliği

42

U***G***

Yeditepe Üniversitesi

Bilişim Sistemleri

 

Bilişim Sistemleri

43

K***G***

Bahçeşehir Üniversitesi

Diş Hekimliği Fakültesi

 

Diş Protez Teknolojisi

44

E***D***

Girne Üniversitesi

Denizcilik Fakültesi

 

Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği

 

Tablo 2. İTÜ MTAL öğrencilerinin kazandığı üniversite ve bölümler.

16 Ağustos 2024
Eğitimde Ne kadar İstişare Yapılıyor?

Anaokulundan üniversiteye kadar çocuğumuzun eğitimi için okul yönetmelikleri veya stratejik planlar hakkında ne kadar bilgimiz var? Okulumuzun hedefleri nelerdir? Bunlar ülkemizin 12. Kalkınma Planı ile ne kadar örtüşmektedir? (https://www.sbb.gov.tr/kalkinma-planlari/) Ülkemizin 2053 ve 2071 vizyonlarıyla nasıl bir bağlantıları var? Avrupa, küresel ve sektörel stratejik planlarla uyum derecesi nedir? Geleceğimiz olan çocuklarımız milli, manevi ve kültürel değerlerimizle ne kadar uyumlu yetişiyor? Günümüzde her alanda olduğu gibi eğitimde de hızlı bir değişim yaşanıyor. Sonuç olarak, gelecek konusunda ne kadar iyimseriz?

Okullar zaman zaman veli-öğretmen toplantıları düzenliyor. Bu toplantılara veliler olarak katılırız. Öğretmenlerimiz çocuklarımız hakkında bilgi verirler. Bu görüşmeler sırasında daha çok da notlardan bahsedilir. Veliler genellikle sadece çocuklarının başarılarını görmek istiyor. Birçok toplantıda velilerin çocuklarının oldukça başarılı ve parlak öğrenciler olduğunu söylediklerini duyuyoruz. Ayrıca çocuklarının eğitmenlerinden yeterli eğitimi alamadıklarından da şikâyet edebiliyorlar. Bazen öğretmen ve veli arasında küçük anlaşmazlıklar olabiliyor. Bazı öğretmenler çocuklarının evde yeterince eğitilmediğinden, bazı veliler ise öğrencilerin okullarda yeterince eğitilmediğinden şikâyet edebiliyor. Aslında her iki tarafında bir derdi var: Çocuklarımızın daha iyi eğitilmesi. 

Ebeveynler sadece kendi çocuklarını evde görürken, eğitmenler gençleri okulda sınıf arkadaşlarıyla birlikte farklı bir sosyal ortamda gözlemliyor. Öğrencilerin evdeki davranışları, okulda sınıf arkadaşları arasında sergiledikleri davranışlardan farklı olabiliyor. Dolayısıyla öğretmenler bu durumu velilere aktarmak ister. 
Örneğin, geçtiğimiz günlerde iki yeğenim aynı evde buluştu. Her ikisinin de küçük çocukları var. Uzaktan gelen yeğenimin çocuğu, diğer yeğenimin çocuğuna zarar vermeye çalışıyordu. Uzaktan gelen yeğenim, “Bizim çocuğumuz aslında çok usludur.” dedi. Anne, evde çocuk tek başına olduğunda, yani akranı yokken, çocuğunun davranışlarının farklı olduğunu belirtti. Ancak şimdi bir arkadaşı yanındayken, davranışı değişmişti. Çünkü karşısında kavga edebileceği biri vardı.

