’90 ve sonrası doğan, gazeteciliği hâlâ icra etmeye çalışan bizler için geriye bir meteor çarpması kalmış gibi hissediyoruz.
Y ve X kuşağı arasında sıkışıp kaldık. Ne tam olarak birine aitiz, ne de diğerine…
Ekonomik krizler, Gezi olayları, terör saldırıları, darbe girişimi, pandemi, yüreğimizi dağlayan kadın ve çocuk cinayetleri, depremler, yangınlar, savaşlar, seçimler… Ve bugün…
Bunlar sadece bizi değil, bu ülkede 7’den 70’e herkesi yordu.
Ve biliyoruz ki bu daha başlangıç…
Zamanla yaşananları normalleştirmeyi öğrendik. Hayatta kalmak için duygularımızı bastırmayı, mantık çerçevesinde hareket etmeyi içselleştirdik. Kendi psikoloğumuz olduk, belki de böyle şekillendik, evrildik. Üzerimizdeki manipülatif baskılar, bir sonraki adımımızı daha sağlam atmamız gerektiğini gösterdi. Hep tetikteydik, hep diken üstünde…
Ama peki ya biz?
Bu fırtınanın ortasında kalemimizi sağlam tutmaya çalışırken neler hissettik? İşimizi en doğru, en tarafsız şekilde yapmaya çalışırken içimizde neler koptu? Ruhumuz hangi yükleri sırtladı?
İşte bunları benimle aynı dönemde bu mesleği yapmış, yapmaya devam eden kader ortaklarıma sordum. Kalemi eline alıp sahada ter dökmüş meslektaşlarım ne yaşadı, ne hissetti?
Gelen cevapları, isim vermeden, olduğu gibi sizlerle paylaşıyorum. Sözü onlara bırakıyorum…
E.N.K: "Bizler ilk bakışta kesinlikle bahtsız bedevileriz... Bunca olayı daha anlık içinde bulunduğumuz durumu atlatamadan bir yenisini yaşamayı, hepsini bir arada bu kadar kısa yıllar içerisinde nasıl görebiliriz aklım almıyor bazen Ancak bazen de aslında tarihin en önemli anlarına şahidiz aslında diyorum belki de bu mesleği yapmanın en hareketli ve en anlamlı günleri bunlar. 'Gazetecinin gecesi gündüzü olmaz' demişlerdi bu mesleğe başlarken ama böyle kulağa o zamanlar havalı gibi gelirken, bu kadar ciddi olduklarını tahmin edememiştim Yine de bu bir bağımlılık, yılsak da seviyoruz merkez"
M.B: "Gecesi gündüzü yok. Bayram seyran bilmez. Kişisel özel günlerinizin düşmanıdır. Tatil mi?! Unut onu. Parasını ödeyip gidemediğiniz etkinlikler, iptal etmek zorunda olduğunuz biletler. Gidemediğiniz konserler…
Tarihe yaşayarak tanıklık ederken kendinizi unutursunuz ve bunu hissettirmeden sinsice yapar bu meslek…
Her şeye rağmen günün sonunda, yaptığınız iş size şunu fısıldar; İYİ Kİ bu kutsal mesleğin bir ferdiyim.
Gazetecilik, televizyon haberciliği bir aşktır. Eee aşkın da yorduğu zamanlar elbette vardır. Olsun, aşk da bizim dert de…"
L.Ö: "Bazen ne kadar çok şey yaşıyoruz desek de aslında yaşadığımız her önemli gündemde aynı zamanda tarihe şahitlik ediyoruz gibi geliyor. Bu meslekte olmasaydık belki de bu kadar alakadar olamayacağımız konulara hem meslek hem de mesleğin yeniden şekillendirdiği tercihlerimiz gereği daha bir ilgili ve alakalı oluyoruz."
S.A.S: "Böylesi ardı ardına üzücü olayların yaşandığı döneme gazeteci olarak şahitlik etmek gerçekten yorucu... Ama biz bu riskleri göze olarak bir yola çıktık, baskılar bizi yıldıramaz."
K.Ç: "Biz haberi yazarken tarihe not düştüğünü sanan ama aslında tarihin tam ortasına savrulan bir kuşak olduk. Her felaketi manşet yaptık, her manşeti felaket gibi yaşadık. Biz haber peşinde koşarken dünya hız kesmeden değişti. Bazen de altüst oldu. X ve Y kuşağı arasında bir köprü gibi durduk, ama çoğu zaman sallanan bir ip üzerinde kalmaya çalıştık. Kimi zaman haberi biz yakaladık, kimi zaman da haber bizi yakaladı. X ve Y kuşakları arasında sıkışmış olsak da, gazetecilik mesleği her dönemde kendi yolunu bulmayı başardı."
H.K: "Kolay olmayacağını en başından beri biliyordum, ama benim bu kadar güçlü kalacağımı bilmiyordum. Dönüp baktığımda görüyorum ve görmeye devam edeceğimi biliyorum ki bizim kalemimiz ve inancımızın yanında tüm olumsuzluklar pire kadar zayıf ve geçici, kalıcı olan biziz."
E.K: "Yoğun haber bombardımanında çalışmak, “Ben bu gereksiz bilgilere neden sahibim” diye : kendini sorgulamak, sürekli kafanda bir şeylerin dönüp duruyor olması yorucu. Ama bir yandan da bize çok şey kattığına inanıyorum. En önemlisi tarihe tanıklık ediyor, sosyal medya dezenformasyonuna maruz kalan insanlara doğru bilgiyi aktarmaya çalışıyoruz. Türkiye’de gündem yılda birkaç gün sakin olur o günler de “Haber yok çok sıkılıyorum” diye birbirimize dert yanarız. Bana sorarsanız yoğun çalışmak mı yoksa gündem sakinken sıkılmak mı daha iyi diye her zaman ilk seçeneği tercih ederim…"
H.A: "Gece ve gündüzün karıştığı, zaman kavramını yitirdiğim ve 'Daha ne göreceğiz?' sorusunu sormaktan çekindiğim anlar... Sokak olaylarının çare olmadığını, gerilimi daha artırdığını herkesin görmesi umuduyla..."
N.N.Ç: "Yaptığımız her iş aslında tarihe not düşmek. Mesai kavramının fazlasıyla esnek olduğu, kişinin “haber neredeyse ben orada olmalıyım” bakış açısıyla hareket etmesini sağlıyor. Tarihi kırılma anlarına şahitlik ederken o anları insanlara ulaştıran bir meslek yapmak işin kıymetini arttırıyor. Tarihe not düşmek ve bunu nesillere aktarmak bizim nasibimiz. Seviyoruz… her türlü yıpranmışlıkpayınarağmen."