Ayna ayna söyle bana...

GİRİŞ:
2025-03-17
saat ikonu 08:40
|
GÜNCELLEME:
2025-03-17
saat ikonu 08:40

Bazen en büyük savaşlarımızı sessizce veririz. Hayat, aynalarla dolu bir labirent gibidir. Kimi zaman karşımıza çıkan yansımalar hoşumuza gider, kimi zaman ise gözlerimizi kaçırırız. Yüzleşmekten kaçındığımız her duygu, her gerçek, içimizde görünmez bir yük gibi birikir. O yükü taşımaya o kadar alışırız ki, bir süre sonra varlığını bile fark etmez oluruz. Ne kadar kaçarsak kaçalım, yüzleşmedikçe o ağırlık içimizde kök salar.
Toplum olarak, birey olarak, hepimizin yüzleşmekten kaçtığı gerçekler var. Bu kaçış bazen bir savunma mekanizması, bazen de konfor alanımızın sınırlarını koruma çabasıdır. Peki, neyi görmezden geliyoruz? Ve bu görmezlik, bizi nereye götürüyor?
Görmezden gelmek güvenlidir. Üzerini örttüğümüz sorunlar, bastırdığımız öfkeler, halının altına süpürdüğümüz kırgınlıklar… Bir olay patlak verdiğinde sesimiz yükselir, öfkemizi dışa vururuz ama sonra unutmak daha kolay gelir. Çünkü yüzleşmek, değişim gerektirir. Değişim ise konfor alanımızdan çıkmayı, alıştığımız düzenin bozulmasını göze almayı ister. O yüzden bir süre sonra alışkanlıklarımızın güvenli kollarına geri döneriz.
İlişkilerde de bu böyledir. Kırıldığımızda susarız, sorunları halının altına süpürürüz. Sevdiğimiz insanlarla yüzleşmek yerine, içimize kapanırız. Konuşmadıkça, paylaşmadıkça içimizdeki duvarlar kalınlaşır. Zamanla biriken kırılganlıklar, bir gün yıkıcı bir patlamaya dönüşür.
Unuttuğumuz bir şey daha var: Yüzleşmek cesaret ister ama aslında iyileşmenin de kapısını aralar.
Aynaya bakmak zordur. Yara aldığımızda iyileşmek için önce o yaraya bakmak, sonra dokunmak gerekir. İyileşme ise, o yarayı görmezden gelmekle değil, onu sevebilmekle başlar.

Eleştirmek evet, en kolayı...

Çünkü yüzleşmekten kaçtıklarımızla barışmamız mümkün. Her şey, küçük bir adımla başlar.

Etki etmek kendimizi dönüştürmekle başlar. Kendimizi dönüştürmek ise aynaya dönüp bakmakla…