İnsan varoluşunun temelinde yatan güven arayışı, çoğu zaman bizi tanıdık ama sınırlayıcı konfor alanlarına hapseder.
Ancak bu alan, gerçekte ne kadar ‘konforlu’dur?
Modern yaşamın getirdiği düzen, çoğu zaman bireyin potansiyelini kısıtlayan, görünmez sınırlarla örülü bir kafes işlevi görür. Gerçek özgürlük, belirsizlikle yüzleşmek, değişimin sancılarını kabul etmek ve bilinmezliğe adım atmaktan doğar.
Bu düşünce, insanın sürekli yenilenme ve gelişim arzusuyla örtüşür; zira durağanlık, aslında bir kısıtlama halini alır.
Yeni bir yola girmek, bilinmezliğe adım atmak risklidir. Ama unutmayalım ki, değişim daima bir şeyleri daha iyi hale getirmek için yapılır.
Eski alışkanlıklarımıza tutunmak, bizi güvende hissettirse de, aynı noktada dönüp durmaktan öteye geçemez. Oysa hayat ilerleyen, dönüşen ve öğreten bir süreçtir.
Bugün, belki de yeni bir düzenin sancılarını yaşıyoruz. Ancak belki yarın bu yeni düzen, eskisini aratmaz hale gelecek. Ve günün sonunda fark edeceğiz ki, değişimden kaçmak, gelişimden kaçmaktır.
O yüzden belki de en büyük konforumuz, değişime direnmek değil, ona uyum sağlayabilmek olmalı.
Kim bilir, belki de en güzel yolculuklar, en bilmediğimiz yollarda başlar…