Tgrt Haber

Sofranın Sessiz Şifası: Gıdanın İyileştirici Gücü

30 Aralık 2024 09:40 | Güncelleme :30 Aralık 2024 09:40

Mutfağın, yemeğe de yansıyan en belirgin özelliklerinden biri gıdanın iyileştirici yönüne ve sağlıklı beslenme konusuna dahil olması diyebiliriz. Osmanlıda Ahlat-ı Erbaa denilen bir anlayışın etkisiyle, her bir besinin hangi hastalığa iyi geldiği, nasıl pişirilmesi gerektiği ve hangi kapta tüketilmesi gerektiği gibi detaylar, yemeğin vazgeçilmez bir parçası haline geliyor. Bu durum, mutfağı sadece lezzetli yemeklerin değil, aynı zamanda sağlığı koruyan bir beslenme sisteminin de merkezi haline getiriyor. 

Ahlât-ı Erbaa

İbn-i Sînâ (980-1037)’nın “El-Kânûn fi’t-Tıbb” adlı eserinde “Ahlât-ı Erbaa diye anılan dört sıvı vardır ki bu sıvıların dengede olmasıyla sağlık, bozulmasıyla da hastalık ortaya çıkar” der. 
Ahlât, Arapça sıvı anlamına gelen “hılt”ın çoğuludur. Bu terim ise vücudun dört temel sıvısı olan Kan, Sarı safra, Kara safra ve Balgam’ı tarif etmek için kullanılır. Bu teoriye göre vücuda alınan besinler bu dört maddeye dönüşür ve bu sıvılar vücudumuzda bileşik kaplar gibi denge içinde birinin artması veya azalmasıyla vücutta hastalık ortaya çıkıyor. Yani hayatın devamı için yenilen veya içilen gıdaların vücudun hazmettirici kuvveti ve hastalığıyla direk ilgili. 

Gıda, insanlık tarihi boyunca karnımızı doyurmanın ötesinde, ruhumuzu ve bedenimizi onaran bir dosttur. Bu durum, yüzyıllar boyunca nesilden nesile aktarılan reçetelerde, otların ve baharatların sırlarında saklı. Kimi zaman gıdanın iyileştirici gücü, en basit haliyle kendini gösterir. Bir kase çorba veya bir avuç ceviz ya da tıpkı Anadolu’da hasta olan birine pişirilen tarhana ya da Ege zeytinyağının şifası gibi… 

Modern tıbbın babası sayılan Hipokrat’ın “gıdanız ilacınız, ilacınız gıdanız olsun” sözü, bu kadim bilginin en yalın ifadesi. Gerçekten de yediklerimiz, yaşam enerjimizin kaynağı ve sağlığımızın teminatı. Bilim dünyasında gıdanın iyileştirici gücü üzerine yapılan çalışmalar, doğanın bize sunduğu besinlerin vücudumuzdaki pek çok mekanizmayı doğrudan etkilediğini gösteriyor. 

Gıdanın beden ve ruh üzerindeki etkisi

Besinlerin yalnızca fiziksel iyileşme sağlamakla kalmayıp, ruhsal denge üzerinde de büyük bir etkisi var. Omega-3 yağ asitlerinin depresyonu azalttığı, probiyotiklerin bağırsak sağlığını iyileştirerek zihinsel sağlığa katkıda bulunduğu artık kanıtlanmaya başlandı. Fermente ürünlerin, bağırsak florasını düzenleyerek bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve serotonin seviyesini artırdığı da biliniyor. 

Doğal antibiyotikler ve antioksidanlar

Zencefil, zerdeçal ve sarımsak gibi gıdalar, doğanın bizlere sunduğu en iyi antibiyotikler bence. Sarımsağın antiviral ve antibakteriyel özelliği uzun yıllardır bilinir. Zerdeçalın içeriğindeki kurkumin bileşiği, vücuttaki iltihapları azaltırken kanserle mücadelede de önemli bir rol oynuyor. 
Özellikle Akdeniz diyetinde yer alan zeytinyağı, domates ve kekik gibi besinler, kalp ve damar hastalıklarına da karşı güçlü bir kalkan. Yeşil çayın antioksidan zengini oluşu, kanser hücrelerinin gelişimini yavaşlattığı gibi yapılan pek çok çalışma bu hususların çoğunu destekliyor.  

Gastronomi ve şifa ilişkisi

Sürdürülebilir gastronomi hareketleri, yediğimiz her lokmanın yalnızca lezzet değil, bir şifa kaynağı olması gerektiğini savunur. Anadolu’nun dört bir köşesinde coğrafi işaretli ürünlerin çoğu, şifalı yönleriyle bilinir. Kayseri pastırmasının antimikrobiyal özelliği, Anzer balının bağışıklığı güçlendiren yapısı, Hatay nar ekşisinin antioksidan zenginliği… Bunlar lezzetli birer gıda ürünü olmasının yanında birer ilaç niteliğinde.

Gıdanın iyileştirici gücü, bireyin kendi topraklarına kök salması, doğayla barış içinde yaşaması ve sofrasına bilinçle oturmasıyla tam anlamıyla hayat bulur. Bir tas çorbanın ya da bir lokma peynirin arkasında yatan şifa, aslında doğanın sessiz diliyle bize anlattığı bir hikaye.


Özetle, gıda, insanoğlunun en temel ihtiyacı olmanın ötesinde bir şifa kaynağı ve her lokmada, toprağın, suyun ve güneşin iyileştirici gücü saklı. Bu yüzden, sofralarımıza koyduğumuz her besini birer şifa kapısı olarak, sağlığımızın ve doğaya karşı sorumluluğumuzun bir nişanesi olarak görmeliyiz. Çünkü gıda, yalnızca açlığı bastırmak için değil, ruhu ve bedeni iyileştirmek için var.

300
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.