Hayat, bazen bir komedi filmi gibi. Sahne sahne ilerliyoruz, repliklerimiz var, kostümlerimiz var, hatta bazen o kadar rol yapıyoruz ki kendimizi bile unutuyoruz. Peki ya o sahnelerde söyleyemediğimiz, söylemekten utandığımız cümleler? İşte benim bugünkü konum tam da bu; keşke demekten utandığımız anların anlamsızlığı. Çünkü hayatımda hiç keşkem olmadı diye havalı cümleler kuranların aksine, benim keşkem hep olur. Hatta şu an bile keşke yazıya başlamadan önce çayı demleseydim diyorum :) Ama bu, mutsuz ya da memnuniyetsiz olduğum anlamına gelmez. Aksine, bu, hayatı olduğu gibi kabul ettiğim ve hatalarımla, pişmanlıklarımla barışık olduğum anlamına gelir. Yine de çay koysaydım keşke!
Toplum olarak keşke demeyi bir tür zayıflık işareti olarak görüyoruz sanki. “Keşke şunu yapsaydım,” dediğin anda, karşındaki seni bir anda yargılamaya başlıyor. Amaaan, geçmiş geçmişte kaldı, boş ver, diyorlar. Haklılar da aslında, geçmiş gerçekten geçmişte kaldı. Ama bu, keşke demeyi bırakacağımız anlamına gelmiyor ki! Keşke demek, bir nevi kendi kendimize itiraf etmek gibi bir şey. Evet, burada hata yaptım, evet, burada farklı bir yol seçebilirdim, diyebilmek. Peki bunu itiraf etmek neden bu kadar zor? Neden “keşke” dediğimizde kendimizi suçlu hissediyoruz?
Belki de keşke demek, kontrolü kaybettiğimizi hissettiriyor. Her şeyi mükemmel yapmak, her kararı doğru vermek istiyoruz. Ama hayat öyle bir şey ki, bazen en doğru sandığın kararlar bile seni yanlış yollara götürebiliyor. İşte o zaman keşke demek kaçınılmaz oluyor. Ama bu, bir başarısızlık değil, bir öğrenme süreci aslında. Keşke dediğin her an, bir sonraki adımda daha iyisini yapmak için kendine bir şans veriyorsun.
Valla kim ne derse desin, ben keşke’lerimle barışığım. Benim hayatımda keşkeler hep oldu. Mesela, keşke sahnede öyle demeseydim. Keşke o insana o kadar güvenmeseydim. Keşke o gün fazla ayran içmeseydim :) (Gaz yapıyor malum) Ama bu keşkeler, beni mutsuz etmiyor. Aksine, bana kendimi daha iyi tanıma fırsatı veriyor. Her keşke, bir ders niteliğinde. Bir daha böyle bir durumda ne yapmalıyım? sorusunu sorduruyor. Ve bence bu, oldukça değerli bir şey.
Ayrıca, keşke demek, hayatın renklerini görmemizi sağlıyor. Eğer her şey mükemmel olsaydı, her karar doğru olsaydı, hayat çok sıkıcı olmazmıydı? Keşkeler, hayatın içindeki o küçük çatlaklar gibi. Bazen canımızı acıtıyorlar ama aynı zamanda bize büyüme fırsatı da sunuyorlar. Japonların “kintsugi” sanatını duydunuz mu? Kırılan çömlekleri altınla tamir ediyorlar ve bu, çömleği daha değerli hale getiriyor. İşte keşkeler de böyle. Hayatımızdaki kırıkları tamir ederken, bizi daha güçlü ve değerli kılıyor.
Şimdi gelelim asıl meseleye; keşke demekten neden korkuyoruz? Belki de başkalarının bizi yargılamasından çekiniyoruz. Keşke dediğimizde, insanların bizi zayıf göreceğini düşünüyoruz. Bence tam tersi. Keşke diyebilmek, büyük bir cesaret işidir. Kendi hatalarını kabul edebilmek, kendi zayıflıklarını görebilmek, herkesin yapabileceği bir şey değil. Bu yüzden, bir dahaki sefere keşke demekten çekinmeyin. Çünkü bu, sizin kendinize dürüst olduğunuzu gösterir.
Ayrıca, keşke demek, gelecekte daha iyi kararlar vermenizi sağlar. Eğer geçmişte yaptığınız hataları kabul etmezseniz, aynı hataları tekrarlama riskiniz artar. Ama keşke dediğinizde, bir sonraki adımda daha dikkatli olursunuz. Bu da, hayatınızı daha anlamlı hale getirir.
Velhasıl kelam, hayat, keşkelerle dolu. Kimimiz bunu kabul ediyor, kimimiz ise “benim hiç keşkem olmadı” diyerek kendini kandırıyor. Ama gerçek şu ki, keşke demek, hayatın doğal bir parçası. Bu, sizin zayıf olduğunuzu göstermez. Aksine, kendinize ve hayata karşı dürüst olduğunuzu gösterir. O yüzden, keşke demekten utanmayın. Keşkelerinizle barışın. Çünkü onlar, sizi siz yapan şeylerden biri. Ve unutmayın, her keşke, bir sonraki adımda daha iyisini yapmak için bir fırsattır.
Hayatınızda keşkeleriniz bol olsun, ama bu keşkeler sizi değil, siz onları yönetin!
Keşke o çayı koysaydım...