Sessiz kalmanın ağırlığı…

GİRİŞ:
2025-02-17
saat ikonu 08:54
|
GÜNCELLEME:
2025-02-17
saat ikonu 13:43

Konuşmayı seven, hiperaktif, dışa dönük ve iletişime bağımlı biri olarak sessiz kalmak bana çocukken oynadığımız “tıp” oyunu kadar zor gelir. Hele bir de gazetecilik mesleğini icra ederken… Düşünceleri kelimelere dökmek, olup biteni yorumlamak, dünyaya ses vermek benim için bir refleks gibi. Ama bazen kelimelerin bile sustuğu, susması gerektiği anlar vardır.

KONUŞABİLMEK SANATI

Bu zor bir eylem. Bireysel olarak da, toplumsal olarak da… Konuşarak var olduğumuzu sanırız ama bazen var olabilmek için susmak gerekir. Düşüncelerini bir yankı odasında değil, sessizliğin içinde şekillendirirsin. Özgüvenin, kendine olan inancınla büyür.

Ancak konuşmak da bir sanat. Konuşurken ayrıştırmak, nefreti büyütmek, karşıtlıkları derinleştirmek kolaydır. Asıl mesele, sesi adalet için yükseltirken bütünlüğü koruyabilmekte. Sözlerimiz, bir duvar örmek için değil, bir köprü kurmak için yankılanmalı. Eleştirmek için değil, çözüm üretmek için konuşmalıyız.

SESSİZLİKTEKİ DERİNLİK
Belki de en büyük bilgelik, ne zaman susacağını ve ne zaman konuşacağını bilmektir. Sessizliğin içindeki gücü fark ettiğimizde, sesimizin gerçek değerini anlarız. O zaman sesimiz, sadece yankılanan bir gürültü değil, anlam taşıyan bir mesaj olur. Çünkü bazen bir kelime, en uzun sessizlikten bile daha derin iz bırakır.

Kapanışı çok sevdiğim bir filmdeki çok sevdiğim bir replikle bitirmek isterim:

“Sürekli konuşmak, her zaman iletişim kurmak demek değildir…”