Bu sebeple, Sayın Ebeveynler, çocuklarınızla ilgili değerlendirme ve yargılarda bulunurken, lütfen öğretmenlerin söylediklerine kulak verin! Onlar çocuklarınızı daha uzun süreler boyunca, daha çok ve farklı durumlarda izleyebilirler. Eğitmenlerin ebeveynlerden, ebeveynlerin de öğretmenlerden beklentileri olması mantıklıdır. Birbirlerine rakip olmak yerine, birbirlerini tamamlaması gereken iki ana faktör durumundadırlar.
Bir çözüm bulmak birincil hedeftir, sorunu daha da kötüleştirmek değil. İşte bu noktada istişare çok önemli hale gelir. Daha fazla bir araya gelme, daha fazla istişare daha isabetli kararlar almamıza yol açar. Elimizde hangi faaliyetler var? Bunları nasıl başaracağız? Hareket olan her yerde sorunlar da olacaktır. Her sorunun kendine özgü bir çözümü vardır.

Lisede müdür, öğretmen, öğrenci ya da veli olabilirsiniz. Peki, okulunuzda neler yapabilirsiniz? Öğrenciler, öğretmenler, veliler, yöneticiler, Okul Aile Birliği ve mezunlar derneği dâhil olmak üzere birçok paydaş okul topluluğunu meydana getiriyor. Sonuç olarak, okul yönetimi haftalık toplantılar düzenlemelidir. Ancak, iddialı hedefleri olan okullar için, “geniş katılımlı aylık toplantıların yapılması” kritik önem taşır.

Geniş katılımlı bu toplantılarda okul yönetimi, zümre başkanları, her sınıftan bir öğrenci ve veli ile Okul Aile Birliği ve okul derneği üyeleri yer almalıdır. Ayrıca okulun halkla ilişkiler ekibi de basını temsil etmek üzere bu toplantılara katılabilir. Okul, meslek lisesi ise mutlaka sektörden de kişilerin de toplantılarda yer alması mühimdir. 

Peki, bu toplantılarda neler konuşulmalı? Okul hedefleri, küresel stratejik planlar, Türkiye Yüzyılı Hedefleri, 12. Kalkınma Planı, 2053 ve 2071 vizyonlarımız çerçevesinde eğitim ve öğretim, gidişat konuşulabilir. İnsanlığın, ülkemizin, okulun, eğitmenlerin, öğrencilerin, velilerin hedef ve beklentileri enine boyuna değerlendirilmelidir. Her ay "Ne yaptık? Nasıl yaptık? Gelecekte kim, neyi, nasıl yapacak?” gibi benzer soruların cevapları aranabilir, görüşler yazılarak kurum kültürü oluşturulabilir. 

Bu tür istişarelerin yapıldığı bir okulda, gelişmeler zamanla herkes tarafından fark edilecektir. Tüm paydaşların katılımıyla okul ortamı arzu edilen seviyeye ulaşacak ve ülkemizin milli eğitimi çok daha ileri noktalara taşınacaktır. Aksi takdirde, eğitimi tartışmaya devam ederiz, ama iki ileri bir geri gitmekten bir arpa boyu yol alamayız. 

Örneğin, meslek liselerinde AMP ve ATP programları vardır. AMP, reel sektöre insan kaynağı yetiştirir; ATP programında ise ön üniversite eğitimi verilir. Bir okul hem “Piyasaya insan yetiştiriyorum.” diyor, hem de ATP programı uyguluyorsa insan varlığını iyi yönetemiyor demektir. Hatta bu tür yanlış eğitim sonrası, bir de ATP programı uygulayan sistemin ders programını tutup değiştirebilirler. Bu durumda eğitimde ileri gidemezsiniz? Eğitim sistemini kendimize değil, kendimiz eğitim sistemi felsefesine uygun eğitim ve öğretim yapmalıyız. Meslek öğretmenleri arasında bu tür konuşmaların yapıldığına şahit oldum. Umarım ATP programlarındaki akademik paket uygulamasına zarar verici kararlar alınmaz. Bu konu çok önemli.

