Kanada Başbakanı, Donald Trump ve ABD’nin ek vergiler yoluyla kendisini yıldırmaya çalışmasına karşı açık bir mesaj verdi: “İlişkiler sona erdi!” Bu sert çıkış, küresel ticaret sisteminin derin bir krize sürüklendiğini gösteriyor. Peki, ekonomik korumacılığın yükselmesi dünya ekonomisi için ne anlama geliyor? Ticaretin sınırlandığı bir gelecekte bizleri neler bekliyor?
Ekonomik korumacılık, devletlerin yerli sanayilerini korumak amacıyla ithalata ek vergiler getirmesi veya yabancı mallara çeşitli kısıtlamalar koyması anlamına gelir. ABD’nin son dönemde Çin, Avrupa Birliği ve Kanada gibi ticaret ortaklarına yönelik aldığı önlemler, küresel ekonominin serbest piyasa ilkelerinden uzaklaştığını gösteriyor. Ancak unutulmaması gereken nokta şudur: Korumacılık, kısa vadede bazı sektörleri koruyabilirken, uzun vadede küresel ticareti baltalar ve dünya ekonomisini yavaşlatır.
Tarih, ekonomik korumacılığın uzun vadede ülkelere zarar verdiğini gösteren örneklerle doludur. Örneğin, 1930'da ABD tarafından çıkarılan Smoot-Hawley Gümrük Tarifesi, küresel ticaretin daralmasına neden olmuş ve Büyük Buhran’ı derinleştirmiştir. Benzer şekilde, 1970’lerde petrol krizinin ardından birçok ülke ithalat kısıtlamalarına yönelmiş ve ekonomik durgunluk kaçınılmaz hale gelmiştir. Korumacı politikalar, küresel büyümeyi sekteye uğratırken tüketici refahını da azaltmıştır.
Bir başka örnek ise 1980’lerde Japonya’nın iç pazarını dış rekabete kapatarak kendi endüstrisini koruma çabasıdır. Ancak bu strateji, Japonya’nın inovasyon hızını yavaşlatmış ve 1990’larda yaşadığı "Kayıp On Yıl" olarak adlandırılan ekonomik durgunluk dönemine girmesine yol açmıştır. Aynı şekilde, Hindistan 1991 öncesinde ithalatı aşırı derecede sınırlayan politikalar izleyerek yerel sanayisini korumaya çalışmış, ancak bu politikalar ülkeyi küresel rekabetin gerisinde bırakmış ve büyüme oranlarını baskılamıştır.
Kanada'nın ABD'ye karşı sert bir tavır alması, dünya ticaretinde yeni bir dönemin kapılarını aralıyor. Küresel güçler arasında artan ticaret savaşları, uluslararası iş birliğini zayıflatıyor. Kanada’nın, ABD ile ilişkilerini bitirme noktasına gelmesi, sadece iki ülke arasındaki bir gerilim değil, dünya genelinde birçok ülkeyi etkileyecek bir dalganın başlangıcı olabilir. Küresel tedarik zincirleri bu tür gerilimlerden doğrudan etkilenirken, yatırımcı güveni sarsılıyor ve ekonomik büyüme yavaşlıyor.
ABD ve Kanada arasındaki bu gerilim, Çin-ABD ticaret savaşı ile benzerlik gösteriyor. 2018'de Trump yönetiminin Çin’e uyguladığı gümrük vergileri, Çin’in de misilleme yapmasına neden olmuş ve iki ülke arasındaki ticaret hacmi daralmıştır. Sonuç olarak, küresel pazarda belirsizlik artmış, uluslararası tedarik zincirleri sekteye uğramış ve dünya genelinde ekonomik büyüme oranları düşmüştür.
Ticaret savaşlarının derinleşmesi, ülkelerin ekonomik sınırlarını daha da katılaştırmasına neden olacak. Küreselleşmenin sunduğu fırsatlar, korumacılığın yükselişiyle daralacak. ABD’nin benimsediği politikalar başka ülkeleri de benzer önlemler almaya itebilir hatta itecektir.
Ekonomik korumacılık, ülkeler arasında büyük sorunlar yaratırken, dünya ticaretinin serbest akışını engelliyor. Bu sürecin sonunda kazanan bir taraf olmayacak, kaybeden ise küresel ekonomi olacak. Uluslararası toplum, daha fazla iş birliği yaparak ticaretin önündeki engelleri kaldırmalı ve serbest piyasa kurallarını korumalıdır.
Tarihte birçok ülkenin korumacılık politikaları nedeniyle ekonomik büyümelerini yavaşlattıkları göz önünde bulundurulduğunda, gelecekte bu tür hataların tekrarlanmaması için dersler çıkarılmalıdır. Korumacılığın yerine, rekabet gücünü artıran, inovasyonu teşvik eden ve ticareti kolaylaştıran politikalar geliştirilmelidir.
ABD ve Kanada arasındaki gerilim, küresel ticaretin kırılganlığını gözler önüne seriyor. Ancak bu sadece bir başlangıç. Eğer ülkeler korumacılığı bir silah olarak kullanmaya devam ederse, küresel ekonomi telafisi zor bir yıkıma sürüklenecek. Çözüm, iş birliği içinde hareket etmekte ve serbest ticaretin avantajlarını korumakta yatıyor. Şimdi, dünya ekonomisinin geleceği için kritik bir döneme giriyoruz: Ya serbest ticareti savunacağız ya da korumacılığın getirdiği kısıtlamalarla büyüme fırsatlarını kaybedeceğiz!