Büyük bir iç karışıklığın pençesindeki Sudan, 19. yüzyılda Osmanlı egemenliğine girmiş bir Afrika ülkesidir. 1885’te Osmanlı’ dan ayrılarak bağımsızlık yolunda bir mücadeleye girişen Sudan halkı, ne yazık ki bugün onca yeraltı zenginlikleri, verimli topraklarına rağmen açlığın ve büyük bir iç karışıklığın pençesindedir.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın 1820’de Sudan’ı fethiyle başlayan Osmanlı hakimiyeti dönemi, kendini mehdi ilan eden Muhammed Ahmed’in, Hartum’u ele geçirmesiyle 1885’te son buluyor. O dönemde olduğu gibi ülkelerde çıkan iç karışıklıklarda genellikle ortaya çıkan sebeplerden; etnik grupların çatışması, dini anlaşmazlıklar ve doğal kaynakların kullanımı konusundaki ayrışmalar Sudan’da bugün için de geçerlidir.
O dönemlerden bugünlere gelindiğinde ise Ömer el-Beşir yönetiminin, 2018’de ekonomik anlamdaki başarısızlığı ile başlayan ülkedeki iç karışıklık, 2019 yılında yaklaşık 30 yıllık el- Beşir yönetiminin devrilmesiyle de içinden çıkılmaz bir hal almıştır. İktidar devrilmiş olsa da Sudan ordusu, yönetimden el çekmemiş ve süreci yönetmeye çalışmıştır. Sürecin ardından eylemlerde etkin rol alan ÖDG (özgürlük değişim güçleri) ile askeri kanat ortaklığından oluşan bir Egemenlik Konseyi kuruldu. Konseyin başkanlığına general Abdulfettah el-Burhan, yardımcılığına ise HDK (hızlı destek kuvvetler) komutanı Muhammed Hamdan Dakalu getirildi. İç İşleri ve Savunma Bakanlığı gibi önemli bakanlıkların askeri kanatta kaldığı yarı sivil bir hükümet kuruldu. Ancak Hamduk, Egemenlik Konseyi baskıları ile olması gereken başarıyı bir türlü sağlayamadı. Askeri kanatla sürekli bir çatışma halinde olan Hamduk hükümeti, yönetimi bırakarak emellerinden vaz geçmek zorunda kaldı. Sivil kanadı tasfiye eden Egemenlik Konseyi, bitmeyen taht kavgalarıyla etkisini yitirdi. Ordu komutanı el- Burhan ile HDK komutanı General Dakalu arasında yaşanan iç çekişmeler neticesinde başlayan silahlı çatışmalar, 15 Nisan’ da başta Darfur olmak üzere birçok bölgeye yayıldı.
Sudan bağımsızlığını ilan ettikten sonra da sivil yönetimlerce idare ediliyor gibi görünse de askeri vesayetten hiç kurtulamadı. Gelinen noktada HDK‘nin bazı uluslararası destekle yarattığı bu kaosta yine bazı batılı güçlerin parmağının olduğu bilinmektedir.
Uzun yıllardır yaşadığı iç karışıklıklar sonucunda Sudan halkı, birçok yönden insani bir kriz içindedir. Dış müdahale ve yönlendirmelerle on milyon kadarı mülteci durumunda yaşayan Sudan halkı -özellikle kadın ve çocuklarından birçoğu- bugün oldukça zor koşullarda yaşamını sürdürmektedir. Bütün bunlarla birlikte gelinen noktada son dönem yaşanan olaylardan “Hartum’da Sudan ordusunun kontrolü ele geçirmesi” Sudan’ı bölgesel ve küresel boyutlarda yeniden konumlandırabilir. HDK’ye büyük ölçüde destek sunan Çad ,Orta Afrika Cumhuriyeti gibi ülkeler HDK’den desteğini çekerek Sudan ordusunun yanında yer alabilir. Rusya, büyük ölçüde arzuladığı Kızıldeniz üzerindeki donanma üssü planını hayata geçirmek ve altın kaynaklarından payını almaya devam etmek için Sudan ile ilişkilerini hızlandırabilir. Sudan’a SİHA sağlayan İran ise bölgede etkinliğini arttırmak için çeşitli girişimlerde bulunabilir.
Büyük bir altın rezervine sahip olan Sudan, bugün sahip olduğu yer altı madenleriyle tüm dünya için ve özellikle emperyalist güçler için büyük bir hesap ülkesidir.
Geçmişte Osmanlı hakimiyetinde bir dönem geçiren Sudan ile ilişkilerinde bu yeni konjonktüre uygun bir siyasi ve politik zemin oluşturacak olan Türkiye, Sudan’ın yanında yer alacaktır. 1885’te Osmanlı’dan ayrılarak bağımsızlık yolunda bir mücadeleye girişen Sudan halkı, ne yazık ki bugün onca yeraltı zenginlikleri ve verimli topraklarına rağmen açlığın ve büyük bir iç karışıklığın pençesindedir. Tüm dünyada çıkan iç karışıklıklarda genellikle ortaya çıkan sebeplerden etnik grupların çatışması, dini anlaşmazlıklar ve doğal kaynakların kullanımı konusundaki ayrışmalar, Sudan için de geçerlidir. Bu durumu hep kendi faydasına kullanmak için ortamı daha da çok geren emperyalist güçlerin tersine Türkiye, iç karışıklıklarda Sudan halkının lehine destek sunarak Sudan yönetiminin yanında yer almıştır.
Bunun sonucunda hep olduğu gibi dünya arenasında izlenen tek ve özel yapıcı, arabulucu Türkiye stratejisi, Sudan için de geçerli olacaktır. Etiyopya ile Somali arasında Türkiye tarafından başarıyla yönetilen tarihi arabuluculuk misyonu ardından; Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı el-Burhan ile telefonda görüşen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, taraflar arasında bir arabuluculuk üstleneceğine dair bir açıklama yapmıştı. Hartum’da Sudan ordusunun kontrolü ele geçirmesi sonrasında el-Burhan’ın ilk yurtdışı ziyaretini 11 Nisan’da Türkiye’ye yapacak olması, iç karışıklığın tarafları açısından bir çözüm noktası sağlayabilir.
Bütün bu gelişmelerin Türkiye’nin tarihi arabuluculuk misyonu ile gerçekleştiği gerçeğinden hareketle;
hep bahsi geçen ve Sudan’ın geniş Kızıldeniz kıyısı, altın kaynakları ile hem bölgesel hem de küresel dengelerin ilgisini çeken Sevakin adasında neden bir Türkiye askeri üs kurulmasın?