Şeffaf bir işleyişe sahip, velilerin maddi ve manevi desteklerini esirgemediği, başarılarıyla anılan bir okul hayal edin. Veli desteği bu başarının temel taşlarından biridir. Örneğin, 1000 öğrencisi olan bir okulda velilerin %20’si, kişi başı 10 bin lira okula katkıda bulunsa, okulun yıllık bütçesine 2 milyon lira eklenir. Bu ek bütçe, ihtiyaç sahibi öğrencilerden okulun proje takımlarına kadar okulun birçok ihtiyacını karşılamak için kullanılabilir. Bu tür destekler, okul derneği veya Okul Aile Birliği aracılığıyla kolay ve şeffaf şekilde yönetilebilir.

Veliler, farklı yeteneklere ve mesleklere sahip, çevrelerinde iş insanlarıyla bağlantıları olan bireylerdir. Bu bağlantılar sayesinde, okul projelerine hamilik yapabilirler. Okul, ders saatleri dışında proje takımlarının sorumluluk alarak, hata yaparak ve oyunlaştırarak öğrendiği bir ortama dönüşebilir. Liselerde hazırlık, 9. ve 10. sınıflarda öğrencilerin mesleki gelişimi için; 11. ve 12. sınıflarda ise YKS’ye yönelik çalışmalarda mezunların ve velilerin gönüllü desteğiyle okul saatleri dışında güzel iş birliktelikleri yapılabilir.
Bu bağlamda, “İTÜ MTAL Öğrenci Proje Takımları” incelenmeye değer bir örnektir. Henüz beşinci yılında olan bu okul, küresel ölçekte ilgi çeken birçok proje takımına ev sahipliği yapmaktadır. Hollanda, Almanya ve Fransa gibi ülkelerle oluşturulan karma takımlarda İTÜ MTAL öğrencilerinin üstlendiği etkin roller takdire şayandır. Bu başarı hikâyeleri, diğer okullar için ilham verici bir örnek olarak paylaşılabilir. Malezya Milli Eğitim Bakanı ziyareti gibi bu çerçevede ülke içinden ve dışından okula ziyaretlerin yapılması takdire şayandır. 

Özetle, okullarda herkes kendi çapında küçük dokunuşlar yapabilir. Ancak, bu işin merkezinde olan öğrenciler, asıl oyunculardır. Akran zenginliği içinde, öğretmenlerin verdiği görevleri yerine getirdiklerinde, eğitimde küresel ölçekte büyük başarılara imza atabiliriz. Başarı, zirveye tırmanmaya benzer: Zahmetlidir, yorucudur, engellerle doludur ve sürekli çaba gerektirir. Takım olarak tırmanmak ise daha da zordur, tüm ekibin hevesli olması ve konfor alanından çıkması gerekir.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, sahip olduğu insan kaynağı, tarihi değerleri ve stratejik konumu ile büyük bir potansiyel vadediyor. Eğitimde ise küçük dokunuşlara ve Türkiye'yi küresel bir eğitim merkezi haline getirecek girişimcilere ihtiyaç var.

10 Ağustos 2024
Hayalinizdeki üniversite?

Teknoloji hızla gelişiyor, her şey değişiyor. Yapay zekâ, nesnelerin interneti gibi yenilikler hayatımızın her alanına girmeye devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde bir yazılım şirketi başkanı, daha önce 2 günde yazdığı kodu artık 1 saatte yazabildiğini söyledi. Bu, geleneksel eğitim sisteminin de büyük değişimlere hazır olması gerektiğini gösteriyor. Anaokuldan üniversiteye kadar tüm eğitim kademeleri bu değişimi bekliyor: Zaman ve mekandan bağımsız eğitim.

Örneğin, nasıl bir üniversite eğitimi istiyoruz? Bu konuda çok tartışmak ve farklı fikirleri paylaşmak gerekiyor. Kabul gören fikirler ilerlemeli ve önemli değişiklikler yapılmalı. Üniversitelerde ders saatleri azaltılıyor, şu anda haftada ortalama 20-25 saat ders var. Herkesin aynı dersi dinlediği sınıf ortamlarına ihtiyaç azalıyor. Herkesin bilgi, yetenek ve ilgi alanları farklı ve herkes her an istediği bilgiye ulaşabiliyor. Bu durumu fırsata dönüştürmenin zamanı geldi.

