Tgrt Haber

Tüm Hastalıkların Kaynağı Bağırsaklar mı?

14 Ekim 2024 08:50 | Güncelleme :14 Ekim 2024 08:55

Ya da şöyle sorayım isterseniz: Bağırsaklar 2. beyin mi?

Hipokrat’ın, “Bütün hastalıklar bağırsakta başlar” sözü ne kadar doğru sizce?

Bu minvaldeki soruların cevabını bulmaya çalışalım isterseniz. 

Bağırsaklar: İkinci Beyin mi?

Hipokrat'ın yüzyıllar öncesinde söylediği rivayet edilen, "Bütün hastalıklar bağırsakta başlar" sözü, bana göre çok doğru ve günümüzde de tıbbın ilkelerinden biri haline gelmiş gibi görünüyor. O dönem, henüz mikrobiyolojinin var olmadığı bir dünyada, Hipokrat’ın, insan sağlığının temelini bağırsakların oluşturduğunu sezinlemiş olması da çok önemli. 

O dönemde pek de bilimsel olmadığı düşünülen bu görüşün, yeni gelişmelerle doğrulanmış olması ve bağırsaklarımızın sadece sindirim organı olmasının ötesinde, ikinci bir beyin gibi işlev gördüğünün anlaşılması çok değerli.  Alfa yayınlarından yayınlanan Prof. Dr. Metin Başaranoğlu’nun “İkinci Beyin Bağırsaklar” adlı kitabı bu konuya çok güzel bir ışık tutuyor. 

İlk olarak bağırsaklarımız, beynimizle sıkı bir iletişim halinde. Bu bağlantıya "beyin-bağırsak ekseni" de diyebiliriz. Bu eksen, ruh halimizi, duygularımızı, hatta karar alma süreçlerimizi bile etkileyebilir. Bu durum, bağırsaklarımızda yaşayan milyarlarca bakteri ve mikroorganizmanın rolü ile direkt ilgili. Bağırsak florası olarak adlandırılan bu ekosistem, sadece sindirimi düzenlemekle kalmaz; bağışıklık sistemimizi güçlendirir, vücudumuzun vitamin emilimini sağlar ve hatta serotonin gibi nörotransmitterlerin üretimine katkıda bulunur. 

Serotonin, "mutluluk hormonu" olarak bilinir ve yüzde 90'ı bağırsaklarda üretilir. Bu nedenle bağırsaklarımızın ruhsal dengemiz üzerinde büyük bir etkisi vardır. Bağırsak-beyin ekseni; bağırsak sistemi ile merkezi sinir sistemi arasında duygusal ve bilişsel beyin bölgeleri ile periferik bağırsak fonksiyonlarını etkileyen biyokimyasal çift yönlü bir iletişim ağıdır. (Mehmet Ekici - Hacer Baş Ekici)

Peki, bu mucizevi ekosistemi nasıl korumalıyız?

Modern yaşam tarzı, işlenmiş gıdalar, aşırı antibiyotik kullanımı ve stres gibi faktörlerle bağırsak floramızı zayıflatabiliyor. Bu noktada, gıda takviyeleri devreye giriyor. Ancak, bu takviyelerin ne kadar gerekli olduğu sorusu hâlâ çok tartışmalı.

Gıda takviyeleri, gereklilik mi, yoksa moda mı?

Gıda takviyeleri, son yıllarda sağlık ve iyi yaşam trendlerinin bir parçası haline gelmiş gibi görünüyor. Raflarda dizili multivitaminler, probiyotikler, omega-3 kapsülleri ve daha niceleri, sağlığımızı desteklemek için cazip seçenekler sunuyor. 

Bu takviyeler insan sağlığı açısından gerçekten gerekli mi?

Öncelikle vücudumuz, ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineralleri doğal yollarla, yani dengeli bir diyetle alabilme kapasitesine sahip. Doğal gıdalar, sadece vitamin ve mineraller değil, aynı zamanda vücut için gerekli olan antioksidanlar, lifler ve enzimler gibi birçok faydalı bileşeni de içerir. Bu nedenle, iyi planlanmış bir diyetle birçok takviyeye ihtiyaç duymadan sağlıklı kalmak mümkündür. 

Ne var ki, bazı durumlarda gıda takviyeleri destekleyici olabilir.

Örneğin, D vitamini eksikliği yaşayan bireyler, kış aylarında yeterli güneş ışığı alamadıkları için takviye alabilirler. Aynı şekilde, sindirim sistemi problemi yaşayan kişiler için probiyotik takviyeler, bağırsak florasını düzenlemede yardımcı olabilir.

Fakat her takviyenin zararsız olduğu düşüncesi yanıltıcıdır. Gereksiz ve kontrolsüz vitamin ve gıda takviyesi kullanımı, istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Örneğin, fazla miktarda A vitamini alımı karaciğer hasarına neden olabilir. 

Peki, daha da derine inersek, gereksiz vitamin kullanımı DNA'mıza bile zarar verebilir mi?

DNA Hasarına Yol Açan Takviyeler

Gereksiz ve aşırı gıda takviyelerin kullanımı DNA hasarına yol açabileceği ihtimali bile, oldukça çarpıcı ve ürkütücüdür. Vücudumuz, dengeli bir sisteme sahiptir ve bu sistem, dışarıdan gelen fazlalıkları tolere edemez. Örneğin, aşırı miktarda demir takviyesi almak, vücutta oksidatif strese yol açarak hücresel düzeyde hasara neden olabilir. Bu hasar, zamanla DNA'ya zarar vererek kanser riskini artırabilir. Benzer şekilde, C vitamini gibi antioksidanlar, gereğinden fazla alındığında serbest radikallerin aktivitesini artırabilir ve bu durum, DNA'ya zarar verici bir etki oluşturabilir.

Dolayısıyla, takviyelerin bilinçsizce kullanımı vücudun doğal dengesini bozabilir. Özellikle de modern tıbbın "her soruna bir hap" yaklaşımı, vücudun kendi kendine iyileşme kapasitesini zayıflatabilir. Takviye almak yerine, sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek ve doğal yollarla beslenmek her zaman daha güvenli bir yoldur. Vitaminler ve mineraller, doğanın sunduğu meyve, sebze ve tam gıdalarda zaten bolca bulunur; onları haplardan değil, soframızdan almak, vücudumuzun doğal ritmini bozmadan sağlıklı kalmanın en doğru yoludur.

Özetle, Hipokrat'ın, "Bütün hastalıklar bağırsakta başlar” sözü hâlâ geçerliliğini koruyor. Bağırsaklarımızı ve genel sağlığımızı korumak için dengeli beslenmek, gereksiz gıda takviyelerinden kaçınmak ve vücudumuzun ihtiyaçlarını dinlemek çok önemli. Doğru beslenme ve doğal gıdalarla sağlıklı bir yaşam sürdürmek ve gerektiğinde bir uzman eşliğinde bunu takviyelerle beslemek çok daha etkili ve sürdürülebilir bir yol olabilir.

300
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.