Sabahın erken saatleri. İstanbul, Marmara’nın derinliklerinden yükselen sessiz çığlığı duymadan günlük telaşına bağlanmış. Okula koşan çocuklar, işe yetişmek için metroya hücum eden kalabalıklar, denize nazır kahvelerde demlenen çaylar... Her şey olağan. Ta ki yerin altındaki dev uyanana kadar. Böyle başlayacak işte her şey...
1999’dan 2023’e “Ders Almak” Dedikleri Bu Mu?
24 yıl önce Gölcük’te 17 bin cana mal olan deprem, bize bir ders değil, bir taziye metni bıraktı. O gün “Bir daha asla!” denildi. Peki bugün? İstanbul’da 1.6 milyon binanın %50’den fazlası riskli. Kentsel dönüşüm projeleri, rant odaklı imar aflarıyla delik deşik edildi. Deprem vergileri ne oldu? Depreme harcandı mı? Ben 6 şubat depremlerine Şanlıurfa'da yakalandım. Ölmedim ama inanın hayata bakışım çok değişti. Aylarca çocuklarım rahat uyumadı. Bu gün bu yazıyı da değişen duygularımın bir tezahürü gibi görün.
Jeologlar net konuşuyor: Marmara’da 7.5 ve belki üzeri büyüklükte bir deprem kapıda. İTÜ’nün raporu, 28 bin binanın 10 saniyede yıkılacağını söylüyor. Peki neden hâlâ dere yataklarına AVM’ler dikiyoruz? Neden hastaneler, okullar, enerji hatları fay hattının üzerinde? Japonya depremle dans ederken biz neden küllerimizde debeleniyoruz?
Deprem sonrası enkaz altında kalan sadece betonlar değil. 50 bin ila 100 bin arası can kaybı tahmini, bir neslin travması demek. Elektriksiz, susuz, iletişimsiz kalan 16 milyon insan… Ekonomi çöker, göç dalgaları başlar, sosyal patlamalar tetiklenir. 1999’da “kaybettiklerimiz” için ağladık, bugünse kaybedeceklerimiz için bile ağlayacak vaktimiz yok.
Deprem öldürmez, çürük binalar öldürür. Doğa değil, insanın açgözlülüğü felakete davetiye çıkarır. Belediyelerin “acil toplanma alanı” diye pazarladığı parklar, bugün betonla dolu. İBB’nin deprem master planı kaç kez rafa kaldırıldı? Siyasi çekişmeler, bürokratik engeller, vatandaşın umursamazlığı… Hepsi bir arada, kendi sonumuzu hazırlıyoruz.
Var: Bilimi dinlemek, liyakati seçmek, halkı bilinçlendirmek. Deprem vergilerini amacına uygun harcamak. Okullarda zorunlu afet eğitimi vermek. Yapı denetimini problemlerden arındırmak. Bunlar “devletin işi” değil, hepimizin meselesi. Unutmayalım: Deprem bir doğa olayı, felaket ise tercihtir.
İstanbul’un Son Şansı: Yarın Değil, Şimdi!
Saat işliyor. Her geçen gün, risk büyüyor. Ya bugün harekete geçeceğiz ya da yarın enkaz altında “keşke”lerle boğulacağız. Tercih bizim: 20 yıl geriye gitmek mi, yoksa 100 yıl ileriyi kurmak mı?
17 Ağustos ve 6 şubat depremlerinde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımızın aziz hatıralarına... Unutmamak arzusu ile.