Türkiye; tarihi, geçmişi, konumu ve lojistik avantajları sayesinde hızlı atılım yapabilecek durumda. Çok fazla üniversitemiz var ve bunu fırsata dönüştürebiliriz. Artık sahil turizmini bırakıp, bir üst takıma çıkarak, eğitim turizmine başlayabiliriz. Türkiye, bir eğitim merkezi olabilir. Artık sahil turizmini bir kenara bırakıp, sağlık ve eğitim konularına yatırımı daha da arttırmanın zamanı geldi. Eğitimde küresel ölçekte hizmet verebilecek sistemleri çoğaltmalıyız.

Bir üniversite hayal edin; 5 fakültesi ve 25 bölümü olsun. Her bölümde 10’ar proje takımı bulunsun. Her takımın danışmanı, ilgili sektörden bir hamisi olsun. Her takımın bir çadırı, bir hayvanı ve küçük bir arazisi olsun. Bu takımlar ekip biçsinler, hayvanlarını beslesinler. Her bölüm, her ay öğretim üyeleri, takım kaptanları ve hamiler ile toplantılar yapsın. Takımlar, şirketlerin ihtiyaçlarını projelendirsin, araştırma geliştirme yapsın ve sorunlara çözüm üretsin. Takımlar TEKNOFEST gibi yarışmalara katılsın. Seminerler ve sempozyumlar düzenlensin. Eski sosyal hayat ile yeni teknolojik yapı bütünleşsin.

Normal derslerin azaldığı, takım çalışmalarının arttığı bir eğitim sistemi olsun. Akran zenginliği ile ihtiyaçlar oluşsun ve bu ihtiyaçlar "oyunlaştırarak öğrenme" yöntemiyle giderilsin. Öğrenciler, farkına varmadan, isteyerek, yaşayarak ve dokunarak öğrensinler. Deneyerek, hata yaparak ve sorumluluk alarak öğrensinler. Gerçek hayattan projelerle eğitim alsınlar.

Şirketlerin mezunları kapmak için yarıştığı bir eğitim sistemi olsun. Girişimciliğin, yeniliğin, araştırma ve geliştirmenin ön planda olduğu bir ortam olsun. Bazı takımlar kendi şirketlerini kursun ve hayatın içinden bir eğitim alsınlar. Küresel ölçekte öğrenci çeken ve onları geliştiren bir sistem olsun. Sahil turizminde olduğu gibi bir hafta değil, uzun süre hizmet veren bir sistem kurulsun. Her yönüyle katma değeri olan bir sistem oluşturulsun.

Her şey değişiyor, bununla birlikte eğitimle bireylerin bilgi, beceri, tutum ve değerler kazanması değişmiyor. Öğretmenin rehberlik hizmeti değişmiyor. Selçuklularda, Osmanlılarda kazandığımız değerlerimizi günümüz katma değeri yüksek teknolojisi ile Türkiye Yüzyılı'nın çok ilerilere gitmesine katkı sağlanacaktır.  Okuma, yazma ve aritmetik gibi temel becerilerin önemi değişmiyor. Eğitimle tertip, düzen ve tutum davranışı kazanılması değişmiyor. Eğitimle milli, manevi, ahlaki, kültürel değerlerin kazandırılması değişmiyor.

Yatırımcılar, küresel eğitime yatırım yapmaya ne dersiniz?

Yatırımcılar, bu fırsattan daha fazla istifade edin lütfen. Proje tabanlı öğrenmeye odaklanan, geleneksel ders saatlerini azaltan bir eğitime geçişe hazırlanmalıyız. Türkiye, uluslararası öğrencileri çeken bir eğitim merkezi olacak. Bu sebeple kısa vadeli turizmin aksine; uzun vadeli, yüksek değerli ticari bir sistemi sizler oluşturacaksınız.

Prof. Dr. Hüseyin Toros / İTÜ, UUBF, İklim Bilimi ve Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi

5 Ağustos 2024