Beni takip edenler iyi bilir uzmanlık alanım Dış Ticarettir. Bu yüzden dünyadaki uluslararası ticaret ile ilgili konuları kaçırmamaya ve size sunmaya özen gösteriyorum. Özellikle son haftalarda dünya gündemini meşgul eden en önemli konulardan biride bu, yani küresel ticaretin geleceği ve ülkelerin bu yeni düzene nasıl adapte olacağı gibi görünüyor. Pandemi, savaşlar, tedarik zincirlerindeki kırılmalar ve Trump sonrası artan korumacı politikalar, dış ticaretin kurallarını yeniden yazıyor.
Bu süreçte, Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler, hem fırsatları hem de riskleri aynı anda deneyimleyecek gibi görünüyor. Peki, bu yeni düzende Türkiye nerede duracak? Ve dünya ticaretindeki bu dalgalanmalar bizi nereye götürecek? Soruları çok önemli.
Dünya ticareti, son yıllarda korumacılığın yükselişine tanık oluyor. Özellikle ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşları, küresel tedarik zincirlerini derinden sarstı. ABD, yüksek teknoloji ürünlerinde Çin’e karşı kısıtlamaları artırırken, Çin de kendi iç pazarını korumak için adımlar atıyor. Avrupa Birliği ise yeşil dönüşüm ve dijitalleşme odaklı yeni ticaret politikalarıyla, küresel rekabette yerini sağlamlaştırmaya çalışıyor.
Bu korumacı politikalar, gelişmekte olan ülkeler için hem tehdit hem de fırsatlar barındırıyor. Bir yandan, büyük ekonomilerin kendi içlerine kapanması, ihracata dayalı büyüme modelini zorluyor. Diğer yandan, tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesi ihtiyacı, Türkiye gibi ülkelere yeni kapılar aralıyor. Özellikle Avrupa’nın Çin’e olan bağımlılığını azaltma çabaları, Türkiye’yi alternatif bir üretim üssü olarak öne çıkarabilir. Bu durumda Türkiye bu durumdan nasılsın faydalanacak. Ayrıca Türkiye’nin Dış Ticaret Karnesi İyi mi, Kötü mü? Soruları ise bundan sonraki süreci daha iyi açıklayabilir.
Türkiye, son yıllarda dış ticaret açığını kapatmak için önemli adımlar attı. İhracatta rekorlar kırıldı, yeni pazarlara açılım sağlandı. Ancak, enerji ithalatı ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar, dış ticaret dengesini hala zorluyor. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı sonrası enerji fiyatlarının artması, ithalat maliyetlerini yukarı çekti.
Buna rağmen, Türkiye’nin coğrafi konumu, genç nüfusu ve gelişen sanayi altyapısı, dış ticarette rekabet avantajı sağlıyor. Özellikle otomotiv, tekstil ve savunma sanayii gibi sektörlerdeki ihracat başarısı, Türkiye’yi küresel tedarik zincirlerinde önemli bir oyuncu haline getiriyor. Ancak, bu başarıyı sürdürmek için yapısal reformlar ve teknolojik dönüşüm şart.
Dünya ticareti, artık sadece mal ve hizmetlerin değişimi değil, aynı zamanda yeşil ve dijital dönüşümün de bir parçası haline geldi. Avrupa Birliği’nin “Yeşil Mutabakat” politikası, ihracatçı ülkeler için yeni standartlar getiriyor. Türkiye, bu sürece uyum sağlamak için enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir üretim modellerine yatırım yapmak zorunda.
Dijitalleşme ise dış ticaretin bir diğer önemli ayağı. E-ticaretin büyümesi ve dijital hizmetlerin yaygınlaşması, Türkiye’nin bu alanda da rekabetçi olmasını gerektiriyor. Özellikle genç nüfusun dijital becerilerinin geliştirilmesi, Türkiye’yi bölgesel bir dijital merkez haline getirebilir.
Dünya ticareti, hızla değişen bir düzene doğru ilerliyor. Bu süreçte, Türkiye’nin hem bölgesel hem de küresel ölçekteki rolü giderek önem kazanıyor. Ancak, bu rolü sürdürmek ve güçlendirmek için yapısal reformlar, teknolojik yatırımlar ve yeşil dönüşüm adımları şart.
Türkiye, coğrafi konumu, genç nüfusu ve dinamik sanayisiyle, dünya ticaretinde önemli bir aktör olma potansiyeline sahip. Ancak, bu potansiyeli gerçeğe dönüştürmek için doğru stratejilerle ilerlemesi gerekiyor. Yeni dünya düzeni, fırsatları değerlendirenleri ödüllendirecek. Türkiye’nin bu ödülü alması, bugün atacağı adımlara bağlı.Haftaya daha iyi bir Dünya'da görüşmek dileğiyle.