Ece Gürel… 36 yaşında, peyzaj mimarı. Bir sabah İstanbul Kapıthane’deki evinden çıkıyor, Belgrad Ormanı’na yürüyüşe gidiyor. Sonra birden sessizlik. Günlerce haber alınamıyor. Dört gün sonra hayatta bulunuyor. Herkes mutlu, umutlu...
Ama sonra hastaneden gelen haberle umut, yerini sessizliğe bırakıyor. Ece yaşamını yitiriyor. Arkasında, cevapsız sorular ve tüm kadınların aklında yankılanan aynı sessizlik…
Cadılık eğitimi, tarot, ritüeller, çığlık terapisi… Peki bu kadın neden bunlara tevessül ediyordu? Onu bu boşluk doldurmacaya iten şey neydi? Zorunda mı kalmıştı kendi kavgasında farklı sığınaklara?
Bu soruların cevabı sadece Ece’nin hikâyesinde değil, aslında çoğu kadının hikâyesinde gizli.
Tarihlere, özel günlere, anlamlara hayatım boyunca pek itimat etmedim. Fakat bu kez içimdeki soruların sesi daha yüksek çıkıyor. Aklımdaki sekmeler birbirini tetikliyor:
Kadınlar neden hayatta ve değerli olduklarını sürekli kanıtlamak zorunda kalıyor? Neden ancak başlarına bir şey geldiğinde görünür oluyorlar? Neden hayattan bu kadar kolay 'ghost'lanıyorlar?'
Ghost'lanmak… Son yılların popüler kelimelerinden biri. Google'a yazınca kelime anlamı olarak "Birinin aniden iletişimi keserek sizi görmezden gelmesi ya da ortadan kaybolması durumudur" diyor...
Ama aslında hiç de yeni bir davranış hâli sayılmaz.
Yüzyıllardır kadınlar, görünmez olmanın sessiz acısını yaşıyor. Anneler, kız çocukları, güçlü iş kadınları… Var olmak için sürekli bir mücadele halinde. Sesi duyulmayanlar, başarıları görülmeyenler, hisleri geçiştirilenler… Kadınlar, hayattan, ilişkilerden, toplumsal normlardan, hatta kendilerinden bile ghost'lanıyor.
Bu noktada sormamız gereken esas soru şu: Kadınların görünmez olmasının önüne nasıl geçeriz? Onları yalnızca başlarına bir şey geldiğinde değil, hayattayken nasıl duyabiliriz?
Cevap belki de en basit yerden başlıyor: DİNLEMEKTEN!
Kadınların yaşadıklarını ciddiye almak, seslerini duymak, korkularını görmezden gelmek yerine onlarla yüzleşmek… Bir kadının kaybolduğunda değil, var olduğunda kıymetli olduğunu hatırlamak. Onların güçlü yanlarını alkışlamak kadar, kırılganlıklarını da kabul etmek. “Ben buradayım, seni duyuyorum” demek.
Bir kadının varlığı, birilerinin ona değer verdiğini hissetmesiyle anlam buluyor. Görünür olmak, yalnızca fiziksel varlıkla değil, ruhun da kabul görmesiyle mümkün. Ece’nin hikâyesi bize bunu hatırlatıyor. Onu anlamak, diğer kadınların ghost'lanmasını engellemek için bir adım olabilir. Belki de çözüm, hep birlikte o sessizliği bozmakta yatıyor.
Çünkü kadınlar, görünmek için değil, yaşamak için varlar...