Yalnızlık seçim mi, zorunluluk mu?

GİRİŞ:
2025-03-05
saat ikonu 13:50
|
GÜNCELLEME:
2025-03-05
saat ikonu 13:50

'90 neslinde doğan, 2000'lerin başında büyüyen, şimdilerde ise olgunlaşmaya doğru adım adım ilerlemeye çalışan bir kadın olarak uzun zamandır gözlemlediğim, Ramazan ayı ile birlikte daha çok fark ettiğim, gözüme batan bir farkındalık oldu:
Özellikle metropollerde yaşayan insanlar, evli ya da bekar olsun kalabalıktan kaçma dürtüsü içerisinde hayatlarını sürdürmeyi tercih ediyorlar.

İLBER HOCA'YA SORDULAR

'Nerede o eski Ramazanlar' ya da 'Nerede o eski komşuculuk' gibi klişelere değinmeyeceğim. Ama evet, biraz da doğru.
Her nesil, bir öncesini ya özlüyor ya da günümüzle kıyaslıyor.
Geçtiğimiz günlerde ünlü tarihçi ve yazar sayın Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın bir videosuna denk geldim sosyal medyada.
İlber hocaya soruyorlar: "Bir araştırma yapılmış. Pazar günleri, cuma günlerine nazaran mutluluk ve yaşam tatmini hislerinin daha yüksek olduğu ortaya çıkmış..."
İlber Hoca şöyle cevap veriyor: "Pazar günü yalnız yaşayan insanlar, pazartesi günleri pazar gününün sıkıntısından kurtulurlar. Çünkü iş yerine gidecek, bir faaliyet ya da temaasın içine girecek, toplantı yapacak, birlikte çalışacak. Sokağa çıkacak, kalabalığa karışacak...."

ERİYEN BİR SİTEM

İnstagram reels'ları arasında denk geldiğim belki de sadece bir dakikalık bu alıntı, garip bir sorgulama içerisine soktu beni. Gerçekten yalnızlaşıyor muyuz yoksa bunu tercih mi ediyoruz? Ya da bu tercihin sebebi / çözümü nedir?
Buna tek bir yanıt vermek zor. Çünkü modern şehir hayatı, bireyselleşmeyi ve yalnızlaşmayı aynı potada eriten bir sistem kurdu. Kalabalık içinde kaybolmamak adına yalnızlığa sığınırken, insanlarla temas kurma ihtiyacını da içten içe hissetmeye devam ediyoruz.
TATMİNSİZLİK İÇİNDEKİ GİRDAP
Ancak yalnızlaşma kaçınılmaz bir yazgı değil, bilinçli bir tercihle yönlendirebileceğimiz bir süreç. Eğer yalnızlık, zihnimizi ve ruhumuzu dinlendiren bir alan açıyorsa, bir tür içsel keşfe dönüşüyorsa bu sağlıklı bir durum olabilir. Ama eğer yalnızlık, istemeden içine düştüğümüz, bizi derin bir boşluk ve tatminsizlik hissine sürükleyen bir girdaba dönüşüyorsa, o zaman bir şeyleri değiştirmek gerekiyor.

İNSAN, İNSANLA TAMAMLANIR

Çözüm mü? Küçük ama anlamlı adımlarla başlayabiliriz. Bir komşuya “günaydın” demek, eski bir dostla kahve içmek için sözleşmek, Ramazan sofralarımızı paylaşmak, en azından haftada bir kez sanal dünyadan çıkıp yüz yüze sohbetlere alan açmak…
Çünkü insan, insanla tamamlanır.
Belki de yalnızlaşmanın panzehiri, geçmişi nostaljiyle yâd etmek değil, bugün için bilinçli bir çaba göstermekten geçiyordur.